Elevator'2 - 1

388 44 20
                                    

"Nerdeyim? Ne yapıyorum? Ne haldeyim... Soruların cevabını bilsem de bilmiyorum. Ben... Sevdiğim kadını kaybettim. Özür dilerim Min Jae, çok özür dilerim. Şimdi hapisteyim, cezamı çekiyorum. Seni kaybetmenin cezasını çekiyorum sevdiğim. Evet kendi rızamla, kaçabilecekken bilerek polislere kendimi yakalatarak... Sana verdiğim sözü tutamadım, kaçmadım. Çünkü kaçmak, sana olan ihanetim olurdu. Beni affet sevdiğim, seni koruyamadım..."

6 yıldır hapiste yatan, her gün bu cümleleri tekrar tekrar kuran genç adam yineliyordu laflarını.
Elinde bir kolye ile...
Evet, Min Jae'ye seneler önce hediye ettiği kolye.

Düşüncelere dalmış kolyeye bakarak konuşurken kavga çıkarmasından dolayı götürüldüğü hücre bölümünün kapı sesi gelmişti arkasından.
Lakin bu umrunda değildi, çünkü her türlü acısı büyüktü.

"Park Jimin!"

Gardiyanın sesini duyuyor ama cevap vermeden kolyeye bakmaya devam ediyordu.

"PARK JİMİN!!"

Kolyeye uzun bir süre daha baktıktan sonra cebine koyup ayağa kalkarak gardiyana keskin ama yorgun bakışlarıyla baktı.

"Şanslısın, hücreden çıkmakla kalmayıp bu çöplükten de kurtuluyorsun."

Umursamaz ama yine de şaşkın bir bakış takınarak bakışlarını devam ettirdi.

"Uzun süredir konuşmuyorsun, yemek de yemedin. Bu habere de tepkisiz kalacak mısın cidden?"

Biraz sessizliğini takınmasının ardına araladığı dudaklarının arasından konuştu,
"Neden?"

"Hı? Ne neden? Bu çöplükten kurtuluyorsun, nedenini ne yapacaksın?"

"Yaşamam için bir sebep yokken, dışarısı sence bana cennet mi olur?"

Gardiyan şaşkın bakışlarını Jimin'e gönderirken omzuna dayadığı parmaklarıyla onu ittirip konuştu,
"Bu güneş görmeyen, havasız, cehennem olan yerden kurtuluyorsun. Dışarısı tabiki cennetin."

"Peki, nefesim olmadan nasıl yaşarım?"

"Onu nefesini öldürmeden önce düşünecektin. Buna rağmen buradan azat ediliyorsun hâlâ olumsuz konuşuyorsun. Delirmiş olmalısın."

"Bunu yeni mi anlıyorsun? Raporum bile vardı."

"Öyle mi? Peki nerde? Raporun olsa seni buraya mı alırlar? Tımarhanede olman gerekirdi."

"Belki de bir gün buradan çıkacağıma inandım?"

"O hâlde ne bu hallerin? Çıkıyorsun işte!"

Sessizlik takınarak gardiyana baktı.

"Ah... Çık dışarı! Serseri" dedikten sonra kolundan tutup sürükleyerek dışarı çıkardı.
.....

"Zanlı Park Jimin, azat edildin."

"Size ben öldürmedim diye bağırarak konuştuğumda bana inanmamıştınız. 6 yıl sonra beni hangi güç çıkardı buradan?"

"Belki öldü sandığın kişi, aslında ölmedi."

"Ne?"

"Geçmiş olsun Park Jimin, iyi günler. Görevliler, çıkarın bunu burdan."

Şaşkın bir şekilde hapsin müdürüne bakarken kollarından tutan görevliler genç adamı dışarı çıkardı.

"Umarım bir daha aynı sebeplerle buraya dönmezsin Park Jimin, yoksa içerdeki zanlıları delisin diye bu sefer kandıramayız, hı?"
Kapıyı kapattılar.

Hapishanenin dışardan duvarlarına bakan kahvelerini oradan alıp arkasına döndü. Etrafı uzunca süzdükten sonra gözlerini kapattı ve gözünün önüne gelen görüntüyle geri açtı.

"Min Jae..."

Falsh Back

"Min Jae!"

Yerde yatan genç kız, yanına oturup başını bacakları üzerine alan genç adama bakıyordu. Vurulmuş bir şekilde...

"Min Jae, n'olur beni bırakma."

"Ji-Jimin..."

"Yorma kendini, ambulans çağıracağım şimdi."

"Jimin... Bak bana..."

"Sana kendini yormamanı söyledim!"

Ellerini Jimin'in yüzüne koyan genç kız, telaşla telefona bakan kahvelerini kendisine bakmasını sağladı.

"Hey! Sen asansörsün. Namı değer psikopat asansör. Bu gözünden akan su birikintileri de ne?"

"Ben artık asansör olmak istemiyorum Min Jae."

"Öyle mi? Peki ya şu oyun... Pes edersen kim kazanacak?"

"Sen kazan Min Jae. Lütfen sen kazan.."

Parmaklarını genç adamın gözlerine götürüp dökülen incilerini sildi ve devam etti,
"Ben elendim, sona sen kaldın. Eğer pes edersen, oyunu baştan oynamandaki suçun ne olacak?"

"Benim oyunum, seni kazanmaktı ama şu an kaybediyorum."

"Hayır, böyle düşünme. Beni kaybetmeyeceksin Jimin. Eski masum Jimin olarak, beni kaybetmeyeceksin. Ben, chim chime asla dargın kalmayacağım."

"Chim chim olarak kalmadığım için özür dilerim, Min Min.."

"Beni iyi dinle. Oyunu kazanmanı istiyorum. Lütfen, polisler gelmeden kaç burdan."

"Ne?"

"Git Jimin, git!"

"Hayır"

"Eğer sana dargın kalmamı istemiyor, seni chim chim olarak hatırlamamı istiyorsan git. Oyunu kazanmanı istiyorum."

"Ben istemiyorum. Ben seni istiyoru-"

"BEN SENİNİM! Şimdi git... Senin olarak kalmamı istiyorsan git."

Ne yapacağını bilemeyen bakışlarını genç kıza yollamıştı.
Genç kız ona bir tebessüm bıraktı ve gözlerini kapattı.

"Hayır! HAYIIIIIR!!"

Yakınlardan polis sirenlerinin sesi duyulmaya başlamıştı.

Son bir kez sevdiğine baktı ve yanından kalktı.
Kalkarken ellerinin ayrılmasıyla arasından bir kolye düştü.
Eline alıp kolyeye baktıktan sonra yine sevdiğine baktı.

Bu sırada polis siren sesleri daha da yakınlaşmıştı.
Nihayet ara sokaktan gözüken polis arabasıyla dikkatini arabaya verdi ve yine sevdiğine baktı.

"Özür dilerim Min Jae, lakin oyun oynayan asansör seninle beraber öldü. Yani oyuncuların hiçbiri yaşamıyor. Oyunu kazanan, hiç kimse sevdiğim. Hiç kimse..."

Ve polisler arabalarıyla sokakları kapatıp araç kapısının arkasına gizlenerek silahlarını genç adama doğrulttular.
"Hey sen! Ellerini kaldır ve sakın ani bir hareket yapma!"

Kahvelerinj sevdiğinden ayırmayan genç adam kendince bir kez daha konuştu,
"Özür dilerim sevgilim."

Ellerini kaldırıp polislere döndü.
"Onu ben öldürmedim, lakin cezamı çekmek istiyorum. Onu bu yolla kazanmaya çalıştığım için benim yüzümden ölmesinin cezasını..."

Beni affet sevgiliim...

Falsh Back The End

"Yaşıyor musun yoksa Min Jae?"

Elevator²Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin