15

2.8K 318 65
                                    

son güne iki ay yirmi altı gün kala

"söylemelisin."

"hayır."

"o da senden hoşlanıyor. neden kaçıyorsun?"

"kaçmıyorum esin. sadece... bilmesini istemiyorum."

"ama neden?!"

"çünkü korkuyorum."

aramızdaki sessizliği bozan şey tribünlerdeki insanların konuşmalarıydı. onun yüzme yarışına gelmiştik. havuzun hizasında tribünlerin ilk sırasındaydık. onu çok yakından görebilecektim yani. yerime geçmeden önce giyinme kabinlerinin olduğu yerde konuşmuştuk. ona şans dilemiştim. o da geldiğim için teşekkür etmişti. 

şimdi ise havuzun başında kendi bölümünde ayakta duruyor ve kollarını esnetiyordu. geniş göğsü ve omuzları vardı. karnında kas olmasa bile sert görünüyordu. e bir zahmet. çocuk yüzücüydü. ayrıca... cidden nefes kesici görünüyordu. bonesine ve gözlüklerine rağmen.

"seni anlayamıyorum."

"neden?"

"böyle birini harcayamazsın."

"onu harcadığım falan yok esin. sadece zamanı değil."

"ne zamanmış zamanı acaba?"

"göreceğiz."

"göreceğiz göreceğiz derken umarım treni kaçırmazsın."

umarım, diye geçirdim içimden. ondan... gerçekten çok hoşlanıyordum. tek temennim onunla aynı hisleri paylaşıyor olmamızdı. onu kaybetmek istemiyordum.

yarış başladığında hızlı bir şekilde havuza girdi. onu daha iyi görebilmek için ayağa kalktım. hızlı ve düzenliydi. panik yapmıyordu. nefes almak için başını kaldırdığında beni görmesini ve onu desteklediğimi hissetmesini istedim. öyle bir şey elbette olmadı ama dördüncü turun sonunda birinci olmuştu. 

delicesine alkışlayıp mutlulukla esin'e sarıldım. bu onun için çok önemliydi. böylesine önemsediği bir şeyi ben de önemsiyordum.

ödüller verildiğinde ellerini kaldırıp destekleyen herkesi selamladı. benimle göz göze gelmesini istiyordum ama onca kalabalığın içinde nasıl görecekti? tam o sırada olduğum yere gözleri çevrildi. o sıcak, içten gülümsemesini bahşetti bana. boynundaki madalyayı bana bakarak öptü ve havaya kaldırdı. o yarışa girmeden önce onu yaklaşık on kez motive etmiştim. sanki bu hareketiyle bana teşekkür ediyordu. 

arkadaşları onu omuzlarına aldılar. yaklaşık on beş dakika kutlama tarzı bir tebrik anı oldu. gülerek onları izledim. en sonunda kalabalık dağıldığında onunla tekrardan göz göze geldik. eliyle gelmemi işaret etti.

gülümseyerek tribünden çıktım ve ona doğru ilerledim. esin arkamdan nereye gittiğimi sorsa da cevap veremedim. aklımda olan tek şey ona sarılmaktı. giyinme kabinlerine doğru ilerledi ve bana bakarak başıyla orayı işaret etti. 

nedenini bilmediğim bir şekilde yüzüme doğru yol alan tüm kanım yüzünden başım dönüyordu. hızlandım. kabinlerin olduğu yere girdiğimde onu üzerinde bir tişörtle buldum. ne ara giyinmişti? 

birbirimizi görünce önce duraksadık. aramızda iki metre vardı. bir anda bir kahkaha patlattım ve ona doğru atıldım. aynı anda bana doğru gelince sert bir şekilde vücutlarımız çarpıştı. 

"tebrik ederim!" bana sıkıca sarıldı ve tüm heyecanını, mutluluğunu hücrelerimde hissettim.

"teşekkür ederim. senin desteklerin olmasaydı kazanamazdım." omuzlarına doladığım kollarımı geri çekip yüzüne baktım.

"saçmalama. sen yüzmede çok iyisin."

bir an duraksadı. bana bakakaldı. sonra ne kadar yakın olduğumuzu fark ettim. ikimizde aynı anda geri çekildik. boşluğa düştüğümü sansamda ayakta dimdik duruyordum. 

"ah. tekrardan teşekkür ederim." eli ensesine gitti ve bakışlarını benden kaçırdı. yutkundum. "rica ederim."

"belçim."

"efendim?"

"ben..." bana baktı. "giyinsem iyi olacak."

utançla gözlerimi kırpıştırdım. "ah... evet. tabii. özür dilerim. ben gideyim."

"görüşürüz."

arkamı döndüm. cevap vermeden hızlı adımlarla oradan çıktım. kafamı karıştırıyordu. aramızdaki çizgiyi neden silemiyorduk? neden bana sarıldığında kasılıyordu?

bana yakın olmak istemiyor muydu?

xxx



lütfen beni tut boraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin