Jungkook o kadar rezil hissediyordu ki, şu birkaç gündür Yoongi ile aynı masada yemek yemek dışında Yoongi ile yan yana gelemiyordu.
"Tanrı'm, tam bir geri zekalıyım. Her akşam yemek yerken o minik gözleriyle kırgın kırgın bakıyor. Ben cidden ne yapacağımı bilmiyorum. Hyung yardım et, lütfen." Derken neredeyse ağlamak üzereydi.
Seokjin kestiği biberleri bir kenara bırakıp elini önlüğüne sildi ve Jungkook'un yanına yaklaşıp onun saçlarını okşadı.
"Tatlım, olaylar ağlayarak çözülmüyor. Git ve onunla konuş; özür dile ve ne kadar pişman olduğundan bahset. Yoongi göstermese de duygusal bir adam. Benden daha iyi tanıyorsun onu. Eminim ki seni affedecektir." Seokjin, Jungkook'un saçlarını son kez okşadı ve biberlerinin yanına döndü.
Jungkook bir süre sessizce oturdu. Sonra ayağa kalkıp yatak odasına ilerledi. Siyah gömleğinin altına siyah bir pantolon giyip kemerini taktı ve boy aynasının karşısında saçlarını güzelce taradı. Odadan çıkıp Jeong Gi'nin odasına girdi. Yerde karnının üzerine uzanmış boyama kitabı ile ilgileniyordu.
"Jeonggi, babanın yanına gideceğim. Ben yokken Seokjin amcanı üzmüyor ve kardeşine göz kulak oluyorsun, anlaştık mı?" Dediğinde Jeonggi gülümsedi.
"Endişe etme, git ve babamla barış." Diyen oğlunun saçlarının arasına küçük bir öpücük kondurdu. Ardından odanın kapısına ilerledi.
"Seni seviyorum Jeonggi-ah." Dediğinde Jeonggi bu sefer kıkırdadı.
"Ben de seni seviyorum baba." Dediğinde Jungkook odadan çıkıp koşarak merdivenlerden indi.
Kapının önünde siyah ayakkabılarını giyerken Seokjin'e seslendi.
"Hyung ben çıkıyorum, birkaç saate dönerim!" Dediğinde doğruldu ve kapıyı açtı. O sırada Seokjin'in sesini duydu.
"Kendine dikkat et!" Diyen sesi duyduğunda tebessüm etti.
Evden çıkıp arabasına bindi ve Yoongi'nin şirketine doğru sürmeye başladı. Ne demesi gerektiğini hala bilmiyordu fakat bir şekilde halledebilirdi.
Kırmızı ışıkta durduğunda sıkıntı ile bir nefes alıp etrafına baktı. Güneş yavaş yavaş batıyordu ve gökyüzünü fuşyaya boyuyordu. Uzun süre bakakalmış olacak ki gelen korna sesleri ile kendine gelip arabayı hareketlendirdi.
Kısa yolculuğun ardından Jungkook arabayı yakınlardaki otoparka park edip yolun karşısındaki binaya doğru ilerledi. İçeri girdiğinde onu tanıyan birkaç çalışan ona selam verdiğinde o da aynı şekilde selam verip asansöre bindi. Eli otomatik olarak en üst katın tuşuna bastığında sessizce yukarı çıkmayı bekledi. Birkaç inip binen çalışanı saymazsa gayet hızlı bir şekilde yukarı ulaştığında Yoongi'nin kapısının çaprazında oturan sekreter Seohee ayağa kalkıp güler bir yüzle Jungkook'a selam verdi.
"Hoş geldiniz Bay Jeon." Dediğinde Jungkook tebessüm etti.
"Merhaba Seohee, Yoongi içeride mi?" Dediğinde kız önce saatine sonra Jungkook'a baktı.
"Bay Min şu an toplantıda ama beş dakikaya çıkar." Diyen kıza teşekkür edip Yoongi'nin odasına girdi.
Bu oda Jungkook'u rahatlatıyordu. İki duvarı boydan boya camdı ve Seoul'ü böylesine rahat görebilmek onun içini ferahlatıyordu.
Derin bir nefes alıp beklemeye başladı. Tam da Seohee'nin dediği gibi beş dakika sonra içeri giren Yoongi ile gerilen Jungkook, Yoongi'ye mahçup bir bakış atıp yanına ilerledi. Bir süre ikisi de bir şey söylemedi. Jungkook kollarını Yoongi'ye dolayıp ağlamaya başlayınca Yoongi eşinin sırtını sıvazladı.
"Özür dilerim Yoongi. Çok özür dilerim, pişmanım. O kadar pişmanım ki yüzüne bile bakacak cesareti bulamıyorum." Jungkook her şeyi berbat ettiğini düşünerek daha çok ağlamaya başladı. Yoongi, Jungkook'u masasının karşısındaki tekli koltuğa oturtup hemen onun dibindeki sehpaya da kendisi oturdu. Jungkook hala özür diliyor ve asla yüzüne bakmıyordu. Yoongi derin bir nefes aldı ve eşinin ıslak yanaklarını nazikçe sildi.
"Jungkook, bana bak." Dediğinde Jungkook kafasını olumsuz anlamda sallayıp burnunu çekti. Yoongi eşinin yanaklarından tutup kafasını yavaşça kaldırdı ve kendisine bakmasını sağladı.
"Jungkook, seni çoktan affettim. Sadece içimde bir yerlerde sana hala kırgınım. Bu yüzden bana biraz zaman ver, tamam mı?" Dediğinde Jungkook'un gözünden birkaç damla daha düştü. Yoongi onları silip Jungkook'un yüzünü kendi boynuna yerleştirdi.
"Şşhh, ağlama." Diyip eşinin saçlarını okşadı.
Yoongi kırgın olsa da asla Jungkook'a kıyamıyordu.
"Tanrı'm her şeye rağmen bana o kadar naziksin ki, kendimi çok kötü hissediyorum." Diyen Jungkook'un sesi ağladığından dolayı boğuk çıkıyordu.
Yoongi uzaklaştı ve eşinin yüzünde gözlerini kısa bir süre gezdirdi.
"Kötü hissetme, zaman her şeyin ilacı diye boşuna söylememişler ya." Dedikten sonra tebessüm etti.
"Şimdi dikkatlice eve git, benim hala çok işim var." Dediğinde Jungkook burnunu çekip kafasını olumlu anlamda sağladı.
İkisi de ayağa kalktığında Jungkook eve gitmeden önce Yoongi'ye son bir kez sarıldı.
"Seni seviyorum." Dedi Jungkook. Ne kadar artık bu cümleyi söylerken kendini diken üstünde hissetse de söylemek istemişti.
"Ben de seni seviyorum Jungkook-ah." Diyen Yoongi ile Jungkook derin bir nefes alıp verdi ve odadan çıktı.
Aşağı inerken, yolun karşısına geçerken, arabasına binerken, eve giderken, hatta eve vardığında bile Jungkook'un tek düşündüğü kendini gerçek anlamda nasıl affettireceğiydi.
《》《》《》《》《》《》《》《》《》
Selam ben geldim.
Umarım yazım yanlışı yoktur. Eğer gözümden kaçan herhangi bir yanlış varsa şimdiden özür dilerim.
Umarım bu bölümü beğenirsiniz.
Sizi seviyorum.
Bye~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mission: be a family + yoonkook
FanfictionMin Yoongi ve Jeon Jungkook için sıradan bir sabahta evin kapısı çaldı. Kapıya bakan Min Yoongi önce bir şey göremedi ve tam kapıyı kapatacakken sevimli bir kıkırtı duydu. Kafasını aşağı eğdiğinde ise bir bebek ile karşılaştı. "T-Tanrım..! J-Jungkoo...