Uyandığımda kendimi hiç olmadığım kadar tuhaf hissediyordum. Gülünç bir şekilde iyiydim. Hemde hiç olmadığım kadar iyi. Boş boş etrafıma bakınırken bulunduğum yerin parıltılı abartısı gözlerimi acıtıyordu. Bildiğim kadarıyla sadeliği seven biriydim. Ancak eksik birşeyler vardı. Umursamadan babama seslendim. En son hatırladığım şey beni onun buraya getirdiğiydi.
- Baba ?
Seslenmemle içeriye girmesi bir oldu. Nedense onu çok özlemiştim. Ayağa kalkıp sarıldığımda şaşkınlıktan afallamıştı. Alt tarafı babama sarılıyorum niye bu kadar şaşırdı anlamadım.
- Percy nasıl hissediyorsun ?
- Hafiflemiş gibiyim. Sanki üzerimden bir ağırlık alınmış gibi.
Babam gülümseyip başımı okşadı.
- Olimpos ' u ve beni biliyorsun değil mi ?
- Yapma baba melez olduğumu unutacak değilim. Bunuda nerden çıkardın ?
- Hiç. Şimdi kampa dönme vaktin geldi.
Gülümseyerek başımı tamam anlamında salladım. Annabeth ' i çok özlemiştim. Aramızda kalsın onu ilk gördüğüm andan beri ondan hoşlanıyorum. Onun şuana kadar bana karşı arkadaşlıktan başka yaklaşımı olmadı. Eğer olursa ilk fırsatta bunu değerlendirip ona hislerimden bahsedeceğim. Babamın yabasını yere vurmasıyla kendimi melez kampındaki Poseidon kulübesinde buldum. Bir anda içeriye Kheiron girdi.
- Baban seni göndereceğini haber verdi az önce. Nasıl hissediyorsun ?
- Neden hepiniz bunu sorup duruyorsunuz ? Alt tarafı babamın yanından geldim.
- Pekala.
Kheiron konuyu çabucak kapatıp dışarı çıktı. Hareketlerinde bir tuhaflık olduğunu açıkça görebiliyordum. Dışarı çıktığımda herkes kutlamalardan bahsediyordu. Annabeth ' i bulup ona ne kutlaması olduğunu sormam gerekiyordu. Ben onu bulmadan o beni bularak elime süsleme kutularını tıkıştırdı. Kutuları dengesizce gösterdiği yerlere taşıyordum. O halime gülerken ben onun gülüşünü izliyordum. Beni her yönüyle etkileyebiliyordu. Süsleme işleri bitince bana akşamki kutlamadan ve yarışmadan bahsetti.
- Sen yokken kamp saldırıya uğradı. Saldırıyı savuşturabildik ve almaya geldikleri şeyi koruyabildik , bu yüzden kutlama yapıyoruz.
- Ne almaya gelmişler ?
- Boşver. Yarışmada benim takımımda olmak ister misin ?
- Zevkle.
Gülümseyip yanımdan ayrıldı. Akşamüstü hava tam kararmadan takımlar yerlerini alıyorlardı. Annabeth bizim takımımızdaki herkese mavi kolluklar dağıttı. Yarışma hakkında melezlerden birkaç şey öğrenmiştim. Ares , Afrodit , Hephaistos ve Hermes kulübesi kırmızı takımdı. Athena , Poseidon ve Apollon kulübeleri mavi takımdı. Teknik olarak bizden bir kulübe fazla olabilirler ancak kimse Afrodit kulübesinin savaşmasını beklemediğinden durumlar eşit. Takımlar yerlerini alırken Annabeth ' ten bana kılıç vermesini istedim. Hiçbirşeyim olmadan öylece savaşamazdım.
- Kheiron sana bir kılıç vermemi istemişti , iyi hatırlattın.
Cebinden dolma kalem çıkarıp elime verdiğinde benimle dalga geçtiği için somurttum.
