BÖLÜM 18/ PART 2

168K 6.1K 3K
                                    

Keyifli okumalar dilerim 🥂

Ve bölümde yazım hataları olabilir, yazdıklarımı kontrol etmeden attım, özür dilerim 💞

Kaşlarımın üstüne gelen saçlarımı şakağıma doğru iterken yumuşak yataktan kalktım.. Beynime ardı ardına saplanan ağrılarla başa çıkamıyordum, eve gidip sıcak duşun altına girme fikri beni ayakta tutan tek şeydi. Az önce şu yatakta yaşananların şoku daha çıkmamıştı zihnimden. Ki zaten bir ay kadar da çıkmazdı. Resmen hayatım boyunca kaçtığım, görmek istemediğim adama az önce bir şans vermiştim! Hem de evlilikle sonuçlanabilecek bir şans!

Çıplak ayaklarımın tabanı soğuk parkeye değdiğinde titredim, üstümde ipince bir gecelik, içimde ise incecik iç çamaşırları.. Biz bu halde dün gece neler yaşamıştık Allah'ım? Ara sıra yapboz parçaları gibi yaşadıklarımız gözümün önünde beliriyor, daha sonra kayboluyordu. Verda'yı kucağına alan adam mesela.. Neden almıştı bunu hatırlamıyorum, hem de onun da üstünde de bu gecelikten vardı. Adam kavramak için kalçasını tuttuğunda eline gelen kumaş değil bildiğin kızın anadan üryan baldırıydı yani.. Dilan'ın bağıra bağıra Hakan abiye aşkını itiraf etmesi, Zeyno'nun ağzına içki lafını almazken 2 şişe birayı devirmesi.. Allah'ım aralarında en masumu bendim!

Odadaki krem renkli dolaba doğru attım adımlarımı, dışarıda öylesine şiddetli bir yağmur başlamıştı ki... Kasvetli havaya camdan ufak bir bakış attığımda önünde durduğum dolabın gri kapağını titreyen elimle tutarak açtım, yoğun bir amber kokusu çarptı burnuma.. Sıra sıra dizili ve tek bir gömleğin bile ütüsüz olmadığı çekmeceler, temiz askılar, katı bozulmamış tişörtler... Çoğu siyah, kahverengi ya da lacivert tonundaydı. Kapağı açtığım gibi kapatmak istedim, adam hem düzenli hem takıntılı hem de koyu renklere düşkündü. Yani benim tam tersim..

Başımı fıldır fıldır döndüren amber kokusunu solumamak için nefesimi tuttum, halsiz ve yorgun avuçlarım sürekli terliyor, boğazım kuruyordu.. En alt katta, sol tarafta kalan mor çantamı gördüğümde dizlerimi hafifçe kırarak sapından tuttuğum gibi kendime çektim. Üstümü giyinip gitmem lazımdı, annem ne haldeydi kim bilir? Bir de üstüne üstlük gece evden çıkmayacağız diye söz vermiştik kadına.. Oysa ki evden çıkmayı bırak ortalığın ağzına sıçıp bırakmıştık yani!

Krem renkli gömme dolabın kapağını kapatarak elimdeki çantayı yatağın üstüne bıraktım.. Midem ara sıra bulanıyor, kusacak gibi oluyordum, içime giderek daha da yerleşen karamsarlığa da dur diyemiyordum. Hayatım bundan sonra nasıl olacaktı, Dinçer ve ben nasıl olacaktık? Kirpiklerimi birkaç kez kırpıştırarak geniş odaya baktım, burası onun eviydi.. Ve onun evinde ikinci kez uyanmıştım, bu garipti. Bu olayı artık eskisi kadar kafaya takmamam çok daha garipti.

Hala titreyen ellerimle fermuarı çektiğimde kaşlarımın üstüne düşen kahküllerimi diğer elimle şakağıma doğru iteledim, önünde durduğum şu yatağa bakmamak için kendimle öyle bir savaş veriyordum ki.. Az önce sanki çok ayıp bir şey yapmıştık.. Siyah çarşaflar arasında, Dinçer'in kucağında, onun kolları arasında.. Eskisi kadar yabancı gelmese de hala karanlık bakışları vardı, onun hayatına girsem bile o dünyaya alışamazdım. Suratsız, soğuk bir adamdı. Ben ise neşeli, cıvıl cıvıl bir kız çocuğu..

Derin bir nefes aldım, gök öyle şiddetle gürledi ki bir an için acaba evden çıkmasam mı dedim. Damlalar sertçe cama vuruyor, şimşekler kararan odayı aydınlatmaya yetiyordu.. Bardaktan boşalırcasına yağan damlalar içime ince bir sızı saldı, Yunus abi, Piraye abla, Dinçer.. Onların hayatlarına bilmeden dokunmuş olmak kor gibi yakıyordu, vicdanıma söz geçiremiyorum. Sanırım en kötüsü bu.

AYDIN MAHALLESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin