Tören alanında birçok kişi vardı ve hepsinin gözleri üstümdeydi. Bakışları çekinmeme neden oluyordu. Barry beni yuvarlak bir mermerin üstüne koyup diğerlerinin yanına gitti. Kraliçe karşımda duran sütunun önüne gelip bana baktı. Bakışlarında birçok anlam gizliydi ancak hiçbirini açık etmiyordu.
- Avcılar ! Bugün burada toplanma nedenimiz aranıza alacağınız yeni kardeşiniz ! Onun şimdiye kadar kimsesi olmadı ! Siz onun ailesi olacaksınız !
Avcılardan tezahüratlar yükselirken içimde oluşan paniği bastıramıyordum. İstemsizce tezahüratları durdurdum.
- Durun !
Herkes anlamsızca bana bakarken kendime engel olamıyordum.
- Ben buraya ait değilim !
Kraliçe bana doğru yaklaşırken her adımında içim ürperiyordu.
- Nereye aitsin ?
- Bilmiyorum.
- Artık bileceksin !
Kraliçe elini kalbimin üstüne koyup birşey yaptı. Resmen kalbimi donduruyordu. İşini bitirdiğindeyse hiçbirşey hissetmiyordum. Tek hissettiğim kraliçeye olan sadakatimdi. Bu nasıl mümkün olabiliyordu ? Kraliçe Helen beni resmen bir robota dönüştürmüştü. Kumandası onda olan bir robot... Helen yanına Barry ' yi çağırıp talimat verdi.
- Onu şimdiye kadarki eğittiğin tüm avcılardan daha sert eğiteceksin. Ve hazır olduğunda hepinizi yenebilmeli. Güçlerini kullanmasına asla izin verme.
- Emredersiniz.
Kraliçe gidince herkes dağıldı. Geriye birtek ben ve Barry kalmıştık.
- Hadi bakalım eğitimin başlıyor. Önce benimle dövüşeceksin ki yeteneğini görelim. Beni yenebilirsen birkaç avcıyla dövüşeceksin. Sonra da...
O konuşurken ben cebimde bulduğum kaleme bakıyordum. Kaleme o kadar odaklanmıştım ki Barry ' nin ne dediğini duymamıştım bile. Kapağına bastığımda inanılmaz bir şekilde kalem kılıca dönüştü. Helen ' in kalbime yaptığı şey yüzünden şaşıramıyordum bile. Kalbimdeki buz hislerimi köreltiyordu. Kılıcın kabzasındaki yazıya baktım. " Anaklusmos. "
- Anaklusmos... Bu ne demek ?
Barry sorumu duyunca konuşmayı bırakıp kılıcı elimden aldı.
- Ver onu bana.
Kalbimdeki buz öfkelenmemi bile engelliyordu.
- Sana eski hayatının bir önemi kalmadığını söylemiştim.
- Onu bana ver dedim. Duymadın mı ?
- Gel de al bakalım.
- Bana meydan mı okuyorsun ?
- Belli olmuyor mu ?
Üzerine atılıp kılıcı elinden aldım.
- Bu kılıç bana ait. Çocukça hareketleri kes artık.
Barry şaşkınlıkla beni izlerken kılıcın kabzasındaki yabaya baktım. Bu kılıç kesinlikle benim olmalıydı yoksa bu kadar ilgimi çekmezdi. Barry şaşkınlığı üstünden atıp konuştu.
- Pekala. Sana bir sürprizim var. Burada bekle.
Gittikten yirmi dakika sonra geri geldiğinde elinde ok , kılıç ve kalkan takımlarını tutuyordu. Kolumu tutup kalkanı geçirdi. Daha sonra sağ elime kılıcı tutuşturup sol elime yayı verdi. Ok çantasını da sırtıma taktığımda hazırdım. Barry ' nin ıslığıyla etrafımı on avcı sardı. Hepsi geriye doğru açılırken kimisi ok ve yayını hazırlıyor kimisi kılıç ve kalkanlarıyla hazırda bekliyorlardı. Bense hepsini tek seferde kullanacaktım. Derin bir nefes alıp hazırda bekledim. Tuttuğum kılıç bana uygun değildi.
- Barry ! Bu kılıç bana uymuyor.
- Her koşulda savaşmayı öğrenmelisin.
