Sabaha karşı şiddetli patlamalarla uyandım. Koşarak çocukların odasına gittim. Yataklarında battaniyeleri üstlerine çekmiş ağlıyorlardı. Onları kucağıma alıp koşarak evden çıktım. Bir grup canavar evime saldırmıştı. Kolyemi çıkardığımda onları güvenli bir yere saklayıp canavarlarla uğraşmaya gittim. Dünki yanıklarım hala duruyordu. Bu yüzden birebir dövüşe girmeyecektim. Canavarın birine söktüğüm ağacı sapladım. Bunu tamamen zihnimle yapıyordum. Birkaç tane canavar üstüme gelirken onları havaya fırlattım. Henüz yere çakılmadıklarından ne kadar yükseğe uçtukları anlaşılıyordu. Geriye kalan canavarlar korkudan kaçarken bende çocukların yanına gittim. Tony sarı saçlarını çekiştirip dururken Annabeth ona göz deviriyordu. Ufacık gözleri deniz yeşili rengini saklar gibiydi. Onları kucağıma alıp yürümeye koyuldum. Canavarların evimi nasıl buldukları hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bir taksiye atlayıp başka bir yere doğru yola koyulduk. Sanırım San Andrea körfezine gidebilirdik. Şöföre adresi söyleyip başımı cama yasladım. Tony başını omuzuma koymuş uyuyordu. Annabeth ' te diğer cama başını yaslamış uyuyordu. Uzun bir yolun ardından taksiden indik. Körfeze sonunda varmıştık. Annemin evini bulmak zor olmuştu benim için. Sonunda bulduğumda çocuklar denizdeki suyla oynarken bende evi toparladım. Tony bağırarak yanıma koştu.
- Percy abi ! Percy abi ! Yardım et !
Ne olduğunu sormadan dışarıya çıktım. Annabeth deniz atının başını okşuyordu. Tony ' yi kucağıma alıp yanlarına gittim. Annabeth gayet mutlu görünüyordu.
- Percy abi baksana çok tatlı.
Tony ise kaçacak delik arıyordu.
- Nesi tatlı çok korkunç.
Tony ' yi indirip deniz atına gitmesini söyledim. Annabeth bozulsa da Tony rahat bir nefes vermişti. Birlikte eve girdiğimizde aklıma takılan şuydu ; Annabeth deniz atını kaçırmadan nasıl sevebilmişti ? Normalde deniz atları insanlardan hep kaçardı. Çocukları erkenden yatırıp büfeden yiyecek birşeyler aldım. Bütün gece uyumadan evin etrafını kolaçan ettim. Birinin bizi izlediği hissine kapılmıştım. Sabaha karşı hislerimde yanılmadığımı anladım. Genç bir satir bizi izliyordu. Onu yakalayıp sorguya çektim.
- Burada ne işin var ?
- Beni Kheiron gönderdi.
Elindeki zarfı verip gitti. Bende zarfı açıp okumaya başladım.Percy ' ye
Bilmen gerekenler var Percy. Yanındaki çocuklar , Annabeth ve Tony , onlar melez. Tony Athena ' nın oğlu , Annabeth ' se Poseidon ' un kızı. Normalde onları kampa getirmeni isterdim ancak senden başka birşey isteyeceğim. Çocuklara eğitim vermeni istiyorum Percy. Onlara savaşmayı ve hayatta kalmayı öğret. Sana güveniyorum.
Kheiron
Şaşkınlıktan ne yapacağımı bilmiyorum. Kheiron üstüme büyük bir yük verdi. Bunu yapabileceğimden de emin değilim. Kendimi koltuğa bırakıp uyudum. Öğlen kalktığımda çocuklar suda oynuyorlardı. Kahvaltı hazırlayıp onları çağırdım. Onlara kahvaltıda tanrılardan ve Olimpos ' tan bahsetmeyi düşünüyordum. Kahvaltılarını yaptıktan sonra söze girdim.
- Sizinle konuşmak istediğim önemli birşey var.
Merakla bana baktılar.
- Olimpos ' u ve yunan tanrılarını biliyor musunuz ?
Başlarını evet anlamında salladıklarında şaşırmadan edemedim.
- Pekala tanrılar bazen dünyadaki insanlara aşık olurlar ve o insanlardan çocukları olur. Sizde o çocuklardan birisiniz.
Birbirlerine bakıp bana döndüler.
- Annabeth senin baban Poseidon. Poseidon benimde babam olduğundan kardeşiz. Tony senin annen Athena. Cafede buluştuğumuz ablayı hatırlıyor musun işte o da Athena ' nın kızı yani senin ablan. Heycanla el çırpmaya başladıklarında gülmeden edemedim. Tony beni boşluğa sokan o soruyu sorduğunda donup kaldım.
- Peki ya sen nesin ? Canavarlara yaptıklarını gördük.
- Şey... Aslında. Neyse beni boşverin. Sizi eğiteceğim çocuklar. Güçlerinizi ve yeteneklerinizi kullanmayı öğrenmelisiniz.
