Kota mı öldü, Reika mı?
Bir çoğunuzun aklında bu sorunun döndüğünü biliyorum~ ama, bu bölümde başka bir konuya değineceğim.
Sirius'a.
Sirius, kıyametin gerçekleşip insanların harap olacağını, yok olacağını, acı içinde kıvranacağını fark ettiğinde, insanlarınkine benzer duygular hissetmişti.
Öfke. Üzüntü. Endişe. Korku.
Sopdeti, bir nevi annesini, fazlasıyla seviyordu.
Sevdiği tek şey annesiydi aslında. İnsanları, yıldızları, melekleri, şeytanları, cinleri, hayvanları, kısaca Sopdet'in yarattığı hiç bir varlığı sevmiyordu.
Maki ve Rin'in çocukları dünyaya gelinceye kadar.
***
Sopdet yarattığı varlıklara farklı görevler vermişti.
Hepsinden bahsedemem maalesef. Ki bizi ilgilendirmiyorlar da.
Asıl anlatmamız gereken varlıklar, yıldızlar.
Sirius bir yıldızdı. Haliyle, Sopdet en çok yıldızları seviyordu.
Yıldızlar, sevgiye muhtaç varlıklardı. Çok basit bir kelime, değil mi?
Sevgi.
Herkesin sevgiye ihtiyacı vardır aslında.
Herkes, birileri tarafından sevilmek ister. Herkes birilerini sevmek ister ve sever de.
Yıldızlar, sevgiden güç alan varlıklardı. Sevgi, onları yaşatan şeydi.
Tıpkı insanlar gibi.
Ve maalesef yıldızlar, Sopdet'in sevgisi ile yetinemiyordu.
Daha fazlasına ihtiyaçları vardı. Belki de aşka ihtiyaçları vardı.
Bu yüzden, Sopdet insanları yarattı. Ve her yıldızı, bir insana verdi.
Her yıldızın bir sahibi vardı aslında.
Kim bilir. Belki de her bir yıldızı milyonlarca insan sahipleniyordu ama, asıl sahipleri o yıldızı seviyordu.
Yıldızların, insanlardan daha fazla olduğu düşünebilir. Ama aslında, tam tersiydi. Gökyüzünde, karanlık çöktüğünde ortaya çıkan parlak, ışık saçan o beyaz taşların hepsi yıldız mıydı?
Hepsi gerçek yıldız mıydı? Sanmam.
Yıldızlar, gece olduğunda, sahipleri karanlığın içinde kaldığında, ortaya çıkar ve onu aydınlatırdı.
Hepimiz ağlayarak uyumuşuzdur çok kez.
Ve hepimiz, yıldızlara bakarak dinimiz, tanrının adı fark etmeksizin birine dua etmişizdir.
Hatta, küçükken bir yıldız sahipleneneniz bile olmuştur.
İşte, yıldızların asıl görevi buydu.
Kalbi kanayan, gözyaşı akıtan o insanların dertlerini, ama öncesinde kendi sahiplerinin derdini dinlerlerdi.
Yıldızların bir sihri vardı. Pek çok farklı sihirleri vardı ama, ortak noktaları, kendilerine bakan insanların, kalbine ulaşabilirlerdi.
Sahiplerinin kalbine fısıldayabilirlerdi.
Ve eğer, gerçekten, fazlasıyla sevilirlerse, yer yüzüne inerlerdi.
Diğer insanlar, gökyüzündeki o beyaz noktayı görmeye devam ederlerdi. Ama yıldız yer yüzünde dolanırdı.
Kimsenin ruhu duymazdı yer yüzüne indiklerinde.
Bir tek, sahipleri fark edebilirdi yıldızlarının gökyüzünden kaydığını.
Sirius, bir yıldızdı. Ama asla sıradan bir yıldız olmadı.
Bir sahibi olmadı. Asırlar boyunca hiç bir insanın kendini sahiplenmesini istemedi.
Sopdet'de onu yeryüzüne indirmedi. Çünkü Sirius'un gökte görevleri vardı.
Maki ve Rin'in çocukları dünyaya gelene kadar.
Ouzou, Kota ve Ryuuji'nin anne-babaları, yaşları hatta yüzleri bile aynıyken, hayatları, duyguları, düşünceleri, istekleri, hayalleri birbirinden fazlasıyla farklıydı.
Ve bu 3 kardeş, Sirius'un özel olarak ilgisini çekmişti.
Sopdet bunu fark ettiğinde, Sirius'un da diğer yıldızlar gibi, gökten inebilmesine, sahip edinebilmesine, insanlara ulaşabilmesine, sevilebilmesine, kısaca bir yıldız gibi yaşamasına, izin verdi.
Ve Sirius'un da bir sahibi oldu.
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere~
Jenna'yı sevin çünkü o sizi Sirius'un Sopdet'i sevdiğinden daha fazla seviyor~ 💙💙
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Her Şeyin Başladığı Yer / Victory Kickoff
FanfictionHer şey, Kota'nın "Death Game" isimli bir oyunu oynaması ile başladı. Her şey, Ouzou'nun sokakta gördüğü bir kızı takip etmesi ile başladı. Her şey, Ryuuji'nin geceleri konuştuğu yıldızını kaybetmesi ile başladı. Aslında her şey, üç kardeşin aşık...