Ryuuji Furuya:
...ruh gibi geçirdiğim 2 haftanın ardından, ait olduğum yere, cehennemime, okuluma geri dönmüştüm.
Pek bir değişiklik yoktu. Aynı kızlar aynı yerde dedikodu yapıyor, aynı kişiler koridoru top sahası olarak kullanıyor ve yine aynı kişiler test çözerek zamanını iyiye kullanıyordu.
Okulun beyaz duvarlarındaki lekeler hala yerinde duruyor, uzun olan merdivenler öğrenciler ve öğretmenler ile dolmaya devam ediyordu.
Ben mi? Aslına bakarsak, ben de değişmemiştim. Hala okulun en zeki öğrencisiydim. Hala okula pek çok ödül kazandırmış olan öğrenciydim. Hala mutsuzdum, yalnızdım ve yalancıydım.
Babamdan olduğunu ümit ederek, cebimdeki titreşen telefonumu ve kilit ekranının ardından gelen mesajı açtım.
Kardeşim kişisinden 2 yeni mesaj:
Kardeşim: okula varınca mesaj at.
Kardeşim: senin için endişeliyim...
Ryuuji: sorun yok, şimdi okula girdim.
Kardeşim: tamam, çıkınca beni ararsın, olur mu?
Ryuuji: tabii.
(Görüldü)
Telefonumu kapatıp çantama koyduktan sonra, kalın test kitaplarından birisini masanın üzerine bırakıp sayfaları karıştırmaya başladım.
Fransızca bölümüne ulaşıp, yarım bıraktığım testi bulunca, kitabı bırakıp kalemlikteki yeşil renkli uçlu kalemlerden birisini elime aldım.
Sağ elimle kalemi amaçsızca döndürüyor, soruyu anlamaya çalışıyordum.
Matematik kolaydı, edebiyat ilgi alanım, japonca ise usta oldugum bir konuydu. İngilizce biliyordum, zorlanmıyordum. Ama fransızca ve almanca beni aşıyordu.
Kötü olduğum söylenemezdi. Fakat geçer nottan yüksek alamadığım da aşikardı.
Kafamı test kitabından kaldırdığım anda, beyaz gömleğini, siyah ve kısa sayılabilecek etekle kombinlemiş olan öğretmenimizin ayak sesleri kulağıma ulaşmış, sınıfa girdiği an ayaka kalkmıştım.
Mademoiselle Lambert. Esmer güzeli olan fransızca öğretmenimizin her zaman sıkı bir topuz yaptığı siyah ve gür saçlarının kenarlarından çıkan kısa tutamlar yüzüne düşüyor, zümrüt yeşili gözleri parıl parıl parlıyordu. Yüzünde her zaman hafif bir tebessüm olurdu, bizi de işini de severdi.
Pek çok erkek öğrenci, hatta kız öğrenciler bile, ona hayrandı. Eh, benim de onlardan bir farkım yoktu. Mademoiselle Lambert, Asla yaşını göstermiyor ve bize fransızca dışında pek çok şey katıyordu. Hepimize bir anne edasıyla yaklaşıyordu. Açıkçası, bir Fransız için çok sıcak kanlıydı.
"Bugünkü dersimize, her zamanki gibi yoklama alarak başlayacağım."
Masasına oturup defteri açmış, sırayla herkesin ismini okumaya başlamıştı.
"Lenka Karen?"
Okuduğu ismin kime ait olduğunu bilmiyordum. Öğrenmek amacıyla sınıfa göz gezdirmiş fakat tüm gözlerin bana çevrildiğini fark etmiştim.
Ne bakıyorsunuz der gibi kafamı hafifçe iki yana salladığımda, Mademoiselle Lambert başka bir isme geçmiş, gözler benden öğretmenimize çevrilmişti.
Yoklama bitene kadar, ilk defa, tüm sınıf benim olduğum yöne bakarak fısıldaşmıştı.
Garipti.
"Evet, yoklamayı aldığımıza göre, derse başlayabiliriz."
Mademoiselle Lambert'ın sesi tüm sınıfta yankılanmış, kalçası öğretmen masasına yaslanmıştı.
"Biliyorum, bu sene üniversite sınavına gireceksiniz. Zaman sizin için en değerli şey."
"Ve üniversite sınavında size fransızca sorulmayacak. Bu yüzden, ayriyeten frasızca dersi gösterip vakit kaybetmenizi istemiyorum."
"Ama Mademoiselle, bu dersten de sınav olacağız."
"Bunu biliyorum, bu yüzden şöyle bir şeyde karar kıldım-"
Tıklatılan kapı ile, öğretmenimizin sözü kesilmiş, bakışları orada sabitlenmişti.
"Girin"
Ve o an, kapıdan içeri giren o kızın hayatımın, hayatımızın ayarları ile oynayacağını bilmiyordum. Ve her şeyin başladığı zamanın o kızı gördüğüm ilk an olduğunu fark etmem çok zaman almıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Her Şeyin Başladığı Yer / Victory Kickoff
FanfictionHer şey, Kota'nın "Death Game" isimli bir oyunu oynaması ile başladı. Her şey, Ouzou'nun sokakta gördüğü bir kızı takip etmesi ile başladı. Her şey, Ryuuji'nin geceleri konuştuğu yıldızını kaybetmesi ile başladı. Aslında her şey, üç kardeşin aşık...