Kitabın Gerçek Hikayesi

56 6 8
                                    

Spoiler içerir. Kitabı okumadıysanız lütfen bu bölümü okumayın. 









Bu kitabı yazarken bayağı zorlandım açıkçası. Kitapta uygulamam gereken o kadar kısıtlama vardı ki nasıl yazacağımı uzun uzun düşündüğüm bölümler oldu. 

* Kısıtlamalardan başlıcası Minecraft'ı ve Minecraft'a eklenen güncellemeleri düşünmek. "Trident oyuna yeni geldi, karakterler adını bilemez, üç başlı mızrak diyemez Minecraft'ta mızrak yok. O zaman çubuk desinler." gibi. 

* Başka bir kısıtlama bunun çocuk kitabı olması. Bu kitap gençlerden çok çocuklara hitap ettiği için bu kelimeyi bilmezlerse, daha sade bir dille yazayım, burası sıkıcı gelir gibi. Bu kısıtlamayı biraz esnetip "Yağmacılar" bölümünden sonra deyim benzeri şeyleri kitaba kattım. 

* Üç yüz kelime kısıtlaması. Aslında buna uymak zorunda değildim ama önceki bölümler en az üç yüz kelime yapılmış ve her bölüm heyecanı dorukta bırakmak için uğraşılmış. Kitabın bu özelliğini bozmak istemiyordum. Ben de başlarına şimdi ne gelse. Nasıl yazarsam heyecanlı bir şekilde bitiririm. Sürekli ölüm tehlikesi yaşıyorlar, sıkıcı oluyor biraz farklı şeyler olsun.

* Diyalog yazımı bu yazım tekniğini pek sevdiğim söylenemez ama okuyucuda büyük etkisi oluyor. Örneğin bir kitabı okuyorsunuz, sürekli paragraf var boşluk çok "A ne güzel hızlı hızlı sayfalar geçiyor."diye düşünülüyor. Ama Stefan Zweig'ın bir kitabına bakıyorsun üç sayfa paragraf. Birinin elini tarif ediyordu düşüncelere dalmışım okuduğumu anlamadan sayfaları çevirmişim ne oluyor nereye geldik diye bakıyorum hala eli tarif ediyor. 

* Her şeyi bağlamak. Birinci ve ikinci kitapta bırakılan gizemleri kontrol etmem sonuncu kitapta onları açıklayıp olay örgüsüne bağlamam gerek. Örnek birinci kitapta yer altındaki iskelet kalesinde Herobrine yazıyor. Onu bu kitaba uydurmam gerek mesela. 

* Birazdan anlatacağım bir nedenden dolayı anlatımın yavan olması gerek. Yani iç düşüncelere, duygulara ve betimlemelere değinmemeye çalışıyorum. Hikayenin anlatımının bir kitap gibi değil de bir kişinin anlattığı hikaye gibi olmalı, yani "Krallıkta herkesin sinirini bozan bir ejder varmış. Çiftçilerin hayvanlarını yiyormuş. Bir savaşçı onu öldürmeye gitmiş. Ejder ona ateş üflemeden mızrağını fırlatıp onu öldürmüş." gibi. Çok yüzeysel, hiç derine inmiyor ve biraz sıkıcı. 

Büyük ihtimalle hikayede bunları hiç düşünmemiştiniz. 





Şimdi gelelim serinin altında yatan gizli hikayeye:

Dede John aslında Steve'dir. Aylar önce her şeyini hazırlamış bütün ekipmanları hazır Ender ejderhasını öldürmeye gitmiş ama kazara tüm bloklarını boşluktan aşağı düşürmüştür. 

Küçük obsidian bir karede Son adasının kenarında yukarı tırmanamayacağı bir yerde kalmış. Satranç kitabında olduğu gibi yalnızlık ve sessizlik onu yavaş yavaş delirtmeye başlamış. Sıkıntıdan kendine masallar anlatıyor aklını kaybetmemek için anılarını hatırlıyormuş. "Ben çok güçlü ve zeki biriyim. Canavarları o kadar iyi yeniyorum ki bunun hakkında kitaplarım var. Çalışmalarımı zırhlı zombiler ve diğer canavarlar koruyor." Üç altmış dörtlük pişmiş eti olduğu için açlıktan ölmüyormuş. 

MİNECRAFT ÜÇ KARDEŞ 3: KARANLIĞIN YÜKSELİŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin