2|Üzgünüm Teğmen

8.4K 714 387
                                    


——

"Müttefikleri Almanya, Teğmen. Göz ardı edilemeyecek yardımları var."

Yarım saattir aynı vaziyette çadırın içinde dolanıp duruyordum. Parmaklarımla çenemi kavramış, hafif çıkmaya başlayan sakallarımı sıvazlıyordum.  Zihnimi meşgul etmesi gereken onlarca şey olmasına rağmen şu anda tek bir şey vardı. Mavi gözlü düşman askerinin haklı sözleri.

"Teğmen Thomas, iyi misiniz?" Adımlarımı durdurup bir şeyler söyleyen askerin yüzüne baktım. Bir sürü şey söylemişti lakin hiçbirine kulak asamamıştım. Kafamın içinde başka şeyler dönüp duruyordu.

İleri geri gitmeme son verip, "Sonra detaylı konuşalım."dedim. Asker de kafasını sallayarak çadırdan dışarı çıktı.

Çadırın içinde dolanırken çıkarmayı unuttuğum ıslak üniformam, bedenimin titremesine neden olarak kendini hatırlatıyordu. Uzun masanın arka tarafında kalan yatak odasına giderek üzerimi değiştirmeliydim. Zira cephede de salgın varken hastalanmak istemiyordum.

Yatağın hemen yan tarafında asılı duran üniformaya doğru ilerlerken anılarım canlanmaya başladı. Çocukluk hayallerimi süsleyen üniformalar, benim için kutsaldı. Zira görevde olmadığım günlerde bile üzerimden çıkarmaz, onunla dolaşırdım. Buruk bir gülümsemeyle kalın kumaşı okşarken zihnime üniformayı ilk giydiğim zamanki anılar doluştu. Babam, gurur duymuş, çok iyi bir asker olacağımı belirtmişti omuzlarımı pat patlayarak. Annem, dolu gözleriyle çok yakışıklı olduğumu söylemişti. Ben ise heyecanla evin içinde turlar atmıştım gün boyunca. Bilmiyordum, üniformayı üzerime giydiğim vakit savaş meydanlarında gördüklerimden dolayı kendimle iç savaş yaşayacağımı bilmiyordum.

Hasta olmamak adına daha fazla beklemedim. Hızlı bir şekilde kuru giysilerimi giydiğimde başıma da geniş şapkayı taktım. Yüzümdeki buruk tebessümü silmeden yatak odası olarak belirlenen bölümden ayrılıp çadırımdan da dışarı çıktım.

Yağmur dinmiş olmasına rağmen kasvetli bir hava esir almıştı gökyüzünü. İçimde hissettiğim, gülümsememden eksik etmediğim burukluk kadar kasvetli bir havaydı.

Askerler, güçsüzse yanan ateşin başında halka oluşturmuş ısınmaya çalışırlarken ben de adımlarımı o tarafa yönlendirdim. Bakışlarım da boş durmayıp bir yandan etrafta turluyordu. Savaşın en hareketli geçmesi gereken zamanlarında silah sesleri kesilmişti. Bu durum beni tedirgin etse de şu anda her şeyin yolunda olması bir yandan da rahatlatıyordu. Zira yorulan askerler dinleniyor, dinlenirken de kendi aralarında şakalaşarak muhabbet ediyorlardı.

Yanlarına yaklaştığım vakit hepsi duruşunu düzelterek başlarıyla selam verdiler. "Teğmen Thomas. Sizi aramızda görmek ne güzel."

"Sizleri de aramızda görmek güzel. Umarım hep aramızda olursunuz. Yeni gelen erlerden misiniz?" Cümlemin barındırdığı inceliği fark ettiklerinde hepsinin yüzü düşmüştü. Üzülüyordum onlara lakin generalin oğlu olarak kendimden taviz verip üzüldüğümü dile getirmemeliydim.

"Evet, komutanım." Başımı sallamakla yetindim. Zira onlara da aynı bahaneyi sunmak istemiyordum. Elimize hiçbir şey geçmiyordu çünkü. Savaştaydık.

Yanlarından ayrılırken bana doğru koşarak gelen askerle bütün dikkatimi ona verdim. Adımlarımı yavaşlatarak yanıma ulaşmasını bekledim. Nihayetinde yanıma gelip durduğunda ellerini dizine koyarak nefesini düzene sokmaya çalıştı.

UMUT |bxb|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin