Bölümün ismini, yapılmış bi yorumdan esinlendim. Öyle güzel oturdu ki. 😚💞
---
"Tommy," diye fısıldıyor annem. Sarı saçlarımı kulaklarımın arkasına sıkıştırmış, elindeki tarakla önlerine şekil vermeye çalışıyor. "Çok yakışıklı bir çocuk oldun."
Aynadaki yansımama bakıp heyecanla gülümsüyorum. "Asker olduğumda üniforma giyeceğim. O zaman daha yakışıklı olurum değil mi anne?" Gülüyor çocuksu heyecanıma. Masum sorumla daha da büyüyor gülümsemesi.
"Kesinlikle." diye yanıtlıyor beni. Yanaklarıma, sevmediğimi bile bile sulu öpücükler bırakıyor.
"Anne," diyorum, bu sefer hüzün dolu sesim. "Asker olduğumda hemen ölmem değil mi?" Ölüm kötü bir şey, fakat annem gülümsüyor yine de.
"Yakışıklı Tommy'm." diye başlıyor konuşmasına. Taradığı saçlarımı okşamaya devam ediyor. "Bir sevgilin olur. Çok seversin. Öldürmez sevgi seni. Ayakta tutar. Onun için, dersin. Onun için ölmemeliyim. Baban bizi çok seviyor Tommy. Biz de onu çok seviyoruz. Ölmedi o değil mi?" Büyümüş gözlerimle dinliyorum annemi. Çocuk aklı, sanki büyülü bir şeyin sırrını vermiş gibi aklıma kazıyorum. Ömrüm boyunca kullanabileceğim bir sır oysaki. Farkına sonradan varıyorum.
-
"Teğmen Thomas." Annemin sesi öyle uzaklardan geliyordu ki, şimdi yerini başka birilerinin sesi dolduruyordu. "Teğmen Thomas!" Gittikçe yükseliyordu ses tonu. Veyahut ben daha net duymaya başlıyordum.
Kirpiklerimin ağırlıkları azalmış gibi kolayca gözlerimi kırpıştırıp bulanık görmeye başladığım şeyler yavaş yavaş belli olmaya başlıyordu. "Teğmen Thomas!" Kaşlarımı çatıp etrafımdaki kalabalığı incelerken yüzbaşı endişeyle bana bakıyordu.
"Uyandı!" Heyecanla bağırışını ilk başta anlayamasam da sonradan anladığımda gülümsemeye başladım. "Yaşıyorsun." Sonradan söylediği cümlesinde fark ettiğim şeyle kaşlarımı çatıp etrafa bakınmaya başladım. Öldüğümü mü sanmıştı?
"Yüzbaşı," fısıltıdan farksız sesimi duymuş muydu emin olamadım.
"Benim Teğmen Thomas. Burdayım." Kısık gözlerimle etrafa bakmaya devam ederken aradığım yüzü göremiyordum. Sevgilim neredeydi?
Aniden gelen acı dalgasıyla yüzümü buruşturup kısık bir inleme bıraktım. Acıyı şimdi hissediyordum. Lakin, öyle bir hissediyordum ki derim ayrılıyormuş gibi geliyordu.
"Canım yanıyor," diye fısıldadığımda yüzünü buruşturup bakışlarını farklı yöne çevirdi yüzbaşı. Tecrübeli olmalıydı böyle durumlarda. Yüzbaşının yaralandığını biliyordum çünkü.
"Biliyorum Teğmen Thomas." Bakışları yeniden beni bulduğunda gülümsemeye çalıştı. "Çok dayanıklısın ama. Acıdan bayılmışsın lakin, dayanmışsın. Şu an hayatta olduğun için Tanrı'ya şükürler olsun." Rahatlamış bir nefes vererek yüzüme yaklaştı. Ses tonu git gide alçalıyordu. "Sana dikkatli olmanı o kadar çok söyledim ki Teğmen Thomas. Seni vuran kişi bizim askerimiz." Sinirden dolayı dişlerini sıkıp geri çekildi. Başım ağrıyordu. Öğrendiğim şey başımı ağrıtmaktan başka bir şey yapmıyordu.
"Çadırındasın. Umut gelir birazdan. Bir kere daha söylüyorum. Dikkatli olun." Gözlerimi onaylarcasına kapatıp açtığımda gözlerindeki şefkati gördüm yüzbaşının. "Korkuttun bizi." Ben de korktum diyemedim o an. Lakin, bedenimi saran ölüm çok korkutmuştu beni.
"Nasıl hissediyorsunuz?" Hatırımda kalmış ses tonu, hemen ayak ucumda bekleyen beyaz önlüklü hekime aitti.
"Canım acıyor, ağrım var." Hafifçe başını salladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UMUT |bxb|
Teen FictionTamamlandı! Düzenleniyor. --- "Gökyüzünü sorsalar gözlerinin güzelliğini anlatırım." --- Gelin sizi 1915'e götüreyim. Ellerinize silahlar yerine papatyalar yerleştireyim. Eşcinsel konulu hikayedir. Homofobikler bi gıdım yanaşmayın.