ŞEHRİN GÖLGESİNDE《GECENİN KARANLIĞI》
Yek, avucuna yerleştirdiği bardaktaki sıvıya diktiği bakışlarını barın girişindeki hareketle beraber o tarafa çevirdi. Akın, kan kırmızısı olmuş gözleriyle direkt Yek'in gözlerine baktı ve hızla yanındaki taburelerden birisine oturdu, avucunun içindeki bardağı sertçe çekerek aldı ve hiç düşünmeden içindeki sıvıyı içti.
"Ne oldu?" dedi, Yek son derece soğuk bir ses tonuyla. Dirseklerini dayadığı tezgâhtan çekerek arkasına yaslandı ve kollarını arkasına doğru uzatarak rahat bir pozisyona geçti. Gözleri, hemen yanındaki adama dikmiş bir cevap bekliyordu.
Akın derin bir nefes aldı. "Işler iyice karıştı." Yek'in kaşları havaya kalktı. "İki seçenek sunuyor. Ya Alara'yı onlara vereceğim ya da babamın zorla kurtardığı bu şehirden vazgeçeceğim."
"Şehir ya da Alara arasında seçim mi?" Yek'in şaşkınlığı nidası barın her köşesinde adeta inledi. Akın'ın suratına öylece bakarken ne diyeceğini bilemedi.
"Aynen öyle."
Yek alayla güldü. "Bunun seçimi dâhi olmaz." Ardından duraksadı. Düşünceli arkadaşının duruşu içindeki şüphenin fitilini ateşe verdi. "Akın, bir şey söylesene."
"Bir yol lazım." dedi, Akın. "Onları buna pişman edecek bir yol."
Yek, memnuniyetle gülümsedi. "Buluruz."
Akın, öyle bir bakış attı ki; çaresizlik bir canlı olsaydı kesinlikle onun bakışlarına sahip olurdu. Yek yutkunamadı, öylece suratına bakarken biraz sonra duyacaklarının bütün keyfini vakum edasıyla yok edeceğini hissedebiliyordu.
"Yarın geceye kadar zamanımız var."
○○○
Duvara diktiğim bakışlarım öylesine uzaklara dalmıştı ki, duvarı aşmış gökyüzüne ulaşmıştı ve hiç zaman kaybetmeden geçmişe doğru bir yolculuğa çıkmıştı. Geçmiş, geçmemişti. Sadece bir sözcükten fazlası değildi ve bu her şeyden daha acı vericiydi.
Annemin yaşadıklarını bir kenara koymak zorunda kalmıştım. Onu düşünüp cevap arayacak vaktim yoktu, Akın kaderimi yeniden çizecekti. Alayla güldüm. Neden buna izin veriyordum ki?Aniden ayaklandım. Gece yarısının zifiri karanlığı ufaktan aydınlığa yenilirken güneş kendini belli etmeye başlamıştı. Dünden beri Akın'ı görmemiştim. Eve gelmemişti, telefonlarıma geri dönüş yapmamıştı ve gereksiz gururumun eseri olduğum için ne Ülkü'yü ne de Yek'i aramıştım. Kendi işimi kendim halledebilirdim.
Önce kısa bir duşa ardından hızlı bir hazırlanma ritüelinden sonra evden çıktım. Güneş neredeyse doğmak üzereydi ve ısınmayan hava ruhumu adeta kesiyordu. Soğuk bir bıçak gibi tenime saplanırken montuma daha da sıkı sarıldım ve koşar adımlarla barın olduğu yere doğru ilerlemeye başladım. Akın'ın orada olacağını umut etmekten başka çarem yoktu.
Donmama on saniye kala mekandan içeriye girmiş, derin bir nefes vermiştim. Mekan kalabalıklığını hâlâ koruduğu için sıcaktı. Şahsen bu da işime gelmişti ve anında ısınmıştım. Memnun bir şekilde gülümsedim. En azından burada yüzüm gülmüştü, gerçek anlamda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şehrin Gölgesinde
Genç Kız EdebiyatıBir şehir düşünün; bütün bildiğiniz kuralların yok olduğunu. Bambaşka bir dünya, bütün kuralları yıkan ve başkaldırışın sembolü olan Yankı Şehri; hayatının en büyük darbesini yiyen genç kıza yuva olur. Gerçi yuva olan şehrin gölgesindeki bilinmezlik...