Kendi yatağımın içinde gözlerimi açtığımda, bir önceki sabahın fiziksel olarak daha kötü, psikolojik olarak kısmen daha iyi bir haline uyanmıştım. Fazla alkole alışık olmayan bünyemi iki gece üst üste kör kütük sarhoş olarak zorladığım için bedenim adeta yardım çığlıkları atıyordu. Kafamın içinde dışarıya çıkmak için kafatasımı tırmalayan biri varmış gibi bir baş ağrısına, dünyanın en berbat mide bulantısına ve ağzımda oldukça iğrenç bir tada sahiptim.
Odanın içine dolan güneş ışığı başımın ağrısını daha da kötü bir hale getirirken elimi karnımın üzerine koydum ve çatık kaşlarım eşliğinde yataktan çıkıp akşamdan kalmalığımı tedavi edecek herhangi bir şey bulabilmek adına mutfağa ilerledim. Dakikalar sonra bir ağrı kesici ve yaklaşık iki galon su yutmuştum. Mutfaktan çıkıp ayaklarımı yere sürterek salona gittim ve boş bakışlarımı tıpkı mutfak gibi oldukça temiz ve düzenli olan salonda gezdirdim.
Çoktan çattığım kaşlarım biraz daha birbirine yaklaşırken hafızamı zorlayıp boşlukları doldurmaya çalıştım. Önceki gece evime davetsiz misafirlerin geldiğini ve neredeyse hiç durmadan içtiğimizi hatırlıyordum fakat onların gittiğini ya da evi topladığımı hatırlamıyordum. Aslında kendimi ne kadar zorlarsam zorlayayım, hatırladığım son şey salonda attığım kahkahalardı.
Erkek arkadaşımın hayatı alt üst olmuşken eğlenebilmiş olmamın getirdiği suçluluk duygusu ayaklarımdan başlayarak yukarıya doğru tırmanırken aklımda bir isim belirdi. Aslında hatırladığım son şey, onun suratıydı. Birbirimize bakıp Candice'in aptal şakasına gülmüştük.
Bir elimle sağ gözümü ovuştururken odama gidip telefonumu buldum ve onu aradım. Telefon iki kere çaldıktan sonra açıldı, onun uykulu ve normalden daha da derin çıkan sesi kulaklarıma doldu.
"Günaydın."
Belli belirsiz bir şekilde gülümsediğini ve yanaklarının iki yanında beliren gamzeleri hayal edebiliyordum.
"Günaydın," dedim fiziksel olarak hissettiğim bütün kötü hisleri adeta sesime yansıtırken.
"Sesin çok iyi geliyor," dediğinde benimle dalga geçtiğini biliyordum.
"Nefes alınca kusacakmış gibi hissediyorum," dedim yatağımın kenarına oturduktan hemen sonra. "Ayrıca çoğu şeyi hatırlamıyorum."
"Hatırlamıyor musun?" diye sorduğunda neredeyse üzüldüğüne yemin edebilirdim.
Derin bir nefes alıp bedenimi geriye doğru bıraktım ve sırtım yatakla buluşunca konuştum. "Evet, zaten hatırladığım şeyler de çok silik. Ne zaman gittiniz, evi ne ara topladım, hatırlamıyorum."
"Dave ve Candice gittikten sonra evi ben topladım," dedi boğazını temizledikten hemen sonra.
"Harry," dedim uzandığım yerden doğrulurken. "Böyle bir şey yapmana gerek yoktu. Neden uğraştın ki?"
"Büyütülecek bir şey değil, Freja. Ben ayıktım, sen değildin. Sabah uyandığında kendini böyle hissedeceğini tahmin ettiğim için yardımcı olmak istedim."
Görmeyeceğini bilmenin getirdiği rahatlıkla mahçup bir şekilde gülümsedim. "Teşekkür ederim," dedim ve bir anlığına endişeyle durakladım. "Bekle, hatırlamam gereken bir şey oldu mu?"
Telefonun öbür ucunda oluşan sessizlik, hattın kesildiğini düşünerek ekrana bakmama sebep olmuştu. Aramanın devam ettiğini görünce telefonu tekrar kulağıma yaklaştırdım. "Harry?"
"Buradayım," dedi. "Hayır, hatırlaman gereken bir şey olmadı."
Gereksiz yere endişelendiğimi anlayınca derin bir nefes aldım. "Kahvaltı yaptın mı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
but freja | styles
Fanfiction"...ama Freja, aynı anda iki kişiye aşık olamazsın." #1 styles #2 harrystyles #1 directioner Mar 3, 2019 | Mar 23, 2020