- Bu ne Annabeth ?
Annabeth gülerek açıkladı.
- Düğmesine bas.
Kalemin başındaki düğmeye basmamla kalem kılıca dönüştü. Kılıcın dengesi ve benimle olan uyumu inanılmazdı.
- Bu inanılmaz !
- Evet biliyorum. O kılıç Poseidon ' a ait.
Kılıcın kabzasındaki yaba şekli ufak bir parıltı saçıyordu. Kılıcı birkaç kez savurarak denedim. Gerçekten mükemmel bir dengeye sahipti. Annabeth tüm kulübe liderleri ile plan yaparken Poseidon kulübesinden birtek ben olduğum için haliyle plana bende dahildim. Dikkatle Annabeth ' i dinlemeye çalışıyordum ancak o kadar güzel anlatıyordu ki dikkatim dağılıyordu.
- Şimdi , Athena kulübesi savunmadan sorumlu. Tabi bizden birkaç kişi saldırıya katılacak. Bizim biraz daha ilerimizde ağaçlarda Apollon kulübesi olacak. Yine onlardan da birkaç kişi saldırıya katılacak. Percy tek yapacağın saldırmak , yanında en az on kişi olacak. Bayrağı gördüğün an işaret fişeği atacaksın. Bende belirlediğim gizli yoldan gidip bayrağı alacağım. Sende o sırada savunmada olan Hermes kulübesini oyalayacaksın.
- Onların savunmada olacağını nerden biliyorsun ?
- Clarisse ' in aklına başka fikir gelmez de ondan. Herkes anladı mı ?
Hepimiz başımızla onaylayınca liderler dağılıp planı kardeşlerine anlattılar. Annabeth ' in verdiği işaret fişeğini cebime koyup kılıcım hazırda bekledim. Birazdan Kheiron başlama fişeğini atacaktı. Beklediğim gibi çok geçmeden fişek gökyüzünü sarıya boyarken saldırıya geçtim. Yanımda beş Athena çocuğu beş Apollon çocuğu vardı. Karşımızda üstümüze doğru gelen Ares kulübesi bize yiyecek gibi bakıyorlardı. Önüme gelen ilk Ares çocuğuna kılıcımı geçirdim. Çocuk acıyla yerde kıvranırken bana küfürler saydırıyordu. Koşarak ilerlediğimde bu sefer üç Hephaistos çocuğuyla karşılaştım. Üçüyle aynı anda dövüşmeye kalkmak biraz aptallık olmuştu benim için. Yerde tekmelenirken Annabeth ' in kardeşlerinden Sarah beni onlardan kurtarıp savaşmama yardım etti. Daha sonra bana imalı imalı bakıp birşey söyledi.
- Annabeth olmasaydı bunu yapmazdım.
Ben cevap veremeden başka biriyle dövüşmeye gitti. Ne demek istediğini anlamamıştım ve kafam karışmıştı. Üstüme koşan Luke ' u farkettiğimde hazırda bekledim. Yüzündeki şeytani gülümseme beni buradan sağ çıkarmayacağını gösteriyordu. Kılıcını bana savurduğunda Dalgakıran ile saldırısını savuşturdum. Evet Dalgakıran , Annabeth kılıcımın isminin bu olduğunu söyleyince benimde hoşuma gitti. Bu yüzden ona artık hep Dalgakıran demeye karar verdim. Luke başka bir hamleyle gelirken onu da savuşturup kabzayı karnına geçirdim. İyi bir hamle yaptığımı düşünürken Luke ' un ani hareketiyle Dalgakıran yere düştü. Luke kılıcını çenemin altına getirip gülümsedi.
- Pes et.
Ona aynı gülümsemeyle bakıp konuştum.
- Hayal görüyorsun.
Ona farkettirmeden aldığım kılıcımı onunkine savurdum. Birkaç adım geriye kaysa da duruşunu düzeltip tekrar bana döndü. Bu sefer ilk hamleyi ben yaptım. Kılıcımı onunkine öyle sert vurdum ki Luke dengesini kaybedip yere düştü. Onu bırakıp bayrağı aramaya koyuldum. Nehirdeki kırmızı lekeyi görünce bayrak olduğunu anladım. Kırmızı takım bayrağını gerçekten iyi yere koymuştu. Nehrin yanına vardığımda Clarisse önümü kesti.
- Bu kadar kolay mı sandın ?
- Aslında evet.
Clarisse kılıcını çekip karşıma geçti. Nedense beni Luke ' tan daha çok korkutuyordu. Kılıcını boynuma savurduğunda eğilerek kurtuldum. Ancak eğilmemle tekme yemem bir oldu. Yerdeyken Clarisse ' e çelme takıp onu da yere düşürdüm. Bana öldürücü bakışlar ata ata ayağa kalktığında ben de kalktım. Birkaç kez daha kılıç tokuşturduğumuzda etrafımızda bizi izlemeye koyulmuş melezler vardı. Bunlar ne halt yiyorlardı böyle ? Henüz bayrağı alamamıştım. Derken Annabeth ' i elindeki kırmızı bayrakla bizi izlerken gördüm. Dikkatim dağılınca Clarisse kılıcını karnımın sağ tarafına soktu. Acıyla bağırdığımda dizlerimin üstüne çöktüm. Dikkatim önümde akan nehre kaydı. Sürünerek ona ulaşmaya çalışırken Clarisse yarama tekmeyi bastı. Birkez daha acıyla bağırınca sonunda nehre vardım. Elimi suya soktuğumda su vücuduma yayılmaya başladı. Yarama ulaştığında karnımı açıp baktığımda yaranın kapandığını görebiliyordum. Herkes şaşkınlıkla bana bakarken Dalgakıran ' ı alıp Clarisse ' in üstüne yürüdüm. İlk vuruşumda onun kılıcı kırılınca yere düştü. Dalgakıran ' ı çenesinin altına tutup konuştum.
- Pes et.
- Asla !
Dalgakıran ' ı çekip kalkmasını bekledim. Kardeşlerinden biri ona yeni bir kılıç verip geriye çekildi. Clarisse öfkeyle üstüme koşarken kılıçlı elini kaldırdı. Elini havada bileğinden yakalayıp döndürdüğümde kılıç yere düştü. Clarisse hınçla olduğu yerden hızlı adımlarla uzaklaştı. Onun gitmesiyle mavi takım sevinç çığlıkları attı. Annabeth koşarak bana sarıldığında bunun en güzel hediyem olduğunu düşündüm. Kheiron herkesi toplayıp konuştu.
- Mavi takımı galibiyetinden dolayı kutluyorum. Ödül olarak bir ay temizlik ve bulaşık yok.
Bunu duyan mavi takım alkışlamaya koyulduğunda kırmızı takım suratını asmıştı. Sanırım bunun sebebi bizim işlerimizi de onların yapacağıydı. Kheiron konuşmaya devam ederken ona odaklandım.
- Şimdi kutlamalar başlasın !
Herkes aynı anda tezahürat ederken başımdaki ağrı yüzünden kulübeme yöneldim. Başım dışarıdaki sesleri kaldıramayacak kadar kötü durumdaydı. Banyoya gidip yüzümü yıkadığımda aynada bir kadın belirdi. Korkuyla geri çekildiğimde kadın ortadan kayboldu. Yorgunluktan hayal görmeye başlamıştım. Yatağıma uzanıp gözlerimi kapadım. Dışarıdaki seslerin izin verdiği kadar dinlenmeye çalıştım ancak dışarıda ne yapıyorlarsa buradan bile başım ağırıyordu. Yerimde doğrulduğumda ağrım iyice arttı. Dışarıya çıkıp Kheiron ' u aramaya koyuldum. Büyük evde oturmuş kitap okuyordu. Bu gürültüde nasıl kitap okuyorsa artık ? Ona seslenmemle bana döndü.
- Kheiron ?
- Efendim ?
- Ağrı kesici var mı ? Başım çatlıyorda.
- Burada o tarz şeyler olmaz. Masadaki ambrosialardan yiyebilirsin , tabi dikkat et fazla yeme.
Masada duran birkaç paket ambrosiadan birini alıp yediğimde ağrım yok denecek kadar azaldı. Kheiron ' a teşekkür edip kutlamaların olduğu yere gittim. Yiyecek masasındaki mavi kurabiyeler beni cezbettiğinden ilk oraya yöneldim. Birkaç kurabiye yedikten sonra yanıma Afrodit kızları geldi. Uzun süre boş konuşup kafamı şişirdikten sonra beni kulübeye davet ettiler. Gelmeyeceğimi söylediğimde yapmacık üzüntülerle gelmemi söylerlerken Annabeth araya girdi.
- Toz olun barbie bebekler.
Kızlar oflaya puflaya gittiklerinde gülmeden edemedim.
- Ne kadar teşekkür etsem az.
- Önemli değil yosun kafa. Sadece onlarla muhattap olma yeter.
- Ne için ?
- Boşver.
- Kıskandın mı sen ?
Annabeth bana öldürücü bakışlar atıp giderken mutluluktan havalara uçmak üzereydim. Resmen beni kıskanmıştı. Oyalanmadan peşine takıldığımda kalabalıktan uzaklaşıp ağaçların yanına oturdu. Bende vakit kaybetmeden yanına oturup gökyüzüne baktım.
- Yıldızlar ne kadar güzeller değil mi ?
Sorusuyla ona döndüğümde o da bana döndü.
- Bence onlar sadece dünyadaki güzel şeylerin yansıması.
- Nelerin mesela ?
Ona senin demeyi okadar çok
istiyordum ki.
- Şey...
Kendimi tutamayıp ağzımdan kaçırdım.
- Senin mesela.
Annabeth şaşkın yüzünü önüne çevirince utancımdan yerin dibine girmek üzereydim.
- Ben gitsem iyi olacak.
Ayaklanıp giderken elimden tutmasıyla ona döndüm. Gözlerinin içi gülüyordu resmen.
- Gitme. Hiçbir zaman , gitme.
Annabeth ayağa kalkıp iyice yaklaştığında kalp krizi geçirmek üzereydim. O anın şokuyla ağzımdan kaçırdığım şey yüzünden yerin dibine girmek istiyordum.
- Seni seviyorum bilmiş kız.
Başımı önüme eğdiğimde Annabeth çenemi tutup başımı kaldırdı.
- Seni seviyorum yosun kafa.
Ve o an dünyalar benim oldu. Heycanla Annabeth ' i kucağıma alıp döndürdüm. Tamam biraz abartmış olabilirim ama mutluluğumun şuan ki tek tarifi bu. Onu yere indirdiğimde bana sıkıca sarıldı. Daha sonra kulağıma fısıldadığı şey gülmeme sebep oldu.
- Biraz daha söylemeseydin o yosun beynini ezecektim.
- Sadece korktum.
- Artık buna gerek yok.
El ele tutuşup kutlama alanına gittiğimizde bizi gören herkes oooo demeye başlarken gözüm hiçbirini görmüyordu. Tek gördüğüm yanımda duran hayatımın aşkıydı.
![](https://img.wattpad.com/cover/189354042-288-k285809.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERCY JACKSON : SAKLANAN ACILAR
RandomDikkatle tavanda asılı duran bedeni izledim. Belki saatlerdir izliyordum ama bir türlü ayıramıyordum gözlerimi. Her an bir yaşam belirtisi gösterebilecekmişçesine merakla bekliyordum yerimde. Ufacık kalbim hiç yokmuşçasına kaldırmıştı bu acıyı. Kar...