Ona dik dik bakıp kılıcı yere attım. Daha sonra yayı ve okları da yere attım. Avcılar bu yaptığıma şaşırmalarını gizleyemiyorlardı. Barry ise onların aksine sinirli bakıyordu. Cebimden çıkardığım kalemin kapağını açtığımda Anaklusmos ortaya çıktı. Bu kılıcın yunanca ismi olmalıydı. Peki Anaklusmos ne anlama geliyordu ? Bunu da elbet öğrenecektim ama şimdilik bana saldırmaya hazırlanan avcılarla ilgilenmeliyim. Barry olduğu yerde saldırmalarını söyleyince hepsi harekete geçti. Kılıcımı kaldırıp ilk karşıma çıkan avcıya savurdum. Daha ilk kişiden yumruk yemiştim. Bunun üstüne onu boğazından tutup geriye fırlattım. Başka bir avcı bana kılıcını sallarken kendi kılıcımla onu engelleyip dirseğimi göğsüne geçirdim. Ardından karnıma gelen tekmeyle geriye düştüm. İleriden ok atan Barry ' yi görünce hemen yana kaydım. Ok kılpayı beni sıyırmıştı. Hızlıca toparlanıp ayağa kalktım. İleride duran kalkanı görünce yerde yuvarlanıp kalkanı aldım. Barry ' den başka ok atan biri daha vardı ve epey zorlanıyordum. Oklar teker teker kalkana saplanırken avcılardan biri kılıcını karnıma saplamıştı. Kılıcı geri çektiğinde yaradan kan boşalıyordu. Kalkanı elimden düşürünce bir ok omuzuma geldi. Şu durumda bile kendimi hala sakin hissediyordum. Avcılardan gelen yuhlamalar bile bana işlemiyordu.
- Ayağa kalk ucube !
- Hadi bebeğim dans daha bitmedi !
- Prensesin uykusu mu geldi yoksa !
Hepsi beni kışkırtmak içindi. Normalde olsa kesinlikle işe yarardı ancak Helen ' in kalbime yaptığı şey hislerimi köreltiyordu. Omuzumdaki oku çıkarırken çok canım yanmıştı. Kafamın içinde duyduğum sesle birlikte buz çözüldü.
" Sen hepsinden güçlüsün Percy. Poseidon ' un oğlu kimmiş göster onlara. "
İçime dolan güçle yaralarıma aldırmayıp ayağa kalktım.
- Benim adım Percy Jackson ! Poseidon ' un oğluyum ! Ve buraya babamın gazabını getirdim !
Bunları ben mi söylemiştim gerçekten ? Ellerimi iki yana açıp suları çağırdım. Babam Poseidon ' sa sulara hükmedebilmem gerekirdi. Öyle de olmuştu. Sular etrafımda toplanırken avcılar korkuyla geriye gidiyorlardı. Suları daha da arttırdım ve bir anda buza dönüştüler. Anlamsızca donmuş sulara bakarken kraliçenin sert sesiyle ona döndüm.
- Sen artık benim çocuğumsun ! Bundan kaçamazsın !
Ayağımın altındaki buzun erimesiyle aşağıya düştüm. Ben düştükten sonra eriyen yer tekrar buz kapladı. Çok derin olmasa da sert biryere düşmüştüm. Etrafıma bakındığımda buzdan bir odada olduğumu farkettim. Ve ne kadar soğuk olduğunu. Şimdiden titremeye başlamıştım.
- Çıkar beni ! Helen !
Ne kadar bağırsamda kimse takmıyordu. Uzun süre öylece bekledim. Hatta birkaç gün de denebilir. Mümkün olduğunca uyumamaya çalışıyorum ama soğuk beni buna zorluyor. Burada kaldıkça değişmeye başladım. Babamın bana söylediği ismi bile hatırlamıyorum. Burası sıradan bir buz oda değil. Neden mi ? Çünkü ailemi düşünürken aklıma Helen ve avcılar geliyor. Bir süre sonra bu yalan benim gerçeğim oldu. Ben bunu anlayınca Helen beni buz odadan çıkardı ve adımın Thomas olacağını söyledi. Barry bana abilik yapıyor ve eğitimlerimle ilgileniyordu. Kısa sürede kendimi geliştirdim. Helen beni avcıların lideri ve bir numaralı askeri yaptı. Ancak bu o kadar da kolay değildi. Fiziksel olarak her türlü koşulda hayatta kalmayı ve savaşmayı öğrendim. Kraliçe Helen bana paha biçilemez bir güç vaadetti. Bu güç sayesinde yaşayan her canlıyı anlayabiliyordum. Bu şekilde devam eden hayatım yıllar sonra karşıma çıkan birileri yüzünden sadakatsizlikle suçlanmama sebep oldu.
