Gözlerimi yeniden kendim olarak açtım. Tepemde birsürü tanıdık yüz bana bakıyordu. Gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım. İlk dikkatimi çeken bir çift fırtına grisi gözlerdi.
- Annabeth ?
- Birdaha Percy ' ye zarar verirsen seni pişman ederim.
- Annabeth benim Percy.
- Geç bu yalanları Thomas.
Bana inanmamakta haklıydı. Kim bilir Thomas ne yalanlar söylemişti onlara ?
- Pekala kanıtlamama izin ver.
Bunu derken ellerimdeki ipleri çözmesini kastediyordum. Annabeth şüpheli bir bakış atıp ellerimi çözdü. Herkes silahlarına sarılıp tetikte beklediğinde karnımın acısını umursamayarak yerimde doğruldum.
- Bir ayna rica edebilir miyim bilmiş kız ?
Annabeth çekmeceden ayna çıkarıp elime verdi. Aynayı yüzüme tuttuğumda Thomas bıkkın ifadesiyle karşımda duruyordu.
- Evet Thomas onlara benim Percy olduğumu izah eder misin ?
Oflayıp puflayınca sonunda ikna olmuştu.
- O Percy sizi mankafalar. Ortaya çıkma sırası onundu.
Thomas ' a teşekkür edip aynayı bıraktım. Sehpada duran su dolu bardağı alarak içindeki suyu havada hareket ettirdim.
- Yeterli mi bilmiş kız ?
Annabeth gülümsedi.
- Fazlasıyla.
Bana sarıldığında karnımın ağrısı artsa da belli etmedim. Annabeth anladığında geri çekildi ve özür diledi. Hemen ardından yaradan sızan kan tişörtüme geçmişti. Herkes geçmiş olsun deyip dışarı çıktığında Annabeth ile yalnız kalmıştık. Önce kanlı tişörtü çıkarmama yardım etti ardından yaramı temizleyip üstüne su döktü. Yaranın derin kısmı biraz iyileşmişti. Zamanla kapanırdı ancak iz kalacağı belli oluyordu. Annabeth bana yeni bir kıyafet verip odadan çıktı. Yüz ifadesinden bana söyleyeceği birşey olduğunu anlayabiliyordum. Kıyafeti giyip ayağa kalktım. Başta biraz zorlansamda sonradan yavaşça yürüyebildim. Kulübemden çıktığımda gördüğüm manzara hiç hoşuma gitmemişti. Melezlerin hepsi zırh kuşanmış etrafta koşuşturuyorlardı. Dikkatim dağılınca acıyı yeniden hissetmeye başlamıştım. Dikkatimi toparlayıp acıyı bastırdım. Helen ' in bana verdiği sözde düğün hediyesi canımı sıkıyordu. Melezlerden birini durdurup ne olduğunu sordum.
- Neler oluyor ?
Tahminen Apollon kulübesinden olan çocuk yüzündeki endişeli ifadeyle durumu anlattı.
- Kraken birkaç güne burada olur. Kampı yoketmeden onu durdurmalıyız.
Duyduklarımın şaşkınlığıyla Annabeth ' i aradım. Sonunda onu kulübesinde plan yaparken bulduğumda yüzünde çaresiz bir ifade vardı.
- Annabeth ?
- Percy ne işin var burada ? Dinlenmen lazım.
- Şuanda bunun önemi yok. Neler oluyor anlat bana.
Annabeth iç geçirip anlatmaya koyuldu.
- Kraken çok güçlendi. Binlerce çocuğuyla üstümüze geliyor. Burası Olimpos ' tan önceki son kale. Jüpiter kampını çoktan yakıp yıktılar. Oradan sağ kalanlar bize katıldı ancak hala sayımız yeterli değil. Jason ve birkaç lider Helen ' in kalbini almayı teklif ettiler.
Bunu dediğinde aklıma Thomas geldi. Helen hakediyordu belki ama Thomas bunu haketmiyordu.
- Yapamayız Annabeth başka bir yolu yok mu bunun ?
- Kraken ' in buzdan kalp dışında tek zayıf noktası...
Duraksadı.
- Ne Annabeth ?
- Söyleyemem.
- Ne demek söyleyemem ? Annabeth lütfen.
Annabeth ısrarıma dayanamayıp sonunda söyledi.
- Siyah inci. Kraken bir deniz yaratığı ve baban kontrolden çıkarsa diye onu öldürecek birşey yarattı.
Anlayamıyordum. Ufacık inci devasa bir yaratığı nasıl öldürebilirdi ki ?
- Küçük bir inci Kraken ' i nasıl öldürecek ?
- İnci tek başına bir işe yaramaz zaten. Dalgakıran ' ın kabzasındaki ufak oyuğa inciyi yerleştireceksin. Ancak Percy birşey daha var.
Ona tek kaşımı kaldırıp ne der gibi baktım.
- Kılıcı kontrol etmen zorlaşacak. Bu kadar yoğun güç seni öldürebilir. Bu yüzden söylemek istemedim.
Ona güven verircesine sarıldım. En azından bunu denemeliydim.
- Denemeliyim bilmiş kız.
- Biliyorum yosun kafa.
Ayrıldığımızda kulübeye dönüp aynanın karşısına geçtim. Thomas anlamsız ifadesiyle bana bakıyordu.
- Yine ne var ?
- Helen ' i kurtarmanın bir yolunu buldum.
Gözleri heycanla açılırken merakla beni dinledi.
- Siyah inciyi bulursak gerisini hallederim.
Yüzü düştüğünde ne olduğunu sordum.
- Ne oldu ?
- Siyah inciyi yüzyıllardır ne gören ne de duyan var.
- Deneyeceğim dostum. O kadın buna ne kadar değmese de deneyeceğim.
- Bilmeni istediğim birşey var. Seni birkaç kez Annabeth ile tehtit ettim ancak hiçbirinde onu öldürme gibi bir niyetim yoktu.
Gülümsedim. Daha sonra kulübeden çıkıp Bay D. ' nin yanına gittim. Olimpos ziyareti üç yıl sonra bitmişti ve kampa dönmüştü. Bay D. ' nin kulübesine girdiğimde her zamanki gibi masada kart oyunları oynuyordu. Üzerindeki tanrısal yaşlı adam kıyafeti hiç eskimiyordu. Bana iğrenir gibi bakıp oyununa döndü. Bu adam gerçekten sinir bozucuydu. Birkaç güne Kraken kampı yokedecekti ve bu Dionisos ' un umrunda değildi.
- Bay D. ?
- Sen de kimsin ?
- Percy Jackson. Şey efendim size birşey danışmak için geldim.
- Dökül Perry.
- Şey Percy. Neyse kampı kurtarmak için bir fikrim var. Siyah inciyi bulmalıyız.
Bunu dememle kahkaha atmaya başladı.
- Evladım olmayan birşeyi nasıl bulacaksın ?
- Hayır efendim inci gerçek. Sadece yüzyıllardır kimse bulamamış onu.
Bana küçümser gibi baktı.
- Sen mi bulacaksın ?
Artık sinirlenmeye başlamıştım.
- Beni bu kadar hafife almayın efendim. Ben Poseidon ' un oğluyum. İnciyi bulacak biri varsa o da benim.
- Ne halin varsa gör Perry.
Beni kışkışladıktan sonra oyununa devam etti. Tanrıların en sinir bozucu olanı Ares derler ama Dionisos onu solda sıfırda bırakır bence. Kheiron ' un yanına gittiğimde kendine çanta hazırlıyordu.
- Kheiron biryere mi gidiyorsun ?
- Evet Percy , Olimpos ' a gidiyorum. Kraken konusunu görüşmeliyim. Birde iki kamptanda birer lider götürmeliyim. Jüpiter kampından Jason gelecek.
- Peki bizden ?
Kheiron gülümsedi.
- Senden başkasını götüremem.
Bir anlık paniğim bunu demesiyle geçmişti. Bir an gerçekten başkasını götürür diye korkmuştum. Kheiron hazır olduğunda Jason ve beni de alıp Empire State binasına doğru yola koyuldu. Şehre uzun zamandır gelmemiştim. Aslında düşününce gelmek için bir nedenim olmadığını farkettim. Yolculuk sonunda bitince Empire State binasına girdik. Girişteki adam bize yan yan bakarken Kheiron 600. Kata gitmek istediğimizi söyledi.
- Burada öyle bir kat yok.
Araya girip ben konuştum.
- Dostum bizi uğraştırmada ver şu kartı artık.
Adam iç çekip kartı Kheiron ' a verdi. Bir yandan da söylenip duruyordu.
- Zamane veletleri , hiç saygıları yok.
Kheiron önden giderken Jason ve ben arkada kalıp adamı korkuttuk. Bize velet diyemezdi. Jason adamın masasını şimşekle çarparken ben gülmekle meşguldüm. Adam Zeus ' a dualar ederken Kheiron ' a yetişip asansöre bindik. Hatırlatın da ğrenç bir fon müzik eşliğinde 600 kat çıkmiyim birdaha. Sonunda en tepeye vardığımızda asansörün kapıları açıldı. Olimpos ' u dışarıdan ilk kez görüyordum. Olimpos ' a hayran hayran bakarken Jason benimle dalga geçmeyi de ihmal etmedi.
- Salyan akıyor yosun beyinli.
Kheiron yürümeye koyulduğunda bizde yanındaydık.
- Bakın çocuklar tanrıların karşısında gayet ciddi ve doğru sözlü olmalısınız.
- Yani Jason gibi olmayalım değil mi Kheiron ?
- Çok komiksin. Hatırlatta bir ara stand up gösterine geleyim.
Jason ' la uğraşmak keyif vericiydi. Bunu daha sık yapmaya karar vermiştim. Tanrıların taht salonuna girdiğimizde bütün gözler üstümüzdeydi. Beceriksizce eğildiğimde Jason ' ın zorlanmadan bunu yaptığını gördüm. Ona öldürücü bakışlarımı Kheiron kesti.
- Tanrı Zeus buraya size önemli bir meseleden bahsetmeye geldik.
Zeus ' un bizi terslememesini umarak beklediğimde babam araya girdi.
- Anlatın bakalım. Gelçi konuyu zaten biliyoruz.
Kheiron anlatmaya başladığında ben babama bakıyordum. O tahtta çok kudretli görünüyordu.
- Kraken Jüpiter kampını yoketti. Şuan Melez kampına doğru ilerliyor. Melez kampı Olimpos ' tan önceki son kale. Bu yüzden özelliklede denizlerin tanrısından bir isteğimiz var.
Babam şüpheli bir şekilde Kheiron ' a bakarken Kheiron gayet sakin bir tavırla konuştu.
- Siyah inciyi nasıl bulacağımızı bize söylemeniz lazım tanrı Poseidon.
Babamın yüzü sinirli bir ifadeye bürününce yutkundum.
- Neden !? Oğlumu öldürsün diye mi !?
Açıkçası bunu demesini beklemiyordum.
- Percy ' nin siyah inciyi kullanması gerekiyor. Kraliçenin kalbi geçici bir çözüm.
Kheiron ' un babama karşı gelişi beni korkutuyordu. Babamın yüzünde endişeli bir ifade belirince bana baktı.
- Percy , sen bunu yapmak istiyor musun ?
Ben konuşamadan Zeus araya girdi.
- Tabiki yapacak. Oğlumun ve onca melezin hayatı ona bağlı.
Poseidon ona ters ters bakıp konuştu.
- Bu senin verebileceğin bir karar değil kardeşim. İzin ver de çocuk konuşsun.
Yüzünde tekrar bir yumuşama belirince bana baktı.
- Percy bunu yapmak zorunda değilsin oğlum.
- Birsürü melezin hayatı buna bağlıyken hiçbirşey yapmadan oturamam.
Ares kahkaha atarken herkes dik dik ona bakıyordu.
- Çok dokunaklı. Kahraman arkadaşları için kendini feda ediyor.
Babamın tek el hareketiyle Ares ' in tahtından çıkan dokunaçlar onu sardı. Şu haline normalde karnım ağrıyana dek gülerdim ancak şuan karşımda birden çok tanrı bana bakıyordu.
- Yapacağım baba. Bize siyah inciyi nasıl bulacağımızı söylemen yeterli.
Kararım babamı hiç memnun etmemişti , bunu görebiliyordum. Ancak diğer türlü zaten hepimiz ölecektik bu yüzden en azından birşey denemek en iyisiydi.
- Öne çık Percy.
Birkaç adım öne çıkınca babam küçülerek benim boyuma geldi. Önüme geçtiğinde bana ne kadar benzediğini farkettim. İki elini yüzümün iki yanına koyup gözlerini kapadı. Birkaç saniye içinde zihnimde bazı görüntüler belirdi. Babam ellerini çekip tekrar eski haline geldi ve tahtına oturdu.
- Zihnindeki görüntüleri takip et. İncinin tam yerini bende bilmiyorum. Ve Percy iyi şanslar.
- Teşekkür ederim.
Kheiron ve Jason ' la birlikte Olimpos ' tan çıkarken kafamın içindeki görüntülerin bana birşey çağırıştırdığını farkettim. Orası bildiğim bir yerdi ama birtürlü neresi olduğunu çıkaramıyordum. Kampa döndüğümüzde karşılaştığımız manzara herşeyin çoktan başladığını gösteriyordu. Savaş çoktan başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERCY JACKSON : SAKLANAN ACILAR
RastgeleDikkatle tavanda asılı duran bedeni izledim. Belki saatlerdir izliyordum ama bir türlü ayıramıyordum gözlerimi. Her an bir yaşam belirtisi gösterebilecekmişçesine merakla bekliyordum yerimde. Ufacık kalbim hiç yokmuşçasına kaldırmıştı bu acıyı. Kar...