Yorum yapmayı unutmayın lütfen.
ŞEHRİN GÖLGESİNDE
《○ 27. BÖLÜM: RUH KIRGINLIĞI○》
Hayatın bize sunduklarını nasıl değerlendiriyorduk?
Şahsen ben rastgele yaşayan, bilinçli düşünmek yerine o an hissettiklerim doğrultusunda ilerleyen birisiydim. Genellikle öfkemin elindeydi tüm zincirler ve nereye isterse oraya çekiyordu beni. Buna engel olmak için çabaladığımı hiç hatırlamıyorum, sanırım içten içe bu durum hoşuma gidiyordu belki de gerçekten farkında olmadan yaptıklarımı aynı yöntemle düzeltmek istiyordum. Kim bilir?
Elimdeki telefonu sıkı sıkıya tutmuş haber beklerken tüm vücudumu battaniyeye gömmüştüm. Anneme, arkadaşlarıma hatta çekinerek gelen babama durmadan yorgun olduğumu söylemiş, uyuyacağımı dile getirmiştim. Akın'ın telefonunu meşgule atmıştım, aslında kim aradıysa bunu yapmıştım çünkü telefonumun meşgul olmaması gerekiyordu.
Sıkıntıyla nefesimi dışarıya verirken sağa dönerek sırtım üzerine yattım. Yatmaktan her yerim uyuşmuş, sersem bir hâle gelmiştim lakin hâlâ vazgeçmiş değildim; azimle beklemeye devam ediyordum.
Odanın kapısı yavaşça açıldı, sesi duymamla beraber gözlerimi kapattım ve nefesimi düzene soktum. Uyuyor taklidini yaptığım için sırt üstü yatarak kalmıştım, umarım gelen kişi uyumadığımı anlamazdı. Saatlerce uğraştığım çabanın ufak bir hata sonucu yok olmasını istemiyordum.
Adım sesleri odanın içinde dolandı. Dikkatle onu dinlesem de hareket etmiyor, her şeyi stabil tutmaya devam ediyordum. Aynı zamanda odanın perdesi hafif bir gürültü ile açıldı, olduğum yerde huzursuz bir kıpırdanma yapsam da hâlâ gözlerimi açmıyordum. Adımların sahibi derin bir nefes alıp verdi, tanıdık gelen ama bir türlü kim olduğunu çözemediğim kişiyi daha da dikkatli dinlemeye başladım.
Yanımdaki deri koltuğa oturduğuna dair gıcırdı sesini duymamla neredeyse kaşlarımı çatacaktım ama yapmadım. Hâlâ aynı şekilde durmaya devam ediyordum ki karnımın üzerindeki telefon titredi. Yaşadığım gerginlik yerini merak ve endişeye bırakırken öylece durmaya devam ediyordum.
Telefonum bir kez daha titredi. Battaniyenin altındaki elimi yumruk yaparken artık içten içe dua etmeye başlamış, gitmesi için evrene mesaj yollama kısmına geçmişti; lâkin götü sanki oraya yapışmış gibiydi ve hiç-bir şekilde kalkmıyordu.
"Bunu daha ne kadar devam ettireceğini gerçekten merak ediyorum."
Yanımdaki bedenin konuşması ile bir tepki vermedim ama sesin tanıdıklığı bozguna uğramama neden olmuştu. Uzun zamandır görüşmüyorduk ve şimdi de Ankara'ya mı gelmişti? Neden?
"Alara, gerçekten salsan mı? Çünkü sıkıldım."
Gözlerimi yavaşça açtım ve kafamı ona doğru çevirdim. Bacak bacak üstüne atmış, kısa saçlarını kulağının arkasına sıkıştırmış ve dik dik yüzüme bakıyordu. Üzerine giydiği siyah dar kot pantolon ve kısa büstiyer ile o kadar uyumluydu ki o an özlediğimi hissettim; kendime mâni olamadan gülümsedim, aynı şekilde karşılık verdi.
Oturduğu yerden kalktı ve bana doğru yaklaşıp yatağa oturdu. "Gel buraya," derken kollarını iki yana açtı. Yattığım yerden kalktım ve sıkıça ona sarıldım. "Salaksın." dedi, hâlâ sıkı sıkı sarılırken.
Güldüm. "Sen fazla dikkatli ve zekisin."
Geri çekilirken ne sandın bakışları atarak kaşlarını havaya kaldırıp indirdi. Tekrar gülerken gözlerimi üzerinden çektim ve gelen mesajlara bakmamla gözlerimi devirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şehrin Gölgesinde
Chick-LitBir şehir düşünün; bütün bildiğiniz kuralların yok olduğunu. Bambaşka bir dünya, bütün kuralları yıkan ve başkaldırışın sembolü olan Yankı Şehri; hayatının en büyük darbesini yiyen genç kıza yuva olur. Gerçi yuva olan şehrin gölgesindeki bilinmezlik...