Heycanla başlarını salladılar. Birkaç gün sonra Kheiron ' un gönderdiği eğitim aletlerini denemeye koyulduk. Tony kılıçta gayet iyiydi. Annabeth ' se sürekli kılıcı bırakıp suya gidiyordu. Eğitimler bu şekilde ilerlerken iki yıl sonra ikiside yavaş yavaş güçlerini kullanmaya başladılar. Annabeth bardaktaki suyla oynayıp dururken Tony ona aldığım kitapları okuyup duruyordu. Bazen kitaplardan ona soru sorduğumda zorlanmadan cevap vermesi hoşuma gidiyordu. Annabeth ' in suya düşkünlüğü bazen beni yorabiliyordu. Suyla bu kadar ilgilenmesine karşın kılıç kullanmada gerçekten iyiydi. Çocuklara bazen birbirleriyle antrenman yaptırıyordum. Birbirleriyle eş durumda olduklarından kazanan çıkmıyordu her seferinde. 28 yaşıma geldiğimde çocuklar artık kampa gitmeye hazırlardı. Annabeth kocaman deniz yeşili gözleriyle ve kumral saçlarıyla güzel ve güçlü bir genç kız olmuştu. Tony ' nin hafif uzun sarı saçları ve fırtına grisi gözleri vardı. Göz rengi taktığı kocaman yuvarlak gözlük yüzünden pek de belli olmuyordu. Onları kampa bırakmak benim için zor olacaktı. İkisine de çok alışmıştım. Taksiyle kampın girişine geldiğimizde vedalaşırken Annabeth ' e Dalgakıran ' ı verdim. Bu kılıcı kullanmak için her fırsatta benden izin alırdı. Tony ' ye her zaman gitmek istediği özel üniversiteye kaydını yaptırdığımı söylediğimde sevinçten ortalıkta dört dönüyordu. Kampa adım atmadan önce bana el salladılar. Hemen ardından Kheiron , Annabeth ve diğer dostlarım geldiklerinde ne hissettiğimi bile idrak edemeden Annabeth ' e sarıldım. Ayrıldığımızda hiç beklemediği birşey söyledim.
- Kalan hayatımı seninle geçirmek istiyorum. Benimle misin ?
- Her zaman.
Elini tuttum ve yanıma çektim.
- Sizlerle birlikte birçok şey yaşadım. Kimi zaman ağladık , kimi zaman güldük. Hepsi çok güzeldi. Dostluğunuz için teşekkür ederim.
Hepsiyle teker teker sarılıp vedalaştık. Annabeth ' i ellerinden tutup kendime çevirdim.
- Gözlerini kapa.
Gözlerini kapattığında ortadan kaybolduk. Birlikte insanların ayak basmadığı cennet gibi bir yerde yaşamaya karar verdik. Bunu sağladıktan sonra yapmam gereken tek birşey kalıyordu. Annabeth ' e evlenme teklifi edecektim. Yüzüğü Hekate ' ye yaptırmıştım bile. Annabeth teklifimi kabul ederse o yüzük insansal özelliklerini bastıracaktı. Yani bilmiş kızım benimle birlikte yaşlanmadan yaşayabilecekti. Kendimize sevimli bir ev yaptıktan sonra Annabeth ' i alışverişe gönderdim. Bende bu sırada Afrodit ' ten yardım alarak evi harika bir hale soktum. Ne çok abartılı ne de çok sade olmuştu. Tıpkı Annabeth ' in sevebileceği gibiydi. Üstüme siyah pantolon ve beyaz bir gömlek giymiştim. Saçlarımı ellerimle düzeltince geriye parfüm sıkmak kalıyordu. Afrodit ' in verdiği benim seçimim olan kokuyu sıkınca Annabeth ' i beklemeye koyuldum. Saatler geçmişti ancak ortada yoktu. İyice meraklanmaya başlamışken önümde bir Iris mesajı belirdi. Mesajda sandalyeye bağlı Annabeth ' i görünce kan beynime sıçradı. Annabeth karşımda çırpınıp sandalyeden kurtulmaya çalışırken tanımadığım bir ses konuşmaya başladı.
- Geliyorum Percy. Herşeyini almaya geliyorum. İşim bittiğinde ölmeyi dileyeceksin.
- Kimsin sen !? Göster kendini !
- Merak etme öğreneceksin. Şimdilik beni sevdiğin kadının katili olarak bil.
- Dokunma ona ! Seni Tartarus ' a gömerim ! Duydun mu beni !
- Percy bana bak , dinleme onu.
- Annabeth sakin ol canım tamam mı kurtaracağım seni.
- Çok dokunaklı.
Görüntüye siyah giyimli bir adam girdi. Elindeki bıçağı kaldırmış Annabeth ' in arkasında duruyordu.
- Yapma !
Adam bıçağı indirirken mesaj sona erdi. Son duyduğum Annabeth ' in çığlığıydı. Panikle ayağa fırladım. Korkudan elim ayağım titriyordu. Ona birşey olabilecek düşüncesi bile beni yiyip bitiriyordu. Anlık olarak etrafımı saran ışıkla kampa gittim. Melez kampının ortasında dururken herkes bana bakıyordu. Koşarak büyük eve girdim.
- Kheiron Annabeth ' i bulmalıyım. Yardım et bana.
- Sakin ol neler oluyor ?
- Adamın biri onu kaçırdı. Nasıl bulabileceğimi söyle bana.
- Percy önce sakinleş , sonrada Annabeth ' i düşün , nerede olabileceğini...
Kheiron ' un dediğini yaptığımda zihnimde bir yer belirdi. Ormanın ortasında depo gibi bir yerdi burası.
- Şimdi aklına gelen yere götür kendini.
Kheiron ' un dediğini yaptığımda ormanın ortasında buldum kendimi. Etrafta koşmaya başladığımda depoyu buldum. Korkarak koştum depoya. Karşılaşacağım şeyden korkarak , ama en önemlisi onu kaybetmekten korkarak...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERCY JACKSON : SAKLANAN ACILAR
De TodoDikkatle tavanda asılı duran bedeni izledim. Belki saatlerdir izliyordum ama bir türlü ayıramıyordum gözlerimi. Her an bir yaşam belirtisi gösterebilecekmişçesine merakla bekliyordum yerimde. Ufacık kalbim hiç yokmuşçasına kaldırmıştı bu acıyı. Kar...