Duyduğum kelimelerle kalbim, göğsümü deler gibi hızlanırken gitmek için hiçbir harekette bulunmadım. Onları dinlediğimi öğrenseler çok ayıp olurdu ama yerimden de kıpırdayamıyordum işte. Duvara yaslı bedenim ve koridorun sonundaki kocaman pencereye odaklı gözlerimle nefes bile almıyordum. Buraya kesinlikle gelmemeliydim..
"Bak Dinçer," dedi Kemal amca. Yutkunarak sonradan gelecek kelimeleri duymaya çalıştım. "Sen de olmayacağının bilincindesin ben de... Yol yakınken dön. Ha dönemem diyorsan da çık karşısına konuş. Yarın öbür gün yoluna bir adam çıkar, gönlü ona kayar. Sen karşı çıkmak istesen bile ne diyeceksin? Hiçbir şey yapmazsın, tıpkı zamanında benim yapamadığım gibi..." kelimeler yaşanmışlığı derisine işlemiş gibi yankılandığı ortamı yaktı... Ben de bu inşası bitmeyen, boya kokan duvarlar arasında yandığımı hissettim. Acı, belki de ilk defa bu kadar somuttu bedenimde. Neden göğsümde bana nefes aldırmayan bir ağrı vardı? Neden?
"Abi, ona söylecek o kadar sözüm var ki... Ama karşısına çıktığımda benden köşe bucak kaçıyor, muhattap olmak istemiyor. Bu," dedi hala titreyen sesiyle. "Benim en büyük engelim. Sevdamın önündeki en büyük engel sevdiğim kadın."
Elif abla olabilir miydi? Ama Elif, ondan kaçmıyordu ki? Bugün gördüğümüzde gayet güzel konuşuyorlardı. Hem bunu Mehmet'e yapacağını düşünmüyordum. Can dostlardı onlar, Dinçer gibi birini bizim mahalleden herhangi bir kadınla düşünemiyordum ben. Onun çevresi bizden çok daha farklıydı, bir kere baya zengindi... Annesinin evine arada sırada uğrardı. Merkezdeki bürosunun hemen yanında, kocaman bir evi vardı.. Yani çok sık göremezdik Dinçer abiyi.
"Onu ardımda bırakmak zorunda kaldım," diye devam ederken Dinçer abinin sesinde, benim atlayamadığım kocaman bir engel vardı. O engel, aynı zamanda boğazımdaydı da. "Sevmediğim için değil, benimle yürümediği için.. Beraber yürüyemediğimiz için. "
Bir an ikisi de karşılıklı sustular, nefesim tıpkı göğsümü delen kalp atışlarım gibi dışarıdan duyulacak şiddete ulaştığında lavabonun girişine dönmeden geri adımlayıp koridorda deyim yerindeyse sessizce koşmaya çalıştım. Beni burada görseler büyük rezil olurdum, bir daha ikisinin de yüzüne bakamazdım. Resmen gizli gizli dinlemiştim. Duyduklarım uzunca süre çıkmayacaktı kulaklarımdan. Hem pişmanlık vardı üstümde, ki bu onları dinlediğim içindi, hem de Dinçer abiyi sevmesem bile üzülmüştüm. Kalbime oturan taşın ağırlığı, ona her baktığımda kendini hatırlatacaktı biliyorum....
Merdivenlerin başına geldiğimde sesler yeniden boğuklaşmıştı, bir an geri gidip onları biraz daha dinleyecekken durdum. Arsız bir kız olup çıkmıştım yahu, bana neydi?
Açık renkli kotun sıkıca sardığı bacağımı merdiven basamağına atarken arkama bir kaç kez baktım. Tenha koridor gözüme öcü evi gibi gözüktü o an, aşağıda aslında lavaboya vardı ama kafe bu saatlerde çok dolu olduğu için yukarı çıkmak istemiştim... Aklıma tüküreyim. İstemeden Dinçer abinin acısına ortak olmuştum, gerçi istemeden değil biraz ben merak etmiştim ama olsundu. Sonuçta bunları öğreneceğimi bilseydim çişimi on saat tutardım...
Merdivenleri seke seke indiğimde mutfak kapısından çıkan Merve'yle burun buruna geldik. Biraz daha hızlı insem çarpışabilirdik! Neyse ki her an kontrollü olan ben, bunu da atlamıştım.
"Aaa Cennet!" saçına bağladığı kırmızı bandana ve vücudunda Avşar kafenin mavi önlüğü ile dikilirken kollarımı açıp sıkıca sarıldım yakın arkadaşıma. Geçen sene tanışmış olmamıza rağmen aramız o kadar iyiydi ki... Ve bunda burada çalışırken bana çok yardımcı olmasının da payı vardı elbette. Sınav dönemlerimizde 1 saat ben ders çalışmış, o benim yerime bakmıştı. Daha sonra ise ben servis yapmıştım, o çalışmıştı... Yani diyeceğim, benim için değerliydi.. Zor günlerimi onunla geçirmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYDIN MAHALLESİ
Teen Fiction"Peki ya sen?!" diye sordum çatallaşan sesimle. Anın stresiyle dudaklarımı yaladığımda gözlerini dudaklarıma indirip bir müddet orada tuttu. Alnında beliren mavi damarı soluk ışığa rağmen fark edebiliyordum. "Sen de çıkacak mısın benim hayatımdan Di...