XXIV

1.2K 104 139
                                    

Kendimi yavaşça geriye çektikten sonra gözlerimi açtım ve Harry'ye baktım. Yüzünde küçük bir gülümseme vardı ve gözleri hala kapalıydı. İstemsizce gülümsedikten kısa bir süre sonra ciddiyetimi koruyabilmek adına gülümsemeyi bıraktım ve boğazımı temizledim. Harry'nin yeşil renkli gözleri ortaya çıkarken başımla içeri geçmesini işaret ettim ve Harry salona doğru ilerlerken kapıyı kapattım.

Harry kendini koltuklardan birine atarken ben de gergince onun çaprazında kalan koltuğun ucuna oturdum. "Sarhoş musun?"

"Hayır," dedi başını geriye doğru atıp koltuğa yaslanırken. "Belki, biraz."

"Sana kahve yapayım," diye soluyarak ayağa kalktığımda Harry de olduğu yerde doğruldu. "Kahve içmek istemiyorum. Gitme, yanımda kal."

"Sadece mutfağa gidiyorum," dedim dramatikliğine göz devirmemek için kendimi zorlarken. "Kendine gelmeden önce seninle konuşmak istemiyorum."

Harry koltuğun kenarlarından destek alarak ayağa kalktı. "Pekala, o zaman ben de geliyorum."

Ona başımla onayladıktan sonra kendi başına yürüyüp yürüyemeyeceğinden emin olmak için Harry'yi baştan aşağıya doğru süzdüm. "O kadar da sarhoş değilim," dedi ne yaptığımı anlayınca bana gözlerini devirerek.

Omuzlarımı silkip arkamı döndüm ve onu geride bırakarak mutfağa girdim. Tezgahın üzerinde duran kahve makinasına gerekli malzemeleri ekleyip başında beklemeye başladım. Bu sırada Harry mutfak masasının etrafındaki sandalyelerden birine oturmuş, alnını da masanın üzerine yaslamıştı. Kahvesi hazır olduktan sonra çaprazındaki sandalyeye oturdum ve kahve kupasını yavaşça masanın üzerine bıraktım. Çıkan sesi duyunca kafasını kaldırdı ve sessizce teşekkür etti.

Birkaç dakika boyunca sadece onu izledim. Sıcak içeceğinden içmeden önce kahvesinin üzerine doğru üflüyor, aldığı her yudumda yüzünü buruşturuyordu. Büyük ihtimalle şekersiz ve sütsüz kahve sevmiyordu ama sarhoş bir insanın en yakın arkadaşının sade kahve olduğunu öğrenecek kadar sarhoş olmuştum.

"Bütün gün düşündüm," dedim kollarımı masanın üzerine koyup ona döndükten sonra. "Evan'dan ayrılıp seninle birlikte olmamı istiyorsun, anlıyorum."

"Sen ne istiyorsun?" diye sordu hiç vakit kaybetmeden.

Başımı iki yana doğru sallayıp omuzlarımı silktim. "Bilmiyorum. Ne istediğimi bilmiyorum ama bunu yaparsam insanların ne diyeceğini çok iyi biliyorum: Hayatı alt üst olan zavallı erkek arkadaşını terk edip, onun en yakın arkadaşının kollarına atlayan sürtük."

"İkimiz de söylediklerinin doğru olmadığını biliyoruz, Freja. Ayrıca, insanların ne düşündüğü kimin umrunda ki?"

"Benim," dedim doğrudan gözlerinin içine bakarken. "Benim umrumda, hep umrumdaydı."

Harry sinirle soluklandıktan sonra arkasına yaslanıp kahvesini içmeye kaldığı yerden devam etti. Onun yaptığı gibi arkama yaslanıp sakinliğimi koruyabilmek adına birkaç kere derin derin nefesler aldım. "Akışına bırakalım," dedi birkaç saniye sonra.

Akışına bırakmak. O kadar ucu açık bir şekilde konuşmuştu ki, tam olarak ne demeye çalıştığını anlayamamıştım. Fakat onunla tartışacak ya da onu ikna edecek gücüm kalmamıştı. Bu yüzden sessizce başımı salladım ve masanın üzerinde duran kahve kupasına bakmayı sürdürdüm.

"Ne olacağını bilmiyorum, Freja. Ama seni seviyorum. Senin de beni sevdiğini biliyorum."

Kalp atışlarım hızlanırken kesik bir nefes eşliğinde ona döndüm. Önceki haline göre bilinci yerindeydi, gözlerinin etrafındaki kızarıklıklar neredeyse gitmişti. Doğrudan bana bakıyordu ve kendinden oldukça emin gözüküyordu. Ona karşı ne hissettiğimi tam olarak kestiremezken Harry tahminine son derece güveniyordu.

but freja | stylesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin