BÖLÜM 13

151K 6.3K 1.9K
                                    

Keyifli okumalar dilerim 🥂

◾ ◾ ◾

"Kızma bana," dedi inler gibi konuşurken, yandan gördüğüm kadarıyla ellerini muslukta yıkayarak el havlusuna sildi.. Ben hala tezgaha kalçam yaslı, ellerim göğsümde dikiliyordum, gözüne batan saçlarım umurumda değildi.. İçimde kocaman bir buz vardı sanki, onu her reddettiğimde o buz çatlıyor, çatlaklardan ortaya çıkan hisler beni ele geçiriyordu. "Bu hikayede yakan sensin, yanan benim.." oysa ki ben bu sevdayı öğrendiğimden beri kızgın közle kalbimi eritmişler gibi acı çekiyordum. "Sana her yaklaştığımda söker gibi beni kendinden iten sensin.." oysa ki o, seneler önce bir market odasında, bağıra çağıra nefretini haykırırken beni kendinden şehirlerce uzağa itmişti. "Yıllarca aldığım nefes bana zehrolduğunda gözlerimin önünde başkalarına gülümseyen sensin..." oysa ki yıllarca bana taş duvardı, hissizdi, dönüp bakmamıştı... Şimdi hangimiz haklıydık?

Boğazımı rahatsız olur gibi tezmizleyerek çenemi inatla havaya kaldırdım, başımı her ne olursa olsun eğmeyecektim.. Bu hikayede suçlu ben değildim, bu hikayeden benim haberim bile yoktu..

Dinçer abi, söylediği sözlerden sonra bana ağırca yaklaşıp bir elini kalçamı yasladığım tezgaha koyarken diğer eli de yavaşça gözüme batan kahküllerime dokundu. "Bana bir şans ver," dedi tekrar tekrar aynı cümleyi dua gibi okudu sanki, "Bana sadece tek bir şans ver, ayaklarının altına ömrümü sereyim Cennet," saçlarımı şakağıma doğru itelerken gözlerim, rotasını kaybetmiş gemi gibi ağırca karşımdaki adamın gözlerine tırmandı. İflah olmaz bir fırtınanın koptuğu hareleri, acıyla kasıldı. "Bana, nasıl incitmeden, kırmadan sevilir onu öğret." saçlarımda gezinen parmak uçları şakaklarıma indi. "Sana bu kadar yakın olmaya alışkın değilim, ne yapacağını bilmiyorum. Bana sen öğret."

"Seni sevmiyorum," hiç teklemeden söylediğim sözler, dudağımdan kurşun gibi çıkıp onun kalbini hedef aldı, yüzündeki acının tenimden ruhuma aktığını hissettim. "Senden nefret ediyorum, bu zorba hareketlerin beni senden şehirlerce uzağa itiyor." kahküllerimde donakalan koca elini sinek kovalar gibi başımdan ittim, tenimin tenine değmesi yangın başlattı göğüsümde, bu kadar zor olmamalıydı..

Onu redderken derin bir nefesle göğsünü şişirdi, şahin bakışları yavaşça hissizliğe doğru yol alıyordu, yüzündeki elmacık kemikleri her saniye kasılırken dişlerini kırarcasına bastırdı birbirine. "Sana yıllarca abi dedim, hadi onu geç bizim seninle bir kez konuşmuşluğumuz yok, aynı cümlenin içinde bile adımız yan yana gelmedi... Bir kez bile yüzüme bakmadın, beni kendinden sürekli ittin, geldiğim yerlere gelmedin, bir ortamda denk gelsek bile soğuk davranışlarınla beni istemediğini hissettirdin. Şimdi karşıma geçmiş, " elimi taş gibi sertleşen göğsüne koyarak sinirle ittim onu, sanki ittiğim beden bir insan değil de hazmedemediğim sevdasıydı. Fersiz bedeni iki adım attı geriye, önümde kocaman, taştan yapılan bir kuleyi avuçlarımla yıktım, elimde olsa yakardım.. Ama kendi isteğiyle geriye adımladığı belliydi, aksi takdirde ben bu adamı yerinden bile kıpırdatamazdım. "Benimle bir ömür ol diyorsun, nasıl olayım? Daha öğreneli üç gün olmuşken, yıllar önce bir market odasında beni istemediğini bağıra çağıra haykırırken.. Aklıma hayalime bile gelmeyen bir adama nasıl şans verebilirim?! Benim kalbimi kendi ellerinle paramparça eden sensin!"

"Evet yaptım!" sakin bir sesle söylediği sözlerde yenilmişlik vardı, gözleri yanan bir şehrin kalan külleri gibi soluk ve parça parçaydı. "Çünkü uzak durursam unuturum sandım," kirpikleri titredi, büyük bir gök gürültüsü düştü zihnime, tam ortamıza, bu eve, bu şehire... "Eğer senden uzaklaşırsam bu sevdayı, kavrula kavrula geçen onca yılı gömerim sandım, gözümün görmediği yerde nefes alırsan seni yok sayar, önüme bakarım sandım Cennet!" kaşlarına dökülen simsiyah saçlarını sinirle attı geriye, sonra eli saçlarından ensesine indi, gözleri yüzümde sabit kalmıyor, etrafta sinirini geçirecek bir şeyler arıyor gibiydi. "Kolay mı sanıyorsun?! Seni yok saymak kolay mı oldu zannediyorsun?! Gözlerimin önünde başkalarına gülümsedin, sustum.. Beni gördüğün an yolunu değiştirdin, sustum. Herkesle konuşacak iki kelamın varken bana duvar gibi hissizdin, sustum... Bu kolay mı zannediyorsun?"dişleri arasından birer birer döküldü kelimeler, ellerimi güç almak ister gibi soğuk tezgaha yasladım, kalbim bile titriyordu. "İkimizi bu hale getiren bendim, bunun vebali yıllarca boynuma ip gibi dolandı, nefes alamadım, bu kolay mı zannediyorsun Cennet?!" kara gözleri öfkeyle kasıldı, "Senin elini tutup yanında olmak varken, yıllarca uzaktan uzağa bakmak zorunda kaldım, bu kolay mı zannediyorsun?! Aramızdaki sekiz yaşı göze alarak sana gelmek kolay mıydı?! Sen bana abi derken bizim sevdamız kolay mıydı? Bana kalbin taştan bile sert ve katıyken sana gelmeyi nasıl göze alabilirdim?! Yaptığım hatayı anladığımda iş işten geçmiş, aramızda şehirler değil koca bir ömür girmişti?! Kendimi düşündüğüm için değil seni düşündüğüm için bu eziyeti çektim ben!" yanan canım, taş olup dolandı ayaklarıma.. Karşımdaki bu adam çaresizdi, ben çaresizdim... Sözlerine inat gözleri koyu bir acımasızlıkla gezindi yüzümde.." Sana kıyamadığımdan, kendimi yıllarca dört duvar arasında gibi hissettim.. Sana vurgundum ama sen, farkında olmadan kırk yerimden vurdun beni, sesim çıkmadı Cennet.. Seni bir orduya yetecek kadar sevdim, bir kere gözlerime baksaydın, anlayacaktın. Bir kere kafanı kaldırıp etrafına baksaydın gözlerimin senden başka kimseyi tanımadığını anlayacaktın!" gittikçe yükselen sesi mutfakta yankılandı, yankılandı, yankılandı... Soğuk bir rüzgar esti sesinden, "Bakmadın." dedi, tenime cam parçası gibi batan keskin harelerini örten göz kapakları iki salise sürmeden açıldı, "Canın sağolsun.." dedi pürüzlü bir sesle. Ve devam etti, "Bir gün olur, bizim hikayemiz başlar, göğüs kefesine sığabilirim, orası evim olabilir umuduyla bekledim, sen gelmedin. Canın sağolsun."

AYDIN MAHALLESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin