~ ZİHİN HAPİSHANESİ ~

587 32 6
                                    

Zihnimde bir ses uyanmamı haykırırken birden o acı başladı. Uyandığım sırada Tina yoktu. Halbuki bana uyanmamı söyleyip durmuştu. Acıyı düşünmemeye çalışarak dışarı çıktım. Akşam olmuştu ve ortalıkta kimse yoktu. Ben onu şimdi nerede bulacaktım ? Büyük eve gittiğimde Kheiron ' da ortalıkta yoktu. Gerçekten durum tuhaftı. Athena kulübesine gittim. Belki Annabeth birşeyler biliyordur. Kulübenin kapısını birkaç kez çaldığımda kimse açmadı. Dayanamayıp kendim girdim. Buradada kimse yoktu. Bütün yataklar toplu olarak duruyordu ancak melezlerden hiç iz yoktu. Telaşlanıp diğer külubelere de baktım. Kampta benim dışımda tek bir melez bile yoktu. Melezleri geçtim diğer canlılardan da iz yoktu. Neler oluyordu böyle ?
- Kimse var mı ?
Birkaç kez bağırmama rağmen hiçbirşey olmadı. Uzunca bir süre kampta dolaştım ve Kheiron ' la Athena kulübesinin kitaplarını karıştırdım. Kheiron ' un toz tutmuş bir kitabında bununla ilgili birşey yazıyordu.

Eğer herkesin ve herşeyin bir anda kaybolduğunu düşünüyorsanız zihin hapishanenizdesiniz demektir. Buradan çıkmak istiyorsanız zihninizi yönlendirmeyi öğrenin ve kitabı bulun.
İpucu : Gölge. Resmin tamamına bak.

Yazıyı birkaç kez daha okudum ancak ne yapmam gerektiğini hala anlayamadım. Zihnimi nasıl yönlendireceğimi ve kitabı nasıl bulacağımı bilmiyorum. Üstelik ipucu da bana birşey çağrıştırmıyor. Aklıma Barry ' nin bana son söylediği şey geldi.
" Acının seni yönetmesine izin verme. Onu zihninle bastır. "
Belkide odaklanarak acıyı bastırabilir ve buradan çıkabilirdim. Dışarı çıkıp etrafa bakındım. Karnımdan gelen gurultu acıktığımı gösteriyordu. Kampın yemekhanesine gidip kendime yiyecek birşeyler hazırladım. Yemek yerken hiç acele etmedim çünkü belliki uzunca bir süre buradaydım. Yemeğimi bitirince kamp sınırına gittim. Bariyer diğer tarafa geçmemi engelliyordu. Gerçekten de hapishanede gibiydim şuan. Elimi bariyere koyup odaklandım ve elimin diğer tarafa geçtiğini hayal ettim. Bir anlığına elim bariyerden geçmişti. Bunu fırsat bilip tamamen geçmeye kalktığımda bariyer beni geriye itti. En sonunda uğraşmayı bırakıp kulübelerin olduğu yere gittim. Aklımda ipucundaki cümle vardı.
Resmin tamamına bak.
Resimden kastı ne olabilirdi ki ? Büyük evdeki resim aklıma geldiğinde oraya gittim. Duvarda büyük bir tablo asılıydı. Tabloda 12 kulübenin resmi vardı. Resme bir süre baktım ancak bana bir ipucu vermiyordu. Sonra ipucundaki birşey daha aklıma geldi ; Gölge. Resimde kulübelerin gölgeleri dikkatimi çekti. Hepsinin gölgesi aynı yere düşüyordu. Teknik olarak bu mümkün değildi ancak resimde öyleydi. Belkide kitap bu gölgelerin içindeydi. Tabloyu elime alıp içindeki resmi çıkardım. Resme baka baka ilerledim. Resimde kulübelerin gölgeleri Zeus kulübesinin önüne düşüyordu. Oraya gidip toprağı kazmaya başladım. Birkaç saat sonra pes etmek üzereydim. Ne kadar derin kazsam da birşey çıkmıyordu. Sonunda bırakıp su içmeye gittim. Bir süre daha kazdım ancak birşey yoktu. Yanlış tahminde bulunmuştum belkide. Resmi elime alıp tekrar inceledim. Ne kadar baksamda bir fikir üretemiyordum. İpucundaki resim belkide elimde tuttuğum resim değildi. Küfredip resmi yere attım. Elimden birşey gelmemesi beni deli ediyordu. Kulübeme gidip yatağıma uzandım. Kısa süre sonra uykuya dalmıştım. Rüyamda aynadaki yansımamı izliyordum. Yansımam benden bağımsız konuşmaya başladı.
- Çok aptalsın.
- Sen bensin yani teknik olarak sende aptalsın.
Bunu dememle yüzünde kızgın bir ifade belirdi. Aynada olmasa bana yumruğu geçirecekmiş gibi bir hali vardı.
- Ben gözümün önündekini görebiliyorum aptal. Ya sen ?
- Neden bahsediyorsun ?
- Diyorumki gözünün önündeki şeyi bile göremiyorsun.
- Neyi göremiyorum ?
- Onu da sen bul. Hadi uyan artık bu hapishanede çürümek istemiyorum.
Uyandığımda rüyamı düşünüyordum. Aynadaki yansımam gözümün önündekini göremediğimi söylemişti. Bu kadar şey beynime fazlaydı. Aşırı yükleme yüzünden çökecektim birazdan. Annabet olsa yosun kafa diye söylenip dururdu. Dışarı çıktım. Şu gözümün önündeki göremediğim şey neymiş merak ediyordum. Kazdığım çukur öylece duruyordu. Kulübelerin tamamını görebilecek şekilde geriye gittim. Elimdeki resmi açıp karşımdaki kulübelerle karşılaştırdım. Resimle gerçeğin arasındaki tek fark resimde kulübelerin gölgesinin olmasıydı. Ancak şuan sabahın körü olduğundan güneş yeni yeni doğuyordu. Resmi bırakıp bir süre oyalandım. Tek başıma oyalanmak benim için epey zordu. Öğlen vaktine yakın güneş kendini iyice hissettiriyordu. Resmi alıp tekrar kulübelerin karşısına geçtim. Gölgeler henüz aynı noktada birleşmemişti. Beklemeye koyulduğumda gölgelerin yavaşça bir araya geldiğini görebiliyordum. En sonunda bütün kulübelerin gölgesi tıpkı resimdeki gibi Zeus kulübesinin önünü yani kazdığım çukuru işaret ediyordu. Bu kadar uğraşmamın sonuç vermesini umarak çukura doğru ilerledim. Neden bu kadar heycan yaptığımı bir türlü anlayamıyordum. Korkarak çukura baktığımda içinde bir sandık vardı. Bu sandığın daha önce orada olmadığına adım gibi emindim. Gülümsememe engel olamayarak sandığı çukurdan çıkardım. Çıkarmasına çıkardım ancak kilitliydi ve açılmıyordu. Söylene söylene açmayı denesemde işe yaramadı.
- Sen ciddi misin !? Seni bulmak için bir taraflarımı yırttım ben ! Açılsana !
Öfkemi üzerimden atınca sakin kafayla düşünmeye koyuldum. Sandık kampta olduğuna göre muhtemelen anahtarda buralarda biryerde olmalıydı. Birde illaki bir ipucu olmalıydı anahtar hakkında. Sandığın kilit deliğinde birşey dikkatimi çekince sandığı salladım. Kilit deliğinden ufak bir kağıt çıkmıştı. Kağıdı açtığımda iyice kafam karışmıştı. Kağıtta bilmediğim bir dilde cümle yazıyordu. Artık cidden burama kadar gelmişti. Bu lanet olasıca yerden bir an önce çıkmalıydım.

****************************

Annabeth günlerdir onun başında uyanmasını bekliyordu. Percy ' nin bir anda girdiği koma herkesi sarsmıştı. Kherion onun neyi olduğunu bildiği halde birşey söylemiyordu. Annabeth ne kadar üstüne gitse de Kheiron tek bir laf etmemişti. Diğer yandan kendini suçluyordu. Percy ' yi iki yıl sonra bulduklarında değiştiği açıkça belli oluyordu. Ve Annabeth Percy ' deki tuhaflığı farkedememişti. Onu kampa getirdiklerinde bile tuhaf davranıyordu ve gizlediği birşeyler vardı. Percy ona yardım etmesi için bütün işaretleri vermişti ancak Annabeth bunu anlayamamıştı. Ve şuan günlerdir yaptığı gibi yanıbaşında oturmuş uyanmasını bekliyordu. Percy ' ye baktı. Henüz on iki yaşında hayatının en acı olayını yaşamıştı. Üstelik o acıdan sonraki yıllar resmen işkenceydi. Acının ne demek olduğunu ondan başka kimse bilemezdi. Eğer o zehri vücuduna enjekte etmelerine engel olsaydı Percy şuan bu halde olmazdı. Herşey için kendini suçluyordu. O mağarada onu kurtarmalıydı. Kurtarsaydı belkide bunlar olmayacaktı. Diğer yandan Nico ' da kendini suçluyordu. Percy o mağarada onu kurtarırken kaybolmuştu ve başına bunlar gelmişti. Kheiron Poseidon kulübesine girip Percy ' nin diğer yanına geçti. Annabeth ona bakmıyordu bile. Kheiron sonunda Percy ' nin durumunu saklamanın bir anlamı olmadığına karar verip konuşmaya başladı. Annabeth ' in gözleri heycanla büyüdü ve Kheiron ' u dinlemeye koyuldu.
- Helen Percy ' nin beyninin sinir kısmının ufak bir parçasını dondurmuş. Bu yüzden sinir sistemi yavaşça çöküyordu. Siz onu getirdiğiniz zaman bile acı içindeydi. Ona Tina adında bir Apollon kuşu verdim. Apollon kuşları...
Annabeth cümleyi tamamladı.
- Acıyı hafifletirler. Biliyorum.
Kheiron tebessüm etti ve anlatmaya devam etti.
- Beynindeki buz ona sadece acı çektirmiyordu Annabeth. Zihninde bir hapishane oluşturuyordu. Başta bunu farkedemedim ancak farkettiğimde çoktan geç kalmıştım. Ve şimdi Percy ' nin çıkış yolunu bulmasını beklemekten başka yapabileceğimiz birşey yok.
Kheiron bir süre daha durup gitti. Onun bile elinden birşey gelmezken Annabeth ne yapabilirdi ki ? Uzunca bir süre sonra hava kararmıştı. Kampta ani bir çığlık kopunca Annabeth hemen dışarıya çıktı. Athena kulübesi alevlere teslim olmuştu ve içeride mahsur kalan kardeşleri çığlık atıyorlardı. Annabeth koşarak oraya gittiğinde herkes alevleri söndürmeye çalışıyordu. Hekate melezleri el ele tutuşup yaptıkları büyüyle ateşi söndürmeye çalıştılar. Büyü işe yaramamıştı. Herkes bunun nedenini çok iyi biliyordu. Bu ateş sıradan bir ateş değildi. Bu yunan ateşiydi. Yunan ateşini tanrılardan başka kimse söndüremezdi. Annabeth şok içinde yanan kulübeye bakarken birden bir ışık çıktı. Hemen ardından tanrıça Athena kampın ortasında belirdi. Tanrıça yunan ateşini söndürünce içerideki melezler birkaç ufak yanıklarla çıktılar. Karşılarında annelerini görünce şaşkınlıktan ağızları açık kalmıştı. Athena Annabeth ' e birşey söyleyip gitti.
- Bu sadece dikkat dağıtmak içindi. Dikkatli ol.
Annabeth başta ne demek istediğini anlamasa da sonradan farketti. Kamptaki herkes Athena kulübesinin başındaydı ve Percy yalnızdı. Ona birşey olabilir düşüncesiyle koşarak Poseidon kulübesine gitti. Ancak Percy ortalıkta yoktu. Percy ' nin yastığının üstünde bir zarf vardı. Annabeth titreyen elleriyle zarfı açınca gözyaşlarına boğuldu. O an o cümleyi hiç okumamayı diledi.

PERCY JACKSON : SAKLANAN ACILARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin