Sabah erkenden yola çıkmak için hazırlandık. Kheiron Iris mesajıyla geleceğimizi söylediğinde Jüpiter kampı preatoru Reyna başta bunun kötü bir fikir olduğunu söylese de kehaneti duyunca kabul etti. Tabi bizi yanımızda herhangi bir silah ve fazla meleze karşı uyardı. Bu yüzden Kheiron , ben , Annabeth ve Luke gidecektik. Benim Dalgakıran ' ı getirmeme imkanım yoktu. Çünkü ne zaman biryerlerde unutsam cebimde beliriyordu. Diğerleriyse ceplerinde küçük bir hançeri ihmal etmediler. Bu kadar önlem almamızın sebebi tanrıların büyüyü koyma nedeni. Tanrılar boş yere iki kampı ayırmadılar. Bunun sebebi yunan ve roma kişiliklerinin bizim iletişimimizle birbirine girmesiydi. Biz tanrıların yunan kişiliklerindeniz , Jüpiter kampı melezleri ise roma kişiliklerinden. Tanrılar şuan nasıldır acaba ? Kişilikleri büyük bir savaş içine girmişlerdir bile. Umarım bizimde sonumuz savaş olmaz. Savaşları hiç sevmem , her zaman masum birileri ölür savaşlarda. Yola çıktığımızda fazlasıyla tedirgindim. Jüpiter kampını tanımıyorduk ve bizi bir tuzağa çekme ihtimalleri vardı. Üstelik benim dışımda yanına doğru düzgün bir silah alan da yoktu. Annabeth ' in kulağına benim yanımdan ayrılmamasını söylediğimde göz deviriyordu. Bilmiyordu ki tek isteğimin onu korumak olduğunu. Yol bir hayli uzun sürerken Kheiron geniş bir ormanın başlangıcında inmemizi söyledi. Hep birlikte indiğimizde herkeste bende olduğu gibi tedirginlik vardı. Tabi onları suçlayamam , en azından bende kılıç var. Kheiron ormana doğru yürürken bizde peşinden yürümeye koyulduk. O sırada aklıma gece yaşadığım tuhaf olay geldi. Tam olarak şu olmuştu ;
Kötü bir kokuyla uykumdan uyandım. Benim uykum okyanus kadar derindir bu yüzden kokunun kötülüğünü siz ölçün artık. Her neyse kulübede dolaşıp kokunun kaynağını aradım. En sonunda kokunun odamın ortasındaki ufak süs havuzundan geldiğini anladım. Havuza yaklaştıkça berbat koku artıyordu ve ciğerlerimi yakıyordu. Eğilip havuzun içine baktığımda siyah bir çiçekle karşılaştım. Onun gibi birşeyi daha önce hiç görmemiştim. Herhangi bir bez yardımıyla çiçeği alıp çöpe attım. Kulübemin camlarını açtığımda içeriye temiz hava dolduktan sonra camları kapatıp yattım.
Ben bunu düşünürken ne ara nehre vardığımızı farkedemedim bile. Herkes önümde ilerlerken yorgunluktan başım ağrıyordu. Çabucak nehre gidip elimi suya soktum ve suyun vücudumu rahatlatmasına izin verdim. Göz ucuyla ileriye baktığımda Kheiron , Annabeth ve Luke yoktu. Ayağa kalkıp hızla yürümeye başladım. Jüpiter kampının yerini bilmiyordum bu yüzden çabuk olup diğerlerini bulmam gerekiyordu. Ancak tuhaf bir şekilde yeniden yorulmuştum. Derin derin nefes alarak nehre döndüm. Su tekrar bana iyi gelmişti. Cebimden bir altın drahmi çıkarıp Kheiron ' a Iris mesajı gönderdim.
- Kheiron ?
- Nereye kayboldun Percy ?
- Su yorgunluğumu alır diye nehirde durdum ama siz çoktan gitmiştiniz.
- Tamam orada bekle iki kişi seni alacak.
- Tamam.
Mesajı bitirip elimi suya soktum. Resmen oturduğum yerden yoruluyordum. Bunda bir tuhaflık olduğu belliydi bu yüzden kampa gidince Kheiron ' a bundan bahsetmeliydim. İleriden gelen ayak sesleriyle o yöne döndüm. Baştan aşağıya zırh ve silahlarla kuşanmış iki kişi bana doğru geliyordu. Önümde durduklarında elimi sudan çekip ayağa kalktım. Yakında olunca birinin kız diğerinin erkek olduğu görülebiliyordu. Konuşmaya ilk kız başladı.
- Poseidon ' un oğlu Percy Jackson sen misin ?
- Benim.
- Pekala bizimle gel.
Beni beklemeden yürümeye koyuldular. Bir süre sonra yan yana yürüyorduk. Erkek olan bana dönüp tuhaf bakışlarını açıklar nitelikte bir soru sordu.
- Berbat görünüyorsun , hasta mısın ?
- Sadece yorgunum. Suyunuz var mı ?
- Kampta içersin , az ileride zaten.
Yorgunluktan gözlerim kararıyordu. Bir ara dengemi yitirip düşecektim ki adının Frank olduğunu öğrendiğim çocuk beni kolumdan yakaladı. Kızın ismi ise Hazel ' di ve yüzünde endişeli bir ifade vardı.
- Sen iyi değilsin. Frank burada bekleyin.
Frank beni yere oturtup sırtımı ağaca dayadı. Birkaç dakika sonra Hazel yanında iki kişi ve sedyeyle geri döndü. Soğuk terler dökerken gerisini hatırlamıyorum. Tek hatırladığım bedenimin havaya kalkışı ve boşlukta gibi hissetmem.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERCY JACKSON : SAKLANAN ACILAR
RandomDikkatle tavanda asılı duran bedeni izledim. Belki saatlerdir izliyordum ama bir türlü ayıramıyordum gözlerimi. Her an bir yaşam belirtisi gösterebilecekmişçesine merakla bekliyordum yerimde. Ufacık kalbim hiç yokmuşçasına kaldırmıştı bu acıyı. Kar...