XXX

1.6K 123 236
                                    

Kapının kolunu kavramıştım ki Harry elini kapının üzerine koyup beni durdurdu. "Bunu yapmak zorunda değilsin, oturup düşünebileceğimiz koca bir haftamız daha var."

Kendimden emin bir şekilde başımı iki yana doğru salladım. "Oturup düşünmek istemiyorum."

Kafasıyla beni onayladıktan sonra yüzümü uzun uzun inceledi. O da biliyordu, bir kere dışarı çıkarsak hayatımız eskisi gibi olmayacaktı. Evan hayatımızın bir parçası olmayacaktı.

Duygularım birbirine karışmıştı. Aynı anda gergin, heyecanlı ve buruktum. Evan'ı kaybedeceğim için üzülürken, nihayet hatalarımın bedelini ödeyeceğim ve Harry ile geçirebileceğim günler için huzurluydum.

Öte yandan, Harry'nin ne hissettiğini anlamak mümkün değildi. Elini üzerine koyduğu kapı, yeni hayatı ile arasındaki tek engeldi. O hayat yararlı mı olacaktı yoksa zararlı mı, bilmiyorduk. Sadece birkaç aydır tanıdığı bir kız için en yakın arkadaşından vazgeçiyordu. Buna değer miydi? Buna değer miydim? Evan'a aşık olduğumu sanarken kendimi Harry'nin kollarının arasında bulmuştum. Aynı şeyleri Harry de hisseder miydi? Bana aşık olduğunu sanıp, kollarını başka birine dolar mıydı? Bilmiyorduk.

Öen doğru bir adım atıp beni öptü. "Seni seviyorum."

Anlam veremediğim bir şekilde yaşlarla dolan gözlerimi kırpıştırıp avucumu yanağının üzerine bastırdım, baş parmağımı kullanarak tenini okşarken gözlerini kapatışını izledim. "Seni seviyorum."

Harry, yüzünde küçük bir gülümsemeyle gözlerini açtı. "Artık gitmeliyiz."

Yavaşça gülümsedim ve başımı salladım. Harry elini kapının üzerinden çekti, ben de kapıyı açtım. İkimiz de evden çıkmak için büyük bir ateşle yanarken annem karşımızda belirdi ve bakışlarını ikimizin arasında gezdirdi.

Annemle aramda geçen şeylerden haberi olmasa da, ortamdaki gerginliği hissedebildiğini düşündüğüm Harry kafasını çevirip bana baktı. "Sen git," dedim. "Seni sonra ararım."

Harry başıyla önce beni onayladı, ardından anneme selam verdi ve yanımızdan geçip merdivenlerden aşağıya inmeye başladı. O, gözden kaybolunca iç çekerek anneme döndüm ve içeri girebilmesi için kapıyı itip geriye çekildim.

"Sakinleştiysen konuşabilir miyiz?"

"Konuşacak bir şey kalmadı," dedim oldukça soğuk bir ses tonuyla. "Söylemek istediğim her şeyi söyledim."

"Freja," diye soludu annem. Öne doğru bir adım atıp hala açık tuttuğum kapıyı kapattı ve ellerimi tutup doğrudan gözlerimin içine baktı. "Böyle davranmayı bırak, ailemizin geleceği için iletişim kurmamız gerekiyor."

"Ailemizin geleceği," diye mırıldandım kaşlarım havalandıktan hemen sonra. "Sen, ben ve babam... Biz bir aileyiz, öyle değil mi? Ne aile ama... Sahi, babam nerede, anne? Bütün kirli çamaşırlarınız ortalığa saçılmışken sana destek olması gerekmiyor mu? İlk uçakla buraya gelip senin telefonunu karıştırdığım için beni azarlamasını bekliyordum, tıpkı eski günlerdeki gibi. Bu arada, ailemizin geleceği için ne tür planlar yaptınız? Biz mi Leeds'e dönüyoruz yoksa babam mı Seattle'a geliyor? Baştan söylemeliyim, benim için her iki seçenek de cehennemin dibinde olmaktan beter. Yani, planlarınızı yaparken beni dahil etmezseniz sevinirim."

Konuşmaya başladığım ilk andan beri buruşturduğu yüzüyle beni dinleyen annem, son cümlemi duyduktan sonra kaşlarını çattı. "Bu da ne demek şimdi?"

"Ailenizin bir parçası olmak istemiyorum, demek. Aranızda geçenlerden dolayı hayatımın altüst olmasından bıktım, demek."

"Kızgınlığın geçince pişman olacağın şeyler söyleme, Freja."

but freja | stylesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin