- Biri bana burada ne olduğunu anlatabilir mi !?
Helen ' in bağırışıyla gözümü kızdan ayırdım. Helen kıza dönmüş öfkeyle bakıyordu.
- Baktığın yerlere dikkat etsen iyi edersin. Ayrıca kimsin sen ? Kardeşimin tahtında ne işin var ?
- Adım Hylla. Kız kardeşin olacak aptal amazonlara savaş açtı ve kaybetti. Taht artık bana , yani amazon kraliçesine ait.
Duraksadı.
- Sana gelince...
Bunu söylerken doğruca bana bakmıştı.
- Adın ne ?
Ben cevap veremeden Helen araya girdi.
- Bu seni neden ilgilendiriyor ?
Helen ' e ters ters bakıp söze girdim.
- Ne o yoksa birine mi benzettin ?
- Aslında evet.
- Pişman mısın ?
Bu sorum onu şaşırtmıştı.
- Ne ?
- Pişman mısın dedim.
- Ne için ?
- Onu zehirlediğin için.
- Hayır değilim. O bunu haketmişti.
- Kız kardeşinin erkek arkadaşı sana ne yapmış olabilir ki ?
- Yeter !
Helen ' in bağırışıyla ikimizde ona döndük.
- Buraya bunun için gelmedik. Sana gelince Hylla , tahtı bırakmak için son şansın. Ordularım siz amazonlardan çok daha kudretli. Üstelik gizli bir silahım da var.
- Neymiş o gizli silah ?
- Emin ol bilmek istemezsin. Şimdi kararın ne ?
- Amazonlar !
Hylla ' nın emriyle içeriye birsürü amazon girdi. Etrafımızı hızla sarıp bize meydan okudular. Helen ' e döndüm.
- Sen mi halledersin yoksa ben mi ?
Gülümsedi.
- Birlikte.
Aynı anda savaşmaya koyulduğumuzda gayet uyumluyduk. Helen bana eskiden bir yabancı gibi gelirdi ancak şuan gerçekten onunla aramda bir bağ olduğunu anlıyordum. Yakınımda olan amazonları halletmişken Helen bana bağırdı.
- Eğil !
Eğilmemle birlikte kafamın üstünden uçan buz arkamdaki amazona saplandı. Helen ' e başımı sallayıp teşekkür ettim. Daha sonra Hylla ' nın kılıcıyla üstüme doğru geldiğini gördüm. Kardeşi Reyna ' nın aksine Hylla amacı uğruna kötülük yapmaktan çekinmezdi. Buda ona saldırmaktan çekinmeyeceğim anlamına geliyordu. Dalgakıran ' ı hazırda bekletip Hylla ' ya yöneldim. Bir elinde kılıç diğerinde hançer vardı. Kılıcını vurmak için ileri atıldığında kendi kılıcımla karşılık verdim. Birkaç kez kılıç tokuşturduğumuz sırada hançeri gözden kaçırmıştım. Hançer tam karnıma girecekken Helen Hylla ' nın hançerli elini dondurdu. Hayatımı ikinci kez kurtarıyordu. Fırsattan istifade Hylla ' ya yumruğumu geçirdim. Hylla yere düşünce iki amazon bana saldırdı. İkisiyle aynı anda dövüşürken bir anda buz kestiler. Etrafıma bakınca herkesin buz içinde olduğunu farkettim. Barry ' de dahil. Ben haline gülerken o ayağını saran buzu kırmaya çalışıyordu. Barry bana öldürücü bakışlar atarken Helen ayağındaki buzu yoketti. Anlamadığım birşey vardı ki , bu kadar hazırlık bunun için miydi ?
- Hepsi bu kadar mı ? Orduyla geldik ancak birkaç kişi hallettik.
- Senden bazı şeyleri gizlemiş olabiliriz.
- Ne gibi ?
- Buraya savaş için gelmedim. Bu topraklara hükmetmeye geldim. Seninle birlikte.
- Bir anlaşmamız vardı.
Helen birkez daha bana yalan söylemişti. Bu beni artık şaşırtmıyordu nedense.
- Anlaşma hala geçerli ancak birkaç küçük ayrıntıyı değiştirdim.
Sinirle üstüne yürürken Barry beni durdurdu.
- Dinle.
Sakinleşip bekledim. Helen ' de konuşmaya devam etti.
- Panzehir yerine teslim edildi. Bu topraklarda bana ait olduğuna göre artık çalışmalara başlayabilirim.
- Tam olarak ne istiyorsun Helen ?
- Ne mi ? Ben herşeyi istiyorum ! Emrim altındaki yarı tanrıları istiyorum !
Helen ' in bu hali gerçekten korkutucuydu.
- Sen kafayı yemişsin !
Yüzündeki psikopatça gülüş içimi soğutuyordu. Arkamı dönüp yürümeye koyulduğumda kapının önünü buz kapladı.
- Can düşmanımın tek çocuğunun öylece gitmesine izin mi vereceğim ?
- Neden bahsediyorsun ?
- Poseidon ! Benim babamı öldürdü ! Bende karşılık olarak oğluna hayatı zehir etmeye karar verdim. Bence gayet adil.
Buradan çıkmanın tek yolu güçlerimi kullanmaktı ve bu durumda suları kullanamazdım. Helen suları yarattığım an dondururdu. Geriye birtek deprem kalıyordu. Odaklanıp deprem başlattım. Buzdan bedenler bir bir yarıklara düşüyorlardı. Barry dengede durmaya çalışırken kılıcını çenemin altına koydu.
- Beni zorlama. Sana zarar vermek istemiyorum.
- Bana katıl. O kaçık masumlara zarar verecek.
- Helen kardeşimin katiline karşı savaştı. Ona borcum var.
- Yapma Barry , lütfen.
- Depremi durdur Percy.
Kılıcı boğazıma iyice bastırınca depremi durdurdum.
- Pişman olacaksın abi.
Barry gözlerini kaçırırken Helen yavaşça bana doğru yürüyordu.
- Sanırım düğün hediyemi verme vakti.
- Uzak dur benden.
- Barry tut onu. Bu biraz acıtacak.
Barry kılıcı bırakıp kollarımı tutarken debelenmem fayda etmiyordu. Sonunda dirseğimi karnına geçirdiğimde boğuşmaya başladık. Helen geriden kavgamızı izlerken gayet sakindi. Barry bana yumruk atınca sendeledim. Çabucak toparlanıp bende bir yumruk attım. Benimki fazla etkili değildi çünkü Barry ' yi düşmanım olarak görmüyordum. Birkaç tekme ve yumruktan sonra kendimi yerde buldum. Helen ayaklarımı dondurunca sırt üstü yerde öylece kalmıştım. Barry el bileklerimi sıkıca tutunca kımıldayamıyordum.
- Barry yapma ! Barry !
Helen yanıma eğilip elini anlıma koydu.
- Sıkı tut.
Bir süre hiçbirşey hissetmedim.
- Bu acıyı hayatın boyunca taşıyacaksın tatlım.
Beynime neşter batırılıyormuş gibi bir acı başlayınca çığlık attım. Hayatımda hiç böylesine bir acı çekmemiştim. Çığlıklarım devam ederken birkaç damla gözyaşım yanağımı ıslatıyordu. Acı devam ederken Helen elini anlımdan çekti.
- Artık özgürsün. Hediyemin tadını çıkar.
Acı devam ederken Barry beni yerden kaldırıp sarayın çıkışına kadar götürdü.
- Acının seni yönetmesine izin verme. Onu zihninle bastır.
Acı o kadar yoğundu ki dediklerini zorla anlıyordum.
- Orman bölgesine kadar git. Orada arkadaşların seni bekliyorlar. Sen gerçek bir kardeşsin , kendine iyi bak. Ve benden nefret etme.
Beni bırakıp saraya girdiğinde orman bölgesine kadar zorlukla gidebilmiştim. Acım hala aynıydı. Resmen sinir sistemim çökmek üzereydi. İleride arkadaşlarımı görünce seslendim.
- Çocuklar !
Hepsi beni görünce koşmaya başladılar. Annabeth bana sarıldığında onu ne kadar özlediğimi farkettim. Ancak acı özlemimi gidermeme bile engel oluyordu. Sırayla hepsine sarıldım. Luke , Nico , Thalia... Hepsinde bazı değişiklikler vardı. Luke ' un uzun süre vücut çalıştığı belli oluyordu. Nico ' nun da boyu uzamıştı ve artık eskisi gibi ufak görünmüyordu. Thalia ' da ki tek değişiklik kestiği saçlarıydı. Annabeth ' in ise Thalia ' nın aksine saçları epey uzamıştı. Hepsinin bana bakışı aynıydı , herşeye rağmen mücadele ediyorsun der gibi bakıyorlardı. Annabeth ' e birkez daha sarıldım ve gözlerimi kapadım. Acıyı bir anlığına da olsa durdurmak istiyordum. Ağzımdan çıkan ufak iniltiler Annabeth ' i endişelendirmişti.
- Percy neyin var ? Acı çekiyor gibisin.
- Sayılır. Bak bunu kampta konuşalım olur mu ?
Gerçekten acı beni çok zorluyordu.
- Tamam canım.
Birlikte kampa döndüğümüzde kendimi direk kulübemdeki yatağıma attım. Etraf tıpkı bıraktığım gibiydi. Annabeth beni hiç yalnız bırakmıyordu. Buna minnettardım ancak onun yanında sürekli acı çektiğimi gizlemeye çalışıyordum. Kheiron beni çağırdığında Annabeth ile birlikte büyük eve geldik. Annabeth ' i kırmadan Kheiron ' a özel birşey söyleyeceğim dedim. Annabeth ' te anlayışla karşılayıp kulübesine döndü. Kheiron içeriye girdiğim an bir tuhaflık olduğunu anlamıştı.
- Hoşgeldin. Bir sorun mu var ?
- Acı çekiyorum. Her dakika... Her saniye... Ve bitmiyor.
Sesim o kadar aciz çıkmıştı ki kendime şaşıyordum.
- Bunu kim yaptı ?
- Helen , buz kraliçesi. Babamın düşmanı. Kheiron acı çok fazla.
- Helen bunu nasıl yaptı ?
- Elini anlıma koyarak yaptı.
Kheiron çalışma masasının altından bir kafes çıkardı. Kafeste küçük sevimli bir hayvan vardı. Ufak kanatları dokunsan kırılacakmış gibiydi.
- Merhaba sevimli şey.
Hayvan gözlerini bana odaklayınca söylediklerini duymaya başladım. Bu Helen ' in bana verdiği bir özellikti.
* Beni anlıyor musun ? *
- Evet.
* Acı çekiyorsun. *
Kheiron hayvanı kafesten çıkarıp elime verdi.
- Percy söylediklerini anlıyor musun ?
- Evet. Helen uzun zaman önce vermişti bu özelliği.
* Sen iyi birisin. Acıyı haketmiyorsun. *
- Kheiron onu bana neden verdin ?
- O acını hafifletiyor Percy.
- Teşekkür ederim dostum.
* Teşekkür etme. Keşke acını yokedebilseydim ancak ondan kurtulman mümkün değil. *
- Adın ne senin ?
* Tina. Sende Percy ' sin. *
Gülümsedim. Gerçekten acımı hafifletiyordu. Birlikte büyük evden çıkıp kulübeye gittik. Tina ' yı yastığımın yanına koyup uzandım. Acım azalmışken olabildiğince dinlenmeliydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERCY JACKSON : SAKLANAN ACILAR
RandomDikkatle tavanda asılı duran bedeni izledim. Belki saatlerdir izliyordum ama bir türlü ayıramıyordum gözlerimi. Her an bir yaşam belirtisi gösterebilecekmişçesine merakla bekliyordum yerimde. Ufacık kalbim hiç yokmuşçasına kaldırmıştı bu acıyı. Kar...