Yarın bir bölüm daha atacağım demiş, aradan BAYA(!) bir gün geçirerek bölüm atmamışım, özür diliyorum herkesten~
Asansör dairesine gelerek tüm cihazlarının olduğu çatı katına gitmiş, bilgisayarında bazı kodları klavyenin üstünde hızla oynayan parmakları eşliğinde tuşluyordu.
"Madem yaşıyorsun ve kızın sana geliyor, o hâlde şu an bilgisayarları kontrol etmiyorsundur, ha Min Jae?"
Tüm işlevleri bittikten sonra arkasına rahatça yaslanıp parmaklarını kütletti.
"Şimdi bir bakalım, küçük kızım annesini hangi mekanda ziyaret ediyor?"• Jung Jae•
"Hyu Ji unni, annem beni gördüğüne sevinir, değil mi?"
"Onu her gün ziyaret ediyorsun tatlım, endişelenme ve evet, bir anne çocuğunu her koşulda gördüğü için sevinir."
"Öyle mi? Peki sen anne oldun mu?"
"..."
"Hyu Ji unni?"
"Aa... Tatlım, geldik."
"Ne?" hemen kafasını taksinin camına çevirip dışarıya baktı. "Anne!"
Hızla kapıyı açtı ve koşarak küllerin tutulduğu mekana girdi.Arkasından ise Hyu Ji baktı ve konuştu, "Beni affet Jung Jae." ve peşinden gitti.
"Yeniden merhaba anne, nasılsın? Biliyor musun, okula başlayacağım için babam ile çanta alışverişine gittik. Hyu Ji unni de yanımızdaydı, değil mi Hyu Ji unni?" diyerek Hyu Ji'ye baktı.
Yüzü biraz üzgün görünen Hyu Ji, Jae'nin bakmasıyla gülümsedi ve cevap verdi,
"Ah, evet tatlım."Tekrar kafasını annesinin külüne çeviren Jae konuştu,
"Anne, seni çok özledim. Bana geri dönemez misin?"•Jimin•
"Pekâlâ, annenin küllerinin ah pardon düzelteyim, sahte küllerinin olduğu mekana gitmişsin. Ne yapmak istediğimi anlamış olabilir misin?"
Teledonundaki vericiden konumlarını izliyor, planını sağlamlaştırabilmek için düşünüyordu.
"Yanlarına gitmeli miyim?"
O sırada şahsi telefonuna bildirim sesi gelmişti. Kafasını çevirip telefona baktı ve eline alarak ekrandaki bildirime tıkladı.
xxx kişisi size bir e-mail gönderdi
"Bunu da mı anladın? Seni alt üst etmek eskisi kadar kolay olmayacak anlaşılan."
Bildirimde kendisine ne gönderdiğine baktığında bir resim gördü.Resimde; bilgisayar donanımlarıyla dolu siyah bir odanın içinde, bilgisayar koltuğuna oturmuş bir adam vardı. Işıltılı ekranlarının birinde '131019' yazıyordu, ve adamın arkasında siyah bir kadın(!) silüeti vardı.
Bir anlık panikle arkasına döndü ve etrafa dikkatlice baktı. "Burada mısın? Bu sayılar ne?" Onun burada olmasına değil belki ama insan oğlu sonuçta, minik bir korku ve tedirginlikle etrafa durmadan dikkatle baktı. "Hadi, bir mesaj gönder. Ben böyle yapmıyordum." her geçen saniye korkusu çoğalıyor, kalp ritmi hızlanıyordu. Öte yandan Min Jae'yi göreceği umuduyla seviniyordu. "Demek senin taktiğin de bu. Pekâlâ, beni güzel bir şekilde korkuttun. Artık cevap ver." Telefondan mesaj gelmesini beklediği yerde etrafa bakınmayı ihmal etmiyordu.
Taa ki kapının arkasından takırtı sesi gelene kadar.Kelimenin tam anlamıyla, korkmuştu.
"Hey! Ne kadar korkusuz, kötü biri olsam da ben de bir insan evladıyım. Anlık olaylara karşı korkum var!" Yine de Min Jae'nin olduğuna emin bir şekilde ayağa kalktı ve kapıya yol aldı. Kapının bitiminde durdu ve elini yavaşça havaya kaldırarak kapı koluna uzandı. "Umarım gelmişsindir Min Jae, umarım." Kapı kolunu aşağı indirdi ve kapıyı açtı. Telefonunun fenerini açarak çatı katının her bir yanına bakabilmek için doğrulttu. "M-Min Jae?" yavaşça ilerledi ve etrafa dikkatlice bakındı. Etrafta bir şey göremiyordu. Merdivenlere ulaşılan kapı da kapalıydı. "Sevdiğim insanın benim gibi olması göz yaşartıcı ama bu durumu benim üstümde kullanması hayal kırıklığı! Ortaya çık Min Jae!"
Ne ses vardı ne de kıpraşma, sessizliğin sesinden başka bir şey yoktu. Bu kadar dip ve boğuk bir sessizliğin arasında gelen bildirim sesi, yankı yapılmayacak kadar boğuk bir ortamda olmasına rağmen Jimin'i bir anlık ürkütmüştü. "S***** Neden bunu yapıyorsun?" Sinirli bir şekilde telefonun ekranını açtı ve gelen bildirime baktı.
xxx kişisi size bir e-mail gönderdi
'Nasılmış bu olanları yaşamak? Yalnız bu öyle kolay bitmeyecek, benim oyunum uzun sürecek. Sana ortaya çık dememe karşın "Ben ortaya çıkarsam Jungkook kaybolur." demiştin, hatırlıyor musun? Ve de bunu gerçekleştirdin. Peki, ben ortaya çıkarsam ne olur, Park Jimin?'
"Pekâlâ, oyunu kaybetmek istiyorum desem, kazandığın için normal bir şekilde çıkar mısın karşıma?"
Ve bir bildirim daha...
'Buna sen karar ver.'
"Beni duyuyor musun? Yani bu asansör binası artık benim himayemde değil, öyle mi?"
'Sanırım artık Asansör olan benim :)'
"Emin ol, buna izin vermeyeceğim."
'Birileri yerini kıskandı galiba?'
"Hayır, çalınan benliğimi geri alacağım sadece. Asansör, geri dönüyor, Min Min Jae."
'Hım... O hâlde...'
"Oyun kaldığı yerden devam etsin!"
'Bol şans, Park Jimin.'
Telefonunu temelli kapatıp bilgisayarlarına ve monitörlerine uzunca baktı. Saçını geriye atıp karıştırdıktan sonra ellerini sıkkınca ve iddialıca düşürüp odadan çıktı.
Ellerini deri ceketinin ceplerine tıkıştırıp hızla binadan ayrıldı ve arabasına binerek oradan uzaklaştı.
"Binayı ele geçirdiğin için tüm bu bildiğin bilgilere sahipsin Min Jae, ama atladığın bir şey var ve ben o noktadan vuracağım seni."
Hiç isrifini bozmadan iddialı bakışlarıyla arabasını sürmeye devam etti.•Jung Jae•
Küçük kızın omzuna attığı elinin ardına konuştu, "O hep seninle bir tanem."
Hyu Ji'nin sözü onu pek mutlu etmemişti, bu yüzden düz bir hâlde olan yüzüyle annesinin küllerine bakmaya devam etti.
"Hep benimle kal anne, lütfen hep benimle kal."
"Jae"
Üzgün bir şekilde annesinin küllerine bakmaya devam ederken arkasından ona seslenen bir sesin tanıdık gelmesi ile arkasına dönüp seslenen kişiye bakmıştı. "Sen...""Görüşmeyeli n'aber?"
"Bu... Olmamalıydı..." tedirgince bakan ve istemsizce konuşan Hyu Ji'nin gözleri büyümüştü. Karşısındaki kişiye donuk bir biçimde bakmaya devam ederek yetindi.
"Geri döndüm."
| Ben de geri döndüm, nasılsınız?
Sizi beklettiğim için özür dilerim, bunun telafileri olacak ♥|
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elevator²
FanfictionBu sefer olaylar, farklı bir boyutta... "İntikam zamanı ha, Park Jimin?" ~×~ 1. kitabın devamıdır. Başlama tarihi: 03.09.2019 Bitiş tarihi: 06.02.2020 © sweet-kookiem