Kraliçeye topraklarına yabancıların girdiği haberi gelince bana avcılarla birlikte o yabancıları yakalama emri verdi. Yanıma aldığım on beş avcıyla yola çıktım. Halkımız korkuyla evlerine saklanmış yabancıları yakalamamızı bekliyorlardı. Ormanda iz sürmeye başladık ve avcılarımdan biri Artemis ' in avcılarının topraklarımızda keşif yaptığını söyledi. Toplanıp Artemis ve avcılarının karşısına çıktık. Başta bizi tehtit olarak görselerde Kraliçe Helen ' in avcıları olduğumuzu söylediğimizde görüşmeyi kabul ettiler. Avcıların lideri ben olduğum için Artemis ile ben konuşacaktım. Diğerlerine tetikte olmalarını söyleyip Artemis ' in çadırına girdim. Ay gibi parlayan bir tanrıçaydı ve beni her zaman etkilerdi. Baş selamı verip karşısına oturdum. Benim söze başlamamı beklediğinden ses tonumu sakin tutarak konuşmaya başladım.
- Tanrıça Artemis , Kraliçe Helen adına neden topraklarımızda bulunduğunuzu öğrenmeye geldim.
- Kraliçe Helen ' e benim avcılık tanrıçası olduğumu hatırlat genç adam. Ve bunun bir uyarı olduğunu.
- Avcılarınız...
Duraksadım. Gözüm Artemis ' in yanındaki mavi gözlü , siyah saçlı ve bana tuhaf tuhaf bakan kıza kaymıştı. Kendimi toparlayıp lafımın devamını getirdim.
- Avcılarınız halkımıza korku saçıyor. Kraliçe Helen avcılarınıza sahip çıkmanız gerektiğinden bahsetti. Çünkü siz geldiğinizden beri halkımız hayvanlarını kaybediyor.
Artemis ' in yüzü kızgın bir ifadeye bürünürken geri adım atmaya niyetim yoktu. Evet o bir tanrıça olabilirdi ancak bu ona insanların hayatlarını mahfetme hakkı vermiyordu.
- Açık konuş , Helen savaş mı istiyor ?
- Asla öyle bir dileği olmadı. Sadece sizden halkımıza dokunmamanızı ve avınız biter bitmez gitmenizi istedi.
- Kraliçeye halkınızdan alınan hayvanların geri verileceğini ve avımız bitince gideceğimizi ilet. Ayrıca yarın onu ziyaret etmek isterim.
Yüzümdeki memnun gülümsemeyle konuştum.
- Büyük bir zevkle tanrıça Artemis. Size bereketli avlar dilerim.
Çadırdan çıkar çıkmaz avcılarımın yanına döndüm ancak Artemis ' in yanındaki kız önümü kesti.
- Beni tanımadın mı ?
Ne diyordu bu kız böyle ?
- Hayır.
- Herkes öldüğünü sanıyordu Percy. İki yıldır seni arıyorlar.
- Neden bahsettiğini bilmiyorum ve yolumdan çekil.
Kız yolumdan çekilip birşey daha söyledi ve gitti.
- Annabeth bu halini görmek istemezdi.
Avcılarımla saraya geri dönerken aklımda o kızın söyledikleri vardı. Annabeth de kimdi ? Tanımadığım biri neden beni bu kadar düşündürüyordu ? Saraya döndüğümüzde kraliçeye bilgi vermek için taht odasına gittim. Yüzünde kızgın bir ifade vardı.
- Kraliçem ?
- Gel Thomas. Barry bana Artemis ' in avcılarından biriyle konuştuğunu söyledi. Ne düşünmeliyim ?
- Sadakatimi sorgulamanızı gerektirecek hiçbirşey yok. Zaten o avcı da saçmalayıp durdu.
- Sen en güvendiğim çocuğumsun Thomas , bunu mahfetme.
- Asla.
Saraydan çıkıp Barry ' nin yanına gittim. Kraliçeye ne anlattıysa artık sadakatimi sorguluyordu. Onu genç avcılara eğitim verirken gördüğümde yanına gittim. Avcılar bana baş selamı verirken onları çalışmaya gönderdim.
- Kraliçeye ne anlattın abi ?
- Yanlış yola düşmemen içindi Thomas. Bu kadar büyütme.
- Sadakatimi sorguladı !
- Abartıyorsun kardeşim. Gidip dinlen biraz kafan karışmış belliki.
Onu orada bırakıp odama gittim. Gerçekten dinlenmeye ihtiyacım vardı. Ve birde o avcı kızın söylediklerini anlamaya...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERCY JACKSON : SAKLANAN ACILAR
RandomDikkatle tavanda asılı duran bedeni izledim. Belki saatlerdir izliyordum ama bir türlü ayıramıyordum gözlerimi. Her an bir yaşam belirtisi gösterebilecekmişçesine merakla bekliyordum yerimde. Ufacık kalbim hiç yokmuşçasına kaldırmıştı bu acıyı. Kar...