8

3.2K 349 119
                                    

son güne dört ay iki gün kala

"kavgalılarmış."

"kötü olmuş."

"sevim bora'yı aldatmış sanırım."

"yine gossip girl rozetini takmışsın."

"ben yalnızca bilgi aktarımı yapıyorum. hem bora gibi biri ancak brad pitt ya da leonardo dicaprio'yla falan aldatılır. bu kız delirmiş."

"anlaşamamış olabilirler."

"aldatmanın affı yoktur."

"yoktur tabii. ama sevim de zor durumda kalmış olabilir."

"kim bilir."

yine kısa bir sessizlik oldu. etrafı izliyordum ki gördüğüm kişiyle anında başımı önüme eğdim.

"nerede?"

"arkanda. tam arkandaki masada," dedim dişlerimin arasından.

"şş. tamam. bir sohbet açalım," boğazını temizledi, "eee belçim," özellikle bağırarak konuşuyordu, pislik. gözlerimi irice açıp susmasını işaret ettim. işe yaradı mı? tabii ki hayır. "geçen gün seni doğum gününe davet eden çocuğa ne dedin?"

göz ucuyla ona baktım. masanın üzerine yaydığı kağıtlara bakıyordu. yutkundum. "bilmiyorum. gitmem herhalde."

"ne demek gitmem?!" gözlerimi belerte belerte bir hal olmuştum ama esin durur mu? cık. durmaz. "gitsen çok güzel olur ama ya! çocuk senden hoşlanıyor."

"ne yapayım esin? ben hoşlanmıyorum. gitmiyorum doğum gününe falan." olduğum yere gömülmek istiyordum. onun hareketlendiğini görebiliyordum. esin'in bağırışından rahatsız olmuş gibiydi. boğazını temizledi. esin de duymuştu. ama bu onun için iyi bir şeydi. dikkat çektiğimizi anlamıştı. allah'ım. hayır.

"ya! onu boş ver de, mor ve ötesi konseri var haftaya. gidelim mi?! n'olur!" ağzının ortasına yumruğu geçirmek istiyordum. dudağımı ısırdım. gözüm yine ona kaydı. bana bakıyordu. yüzünde dümdüz bir ifade vardı.

bakışlarımı kaçırdım. "gidelim esin. sessiz ol, bak insanlar rahatsız oluyor," dedim şaşırtıcı bir şekilde sakin çıkan sesimle. masanın altından bacağına vurmayı da ihmal etmiyordum elbette. 

"oley!"

alnımı avucuma yasladım. utançtan kafam patlar mıydı? umarım patlardı. başımı kaldırdığımda hâlâ bana baktığını gördüm. neye bakıyordu bu adam? gülümsüyordu. elimde olmadan hafifçe tebessüm ettim. kalbim.

esin gözlerini kocaman açarak bana baktığında ne olduğunu anlamış olacak ki eşyalarını toparladı. "üf! geç kaldım derse! ben kaçtım bebeğim." yanağıma hızlı bir öpücük kondurup koşarak gitti. aklınca bizi baş başa bırakmaya çalışıyordu. aptal kız. asla ilk adımı atmayacağımı biliyordu.

harika.

suratım yanıyordu. sandalyenin yerde sürtünme sesini duydum. sonra yaklaşan adımlar. ardından karşıma oturan biri.

başımı kaldırdım. kağıtları masaya koydu ve okumaya devam etti. ona bakakaldım. neden buraya oturmuştu ki? niye yanıma gelmişti bu adam? 

"merhaba?"

"merhaba," dedi dümdüz bir sesle. alt dudağımı ısırıp bıraktım. "arkadaşın fazla sesli."

"öyle. biraz. sanırım."

"ve sen de çekingen."

"ne? hayır. şey, biraz."

güldü. "adın ne?"

"belçim. senin?"

"bora. memnun oldum."

"ben de öyle."

boş boş oturuşum garip durmasın diye çantamdan çıkardığım kitabı okumaya koyuldum. daha doğrusu okumaya çalışmaya koyuldum. çünkü karşımda o varken ve parfümünün kokusunu alıyorken kesinlikle konsantrasyonum darmadağın oluyordu.

"hangi bölümdesin?"

"çift anadal yapıyorum. psikoloji ve işletme. sen?"

kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı ve başını tamamen bana çevirdi. "vay canına. zor gelmiyor mu?"

gülümsedim. "biraz. ama problem değil. sevdiğim şeyi yapmak zor olsa da zevk veriyor."

o da gülümsedi. gözleri kısılıyordu gülümsediğinde. ne de sıcaktı. "katılıyorum. ben de matematik bölümündeyim."

"matematik güzeldir."

"ve eğlenceli."

gülümseyen yüzümle ona bakmaya devam ettim. ilgisi tamamen bana dönmüştü. "üniversiteye biraz geç geldin sanırım."

kaşları hafifçe çatıldı. "o kadar yaşlı mı gösteriyorum?"

şaşırdım. "ah. hayır. sadece 19 yaşında olmadığın çok belli," deyip onu işaret ettim. otururken çok belli olamayan uzun boyunu ve geniş gövdesini kastediyordum.

güldü. "tıp fakültesini dördüncü senesinde bıraktım. beş yıl boyunca babamın iş yerinde çalıştım. geçen dönem de bir deneyeyim kendimi dedim. şimdi de buradayım."

gözlerim irileşti. "bir deneyeyim dediğin sınavda ilk on bine girdin yani? hemde sayısaldan."

omzunu silkti. "hafızam kuvvetlidir."

of. hayranlığımın artmaması gerekiyordu.

ne diyeceğimi bilemeyip etrafa bakındım. hareketlendi. "ben kalkayım. dersim beş dakikaya başlayacak. hoşça kal. görüşür müyüz?"

ayağa kalktığı için başımı kaldırmak zorunda kaldım. görüşür müyüz mü?

"tabii. görüşürüz. hoşça kal."

"memnun oldum yeniden."

"ben de öyle. iyi dersler."

kağıtları ve iki kitabı sol kolunun arasına sıkıştırdı ve bana el salladı.

ilk adımı o atmıştı.

xxx



lütfen beni tut boraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin