Donukça karşımda duran silüetlere bakıyordum. Hepsi çok tanıdıktı , özellikle de doğruca gözlerimin içine bakan kız. Uzaktan bile çok net görülebilen fırtına grisi bana birkaç şey hatırlatmıştı. Bana verdiği ilk öpücük... Ona ilk defa aşkımı ilan ettiğim an... Annabeth... O kadar dalmıştım ki Helen ' in onları yakalama emrini geç farkettim. Elimden geldiğince bağırıp onları durdurmaya çalıştım.
- Durun ! Ben ordu komutanıyım ! Durun dedim size !
Tam koşup yardım edecektim ki Helen elini göğsüme koydu.
- Nereye sevgili kocacığım ? Seninle işim henüz bitmedi.
Göğsüme yayılan soğuklukla dizlerimin üstüne çöktüm. Karşımda zorla götürülmeye çalışan Annabeth ' in bağırışları birkaç anımı daha tetiklemişti.
- Percy ! Bırak onu !
Yere düşerken son gördüğüm şey Barry ' nin bana doğru koşmasıydı. Rüyamda bir fırtınanın içindeydim. Karşıma birsürü görüntü gelip gidiyordu. Hepsi farklı zamanlara ait anılarımdı. Anılar karşıma geldikçe zihnim zorlanıyordu. Bütün bu anılar bir anda zihnime akın ettikten sonra gözlerimi açtım. Helen ' in odasındaydım ve sağ el bileğimde bir alet takılıydı. Yataktan kalkıp kapıya koştum. Dostlarımın bana ihtiyacı vardı. Annabeth ' in bana ihtiyacı vardı. Kapıyı açıp çıkacaktım ki görünmez bir duvara çarptım. Birkaç kez yumruklayıp tekmeledim ancak açık kapıdan bir türlü çıkamıyordum. En sonunda sinirlenip bağırmaya başladım. Çünkü elimden başka birşey gelmiyordu.
- Helen ! Çıkar beni buradan ! Barry ! Çıkarın biriniz beni buradan !
Kimsenin gelip gittiği yoktu. Annabeth ve dostlarıma birşey olacak düşüncesi içimi kemirirken sinirimi odadan çıkardım. Odada bir tane sağlam eşya kalmamıştı. Sonunda pencere önüne çöküp bekledim. Elimden birşey gelmemesi beni deli ediyordu. Parmağımdaki buzdan alyansı farkeder etmez çıkarmaya çalıştım ancak çıkmıyordu. Birazdan parmağımı kıracaktım resmen. Yüzük çıkmayınca elime sert birşey alıp yüzüğe sertçe birkaç kez vurdum. Elimin parçalanması umrumda değildi. Sonunda yüzük parçalanınca elim de kan içinde kalmıştı. Yüzümdeki sırıtışla tekrar yere oturdum. Sonuçta o berbat yüzük parmağımdan çıkmıştı. Bir süre sonra odanın kapısının dışında Helen belirdi. Yüzünde galibiyetten kaynaklanan bir gülümseme vardı. O gülümsemeyi yok etmek için en kısa zamanda işe koyulacağımdan şüphesi olmasın.
- Nasılsın ?
- Çıkar beni buradan.
Sesim gayet sakin çıkmıştı ancak odaya bakılınca hiçte öyle durmuyordum.
- Yüzüğün nerde ?
- Son gördüğümde şurada birkaç yüz parça halinde duruyordu.
Onunla dalga geçiyordum ancak bu tamamen onu gıcık etmek içindi.
- Belliki herşeyi hatırlıyorsun.
- Evet hatırlıyorum. Mesela seni nasıl öldürmem gerektiği dün gibi aklımda.
Gülümsedi. Neden gülüyordu bu şimdi bana ?
- Ah Thomas , eski halin için nelerimi vermezdim.
- Birincisi benim adım Percy Jackson. Ve ikincisi suratını dümdüz etmeden çıkar beni buradan.
- Yapma tatlım ikimizde buradan tek başına çıkamayacağını biliyoruz. Bak aklıma ne geldi , senin eski sevgilin. Neydi adı ? Annabeth mi ?
Yüzümdeki kızgın ifadeyi görünce doğru noktaya parmak bastığını anlamış olacak ki konuşmaya devam etti.
- Aklımda onu öldürmek için birsürü fikir kurdum ancak ben buz kraliçesiyim. Yani onu dondurarak öldürmek bana en uygun olanı.
Ayağa fırlayıp karşısına dikildim. Kapıdaki görünmez duvar ona saldırmamı engelliyordu ve bu beni çok kızdırıyordu.
- Gözlerimin içine bak Helen.
Gözlerimiz birbirine baktığında en korkutucu ses tonumla konuştum. Bu benim içimdeki psikopatın sesiydi ve Helen ' in yüz ifadesi korktuğunu ele veriyordu.
- İşte böyle. Bunlar deşilmiş boğazının ardından gördüğün son şey olacak. Beni anlıyor musun karıcığım ? Ya da seninle bir oyun oynayalım. Buraya... Yanıma gel. Hadi pisicik , neyden korktun bu kadar ? Isırmam korkma.
Bunu der demez kahkaha atmaya başladım. Helen yutkunup korkusunu öfkeyle gizleyip konuştu.
- Kendin kaşındın Thomas. Acı çekmeni istemezdim ama o kızı gözlerinin önünde öldüreceğim.
Yer sallanmaya başlayınca Helen ' in gözleri korkusunu iyice belli etmeye başlamıştı.
- Peki ya sen ona ulaşamadan ben seni öldürsem ?
- Birkaç adım gerileyip bana baktı.
- Durdur şunu yoksa...
- Yoksa ne ? Beni Annabeth ' i öldürmekle mi tehtit ediyorsun ? Durmasana hadi. Bunu yapamadan yerin dibini nasıl da boyluyorsun görelim.
Sallantıyı iyice arttırdım.
- Bir teklifim var. Yeterki durdur şunu.
- Pekala. Seni dinliyorum.
Bu kadın yüzünden iyice piskopata bağlamıştım. Ancak şuan bu yanıma ihtiyacım olduğundan fazla dert etmiyordum.
- O kızı ve diğerlerini serbest bırakacağım. Ancak sen burada kalacaksın.
Sinirle gülümsedim.
- O nedenmiş ?
- Savaşta sana ihtiyacım var.
- Peki ya reddersem.
- Redderesen olacakları söyleyeyim. Annabeth ' in içindeki zehrin tek panzehirini yok ederim.
- Ne zehri !?
- Azıcık ölümcül birşey. Teklifimi kabul et ve benimle birlikte savaş. Sana panzehiri verip gitmene izin veririm.
- Blöf yapıyorsun.
- Kendini buna inandır tatlım. Kararın ne ?
- Onları bıraktığından emin olacağım.
- Pencereden bakman yeterli.
Ben pencereye yönelince birkaç dakika sonra Annabeth ve arkadaşlarım dışarıya çıktılar. Annabeth ile gözlerimiz kesişince güven verircesine başımı salladım. Oda gülümseyip diğerleriyle birlikte yürümeye koyuldu. Helen arkadan bana sarıldığında irkildim.
- Ne yapıyorsun sen ?
- Az önceki halin çok çekiciydi. Ama birdaha görmek istemiyorum canım.
- Şu ellerini çekmezsen göreceksin.
Ellerini çekince yüzümü ona döndüm.
- Savaş ne zaman ?
- Birazdan.
- Ne ?
Cevap vermeden bileğimdeki aleti çıkardı.
- Şimdi gidip Barry ' yi bul ve orduyu düzene sok. Senden başka kimse bu işi beceremiyor çünkü.
Onunla daha fazla yalnız kalmamak için hızlıca odadan çıkıp Barry ' yi buldum.
- Bunları seninle sonra konuşacağız abi. Şimdi bana komutanları çağır.
Birşey demeden gitti. Birkaç dakikaya yanında komutanlarla geri dönünce yüzüme kızgın bir ifade yerleştirdim. Diğer türlü beni ciddiye almadıklarını daha önce defalarca görmüştüm.
