BÖLÜM 7

192K 7.7K 3.3K
                                    

Medyada Cennet var💜 benim düşündüğüm karakter bu ama saçlar biraz daha açık renk ve gözler kahve... Tabi ki siz yine de istediğiniz gibi hayal edebilirsiniz 💞

Keyifli okumalar dilerim 🥂


Elimdeki ince belli çay bardağını dudağıma götürürken gözlerimi zar zor açık tutuyordum. Dün gece bir saat bile uyuyamamış, ağlamaktan içim dışıma çıkmıştı. Tezgahta domates doğrayan annem, bana kısa bir bakış atıp önüne döndüğünde dudaklarımı bükerek baş ağrımın geçmesini diledim. Sanki kafamın içinde biri vardı ve her saniye elindeki balyozla beynime vurarak beni sarsıyordu. Kafamı kaldıracak mecalim yoktu.

"Acaba hasta mı oluyorsun kızım?" dedi annem masaya tabağı bırakıp soğuk elini alnıma koyarken. "Gözlerinin altı kıpkırmızı, yüzün de kireç gibi bembeyaz. Dudakların bile patlamış. Gerçi ateşin yok ama.."

Ardı ardına sıraladığı cümleleriyle başımı daha çok ağrıtan annemin elini alnımdan çekerek sandalyede geriye yaslandım. "Gece uyuyamadım sadece anne." dedim kuru bir sesle. Boğazımı geçmek bilmeyen ve olduğu yeri yakan bir acı kavuruyordu.. Öyle ki her konuştuğumda iğne batar gibi karıncalanıyordu.

"Kızım şuradan tuzu uzatır mısın?" babamın sesiyle gözlerimi masada gezdirip tuzu bulduğumda elimle kavrayarak babama uzattım. Ama babam bir bana bir de tuza şaşkın şaşkın baktı.

"Abla bence o tuttuğun şeker." Emir'in muzip çıkan sesiyle derin bir nefes verdim. Aklım başımda değildi. Şekeri kenara bıraktığım sırada annem de tuzluğu babama uzatmıştı. "Bugün bir hastaneye gidelim Cennet." annem tabağıma peynir koyarken boş boş masa örtüsüne baktım. "Hasta olduğunda böyle salaklaşıyorsun sen valla!"

"Hastaneye gerek yok anne, ablamın her zamanki hali!" Emir'in salak esprilerine bile cevap vermeden çayımdan bir yudum daha aldım.

"Piraye nişanı atmış!" içtiğim çay bir anda soluk boruma kaçıp genzimi yaktığında öksürük krizine tutulurken gözlerimden gelen yaşlarla hıçkıra hıçkıra ağlamak istedim. Ben nedenini biliyordum, benim yüzümdendi. "Helal kızım helal, yavaş içsene şu çayı yahu!" annem eliyle sırtıma birkaç kez vurdu, masadaki herkesin gözü bendeydi... Bu daha çok huzursuz olmama yol açmıştı.

"Ne diyorsun sen Seher? Ne zaman atmışlar?" babamın kaşları çatıldı, Yunus abiyi çok severdi çünkü.. O ikisini de çok yakıştırırdı. Çatalı tabağın kenarına koyarak geriye yaslandı. Acaba ayrılmalarının sebebinin kendi kızı olduğunu bilseydi ne yapardı? Başımı önüne eğerek bu anın bitmesin diledim.

"Ben de tam bilmiyorum ki! Dün gece Mukaddes aradı, o söyledi. Kızcağız evini bile kurmuştu, eşyaları hazırdı.. Sadece düğün yapmak kalmıştı işte, bir de aynı mahalledeler, yüz yüze bakacaklar... Çok zor oldu onların işi valla yazık." diye üzüntülü bir sesle konuştu annem. Ellerimi ovarken içim kavruluyordu.. Keşke o tamirhaneye gitmeseydim, keşke, keşke...

"Ben bugün uğrayayım Kemal'in yanına." babam kahvaltısını yarım bırakıp masadan kalktığında "Size afiyet olsun, Cennet daha çok kötüleşirse haber ver hanım, hastaneye götürelim." diyerek mutfaktan çıktı. Hastaneye gitsem ne olacaktı? Bu kalp ağrım geçecek miydi?

Ağzını peçeteyle silerek ayağa kalkan Emir,  "Ben de ingilizce kursuna gidiyorum, babam çıkmadan yakalayım da beni bıraksın." dediğinde gözlerimi masa örtüsünden ayırmadım. Mutfakta annem ve ben kalmıştık..

"Dün gece sen uyuduktan sonra Dilan aradı." annem elindeki ekmeğe reçel sürüp önüme ittiğinde masayla olan bakışmamızı keserek ona baktım. Cin gibi kadındı, bir yerlerden açık vereceğim ve her şeyi öğrenecek diye ödüm kopuyordu. "Sende kitabı mı ne kalmış, eve geldi mi diye sordu ama sesi baya kötü geliyordu. Şimdi senin bu halin... Bir şeyler gizlemiyorsun bizden değil mi kızım? Benimle her şeyi konuşabilirsin."

AYDIN MAHALLESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin