Jungkook, ay yerini güneşe bırakmaya yüz tutana kadar uyuyamamıştı. Bok gibi bir dönemden geçtiğini açıkça belli etmişti ve eşi cidden ondan boşanmak mı istiyordu? Yaralıyım diyordu, kanadım kırık uçamıyorum diyordu eşine ve eşi sadece onu bırakıp gitmek mi istiyordu yani? Jungkook anlam veremediği düşüncelerle odalarına sessizce girdiğinde eşinin ağlamaktan şişmiş ve hala kızarık olan yüzüyle karşılaştı. Nefes alış verişleri düzenliydi fakat yüzündeki kırmızılık daha yeni uyuduğunun habercisiydi.
Madem bu kadar istemiyordu neden boşanalım demişti öyleyse? Yüzü şişene kadar ağlayacağına sarılsaydı ya ona. Evet belki iter, belki karşılık vermezdi ona ama bir kere sarılsalar her şey çözülürdü sanki.
Usulca eşinin yanına uzandı Jungkook. Narince şişmiş küçük yüzü, meleklerin öpücük kondurduğu -beyazlamaya yüz tutmuş- saçları okşadı, aynı eşinin birkaç saat önce yaptığı gibi. Sessizce bir ninni mırıldandı farkında olmadan. Koca adam olmuş eşini değil de minik bir bebeği seviyordu sanki. Gerçi Yoongi de bir bebek kadar kırılgandı ya.
Orada öyle ne kadar vakit geçti bilmiyordu fakat Yoongi'nin alarmının çalmasıyla saatin çoktan yedi buçuk olduğunu anlamıştı. Yoongi'den önce davranıp alarmı kapattığında Yoongi arkasındaki bedene baktı. Yanına gelmesi için boşanalım demesi mi gerekiyordu yani?
"Günaydın." Diye sessizce mırıldandı Jungkook. Sahi gün ne kadar aymış sayılırdı ikisi için de?
"Günaydın." Diye karşılık verirken yavaşça yatakta doğruldu ve sırtını yatak başlığına dayadı Yoongi.
"Neden buradasın?" Diye sorduğunda Jungkook sadece gülmek istedi. Hatta belkide evi inletecek kadar büyük bir kahkaha atmak geldi içinden ama yapmadı. Dışarıya vurabildiği tek şey buruk bir gülümsemeydi.
"Dün gece boşanalım dediğinde uyuyamadım. Cidden boşanmak mı istiyorsun?" Derken sesi yorgun çıkıyordu.
"Bunu gönülden isteyemeyecek kadar çok aşığım sana hala. Fakat sen boşanmak istiyor gibisin, ben de sadece bunu dile getirdim." Diyen Yoongi ile bu sefer cidden güldü. Tutamadı kendini.
"Ben mi boşanmak istiyormuşum?" Diyip tekrardan güldüğünde dolan gözlerine engel olamadı.
"Eğer istemiyorsan neden aylardır ayrı yataklarda yatıyoruz? Niçin sana yaklaşamama, sana sarılıp elini tutmama izin vermiyorsun? Neden çocuklarımıza sürekli kızıp sanki sadece benim çocuklarımmış gibi davranıyorsun? Tüm bunları yaparken ne düşünmemi bekliyorsun ayrıca? Aklımdan tek geçen bizi artık istemediğin oldu." Diyen Yoongi ile Jungkook artık göz yaşlarını tutamaz olmuştu. Yoongi biricik eşinin göz yaşlarını teker teker yakalayıp silmek istese de yapmadı. Ona dokunmasına izin vermezken nasıl yapabilirdi ki?
"Y-Yoongi..." Diyip ağlamaya devam ettiğinde Yoongi gözlerini kaçırdı. Sanki Jungkook'a bakmasa Jungkook ağlamayı bırakırmış gibi.
Yoongi daha fazla dayanamadı. Ne eşi yaralarını sarmasına izin veriyordu, ne de sakinleşip onunla konuşuyordu. Bu nedenle yavaşça ayağa kalktı. Dolabın karşısına geçmeden önce eşine dönüp konuştu.
"Şimdi hazırlanıp işe gideceğim. Sen de ben eve gelene kadar sakinleş ve biraz dinlen, ne de olsa bugün hafta sonu. Hatta istersen çocukları Seokjin hyunga bırakabilirim. Böylece rahatlamak ve düşünmek için daha çok zamanın olur." Derken asla kötü niyetli değildi. Sadece eşiyle düzgün bir şekilde iletişime geçmek istiyordu artık aylar sonra.
Jungkook derin nefeslerinin arasında sadece pekala diyebildi. Pekala...
En sonunda Yoongi hazırlandığında Seokjin'e çocukları getirip bu akşam ona bırakacağı ile ilgili kısa bir mesaj atıp çocukları ve çantalarını hazırladı. Hep beraber arabaya bindiklerinde ilk konuşan Jungmin oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mission: be a family + yoonkook
FanfictionMin Yoongi ve Jeon Jungkook için sıradan bir sabahta evin kapısı çaldı. Kapıya bakan Min Yoongi önce bir şey göremedi ve tam kapıyı kapatacakken sevimli bir kıkırtı duydu. Kafasını aşağı eğdiğinde ise bir bebek ile karşılaştı. "T-Tanrım..! J-Jungkoo...