17

2.6K 324 80
                                    

son güne iki ay sekiz gün kala

yemekhaneden çıkıp kot ceketimi giydim ve son günlerde biraz daha ısınan havaya bakıp gülümsedim. ilkbaharı çok severdim. 

çimlere çıkıp biraz uzanmak gibi bir planım vardı. son günlerde çok sakin geçiyordu günlerim. esin'in yapması gereken bir projesi vardı ve bir haftadır onunla uğraşmaktan dolayı çok şükür ki beynimi kemirmiyordu.

ve şey, onunla hala konuşmamıştık. 

neydi bu, bilmiyordum. birbirimizden kaçtığımız hissine kapılıyordum. en azından ben kaçıyordum. kapılıp gitmek yapacağım en büyük hataymış gibi geliyordu. 

çimlerin olduğu yere geldiğimde sessiz sakin bir köşeye gidip yere oturdum ve kampüsteki insanları izledim bir süre. yaklaşık yirmi dakika kadar bomboş oturup kafamı dinledim. bir süre sonra yanıma bir beden yaklaştı. 

başımı sola çevirdiğimde onu gördüm. hiçbir şey söylemeden bana baktı ve yanıma oturdu. çimlerde oturan diğer insanlara baktı. bense ona bakıyordum. şaşırmıştım. iki haftadan sonra ilk kez yan yana geliyorduk.

"neden öyle bakıyorsun?" diye sorduğunda gözlerimi kaçırıp onun yaptığı gibi etrafı izlemeye başladım. 

"yaşıyorsun demek."

"diyene bak. seni yemekhanede ya da kütüphanede görmesem öldüğüne karar verecektim."

başımı ona çevirdim. "beni görüp yanıma gelmeyen sensin."

o da bana baktı. "sen de aynısını yapıyorsun."

"hayır. hiçte bile. seni görsem yanına gelirdim."

"yalanını seveyim. iki haftadır göz göze gelmediğimiz bir gün söyle."

"iki haftadır her gün göz göze mi geliyoruz? hiç fark etmemişim," deyip gözlerimi kaçırdım. burnundan hırsla nefesini verdi.

"beni deli ediyorsun," diye mırıldandığını duyduğumda gözlerim irileşti. bu iyi bir şey miydi?

"özür dilerim efendim. sizi deli etmek gibi bir amacım yoktu."

iki elini birden arkasındaki çimlere yasladı ve boynunu sağa yatırıp bana baktı. "haftaya burç plajında yüzme günleri olacak. boğazda yapılacaktı ama boğulma tehlikesi yüzünden burç'ta yapılacak. geliyorsun?"

kaşlarımı çattım. "yüzemediğimi biliyorsun."

o da kaşlarını çattı. böyle baktığında kalbim birden hızlı atmaya başlamıştı. çok... çok şey görünüyordu... "sana seni tutabileceğimi söylemiştim," dediğinde gözlerimi kaçırdım yeniden.

"kendimle beraber seni de boğarım."

"senin iki katınım."

"yinede boğulabilirim."

"suni teneffüs diye bir şey var."

şokla gözlerimi ona çevirdiğimde birkaç saniye yüzüme baktı. ardından onun da gözleri irileşti. zeki bir adam olmasına rağmen şu an düştüğü boşluk yüzünden kendini aptal gibi hissettiğinden emindim. düşünmeden konuştuğunu düşünüyor olmalıydı. benimse yanaklarım kızarmıştı. inanılmaz tatlıydı. söylediği şeyin hayali bile sıcak basmasına yetmişti.

birbirimize öylece bakakaldığımızı fark edince ikimizde başımızı başka yere çevirdik. 

"gelirim."

"harika."

"beni tutmak zorunda kalacaksın."

"sorun değil. benim için problem yok."

"peki."

ve sustuk. orada dakikaları öldürdük. ayrıca kokusunu alabildiğim mesafedeyken iyi durumda olduğumu söyleyemezdim.

ah. kalbime ne yapıyordu bu adam?

xxx

lütfen beni tut boraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin