Harry'nin mesajına cevap vermemeye karar vermiştim. Onunla konuşmak hiçbir işe yaramayacak, tam tersine her şeyi daha da berbat edecekti. Bu yüzden iç geçirerek telefonumu pantolonumun arka cebine sıkıştırıp sırt çantamı aldım, evden çıktım ve okula gittim.
Öğle yemeğine kadar Evan'ı görememiştim.
"İkinci günün nasıl geçiyor?" diye sordum birlikte yemek yerken.
Evan dudaklarını birbirine bastırıp bakışlarını kafeteryanın içindeki insanların üzerinde gezdirdikten sonra bana döndü. "Fena değil. Biraz ağrım var ama doktorun verdiği ağrı kesiciler işe yarıyor."
Başımı sallayarak kaşığımın ucunu önümdeki patates püresi yığınına daldırdım. Evan'a abisini sormak üzereydim ki bakışlarım masamıza doğru gelen Harry'ye takıldı. Gözlerimi kaçırıp olduğum yerde kıpırdanırken panikle nefes almaya çalıştım. Yanımıza gelmesini istemiyordum. Onu görmek bile istemiyordum. Yaptığı tek şey sinirlerimle oynayıp kafamı karıştırmaktı ve artık bunu yapmasına izin vermek istemiyordum.
"Selam," diyerek bir sandalye çekti ve yanımıza oturdu.
Evan ve Harry kendi aralarında selamlaşırken bir kere daha çaresizce olduğum yerde kıpırdandım.
"Uzun zamandır görüşemiyoruz," dedi Evan. "Nerelerdesin?"
"Abartma," dedi Harry yüzünde küçük bir gülümsemeyle. "En son geçen hafta görüştük. Yoksa beni mi özledin?"
"Tabii ki özledim, sen benim en yakın arkadaşımsın."
Harry omuzlarını silkti. "Haklısın, insanları etkisi altına alan bir çekiciliğim var."
Beni öpmüş, sonra da gelip bana aşık olduğunu söylemişti. Buna rağmen Evan'ın yanında sanki hiçbir şey olmamış gibi oturabiliyor olmasına inanamıyordum. Onun gözlerinin içine baka baka bana olan hisleri hakkında yalan söylemiş, sonra da hayatına devam etmişti. Evan'ın arkadaşlığını hak etmiyordu. Belki ben de Evan'ı hak etmiyordum çünkü ondan bir sürü şey saklıyordum ama en azından ben geceleri uyuyamıyordum. Evan'dan sakladığım şeyler bir türlü aklımdan çıkmıyordu ve kendimi berbat hissetmeme sebep oluyordu. Harry ise pişkinin önde gideniydi ve bunu sergilemekten hiç çekinmiyordu.
Kaşığımı tepsiye bıraktıktan sonra ayağa kalktım ve yerdeki sırt çantamı alıp omzuma geçirdim. "Ben gidiyorum," dedim Evan'a bakarak. "Atölyede ödev yapacağım."
"Tamam," dedi Evan başını sallayarak. "Seni sonra bulurum."
Onu başımla onayladıktan sonra hızla yürümeye başladım ve kafeteryadan çıkıp kendimi bodrum katındaki atölyeye attım.
"Freja Williams," dedi Eve Hall beni görür görmez. "Bu onuru neye borçluyum?"
Yanağımın içini kemirirken atölyenin rutubet, terebentin ve keten yağından oluşan basık havasını içime çekip çantamı ve kot ceketimi çıkartıp kapının yanındaki masanın üzerine bıraktım. "Burayı aksattığımın farkındayım, üzgünüm. Halletmem gereken bazı işlerim vardı."
"Benim açımdan bir sorun yok," dedi ayağa kalkıp masasının üzerindeki eşyaları kocaman kol çantasının içine doldururken. "Senin hayatın, senin tercihlerin. Önceliklerinin değiştiğini gördüğüm için şaşırmadığımı söylesem yalan olur tabii ki. Ama dediğim gibi, benim açımdan bir sorun yok. Güzel Sanatlar'a girmek isteyen de sendin, bütün vaktini büyük ihtimalle liseden sonra bir daha görmeyeceğin bir çocuk için harcayan da sensin."
"Bir dakika," dedim yanımdan geçip gitmeye çalıştığı sırada önüne geçip çatık kaşlarımla karşısında dikilirken. "Liseden sonra bir daha görmeyeceğin derken ne demek istediniz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
but freja | styles
Fanfiction"...ama Freja, aynı anda iki kişiye aşık olamazsın." #1 styles #2 harrystyles #1 directioner Mar 3, 2019 | Mar 23, 2020