- Kısa süreli yokluğum yoldan çıkmanızı sağlamış belliki. Kellelerinizi seviyorsanız işinizi iyi yapın. Ha eğer işe benim el atmam gerekirse gerisine karışmam. Anlaşıldı mı ?
Hepsinden baş onayı alınca dışarıya çıktım. Askerler aylak aylak etrafta dolaşıyorlardı.
- Ne oluyor burada !?
Bağırmamla karşıma dizildiler.
- Siz sürü değilsiniz ! Başınızda bi çobana ihtiyacınız yok ! Benim olmam ya da olmamam bu aylaklığı açıklamaz ! Kendinize çekidüzen verin ! Hemen !
Arkamı döndüğümde bana sırıtan Barry ile karşılaştım.
- Muhteşemdin kardeşim.
- Ne sandın ? Hadi yola koyulma vakti. Silahlar arabalara yerleşti mi ?
- Herşey hazır.
- Tamam o zaman. Helen ' e haber vereyim.
Saraya girdiğimde Helen hizmetçilerinden biriyle konuşuyordu. Kız acemice eğilip dışarıya çıktı.
- Birşey mi oldu Thomas ?
- Yola çıkmaya hazırız. Ve birşey daha var ; benim adım Percy.
- Pekala Percy , eşine dışarıya kadar eşlik etmek istemez misin ?
- Hiç sanmıyorum.
Arkamı dönüp yürümeye koyulduğumda birden koluma girdi.
- İnsanın istemediği ot burnunun dibinde bitermiş.
- Yürü hadi ukala.
Saraydan çıkınca bizim için hazırlanan arabaya doğru yürüdük. Helen önden binince bende karşısına oturdum. Yol boyunca elimdeki savaş planlarını incelemeye çalışıyordum. Evet çalışıyordum çünkü Helen en fazla buna izin veriyordu. Sürekli dikkatimi dağıtıp duruyordu.
- Bu savaşı kazanmayı istiyor musun Helen ?
- Evet.
- O zaman rahat dur. Sonunda kendiyle ilgilenmeye başladığında rahat bir nefes aldım. Uzun süren bir yolun ardından buzdan topraklar sona ermişti. Helen ' in yeşilliğe karşı attığı kin dolu bakışlar beni güldürüyordu. Çimlerle alıp veremediği neydi bunun ? Güldüğümü görünce kinli bakışları bana kaydı. Onunla uğraşamayacağımdan gülmeyi bırakıp yola döndüm. Kısa süre sonra saraya varmıştık. İtiraf etmeliyim Helen ' in buz sarayı bundan çok daha güzeldi. Bu kasvetli saray resmen beni boğuyordu. Ordumuzu sarayın çevresine yerleştirip içeriye girdik. Helen , ben ve Barry dışında birkaç askerde bizimle gelmişti. Çeşitli koridorlarda yürüdükten sonra taht odasına varmıştık. Birazdan havale geçirecektim. Helen ' in soğukluğuna yakın olmaya çalışırken bana tuhaf tuhaf bakıyordu.
- Ne yapıyorsun ?
- Birazdan sıcaktan bayılacağım.
Gülerek elimi tuttu. Normalde olsa geri çekerdim elimi ancak şuanki ferahlığı elimin tersiyle itemezdim. Saray odasına girdiğimizde tahttaki kişinin yüzü biryerden tanıdık geliyordu. Beni gördüğünde şaşkınlıkla bana bakıyordu ve bu onun beni tanıdığı anlamına geliyordu. Aval aval birbirimize bakarken Helen araya girdi. Salak kız kıskançlığın tam sırasıydı şimdi tabi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERCY JACKSON : SAKLANAN ACILAR
RandomDikkatle tavanda asılı duran bedeni izledim. Belki saatlerdir izliyordum ama bir türlü ayıramıyordum gözlerimi. Her an bir yaşam belirtisi gösterebilecekmişçesine merakla bekliyordum yerimde. Ufacık kalbim hiç yokmuşçasına kaldırmıştı bu acıyı. Kar...