38

151 19 146
                                    

"Kolumu bırak!"

Kolunda, kolunu sımsıkı tutan eli hırsla çekiştirirken, gücünün nereye gittiğini sorguluyordu. Sanki her haftasonu spora gitmiyormuş gibi kolundaki elden bir türlü kurtulamıyordu. Eline tükürmüş, tırnaklamış, ısırmaya çalışmış, ama hala elinden kurtulamamıştı. Okulun bahçe kapısında güvenliğin olmadığını gören elin sahibi, oraya yönelmiş ve ikisini de okuldan çıkarmıştı. Elin sahibi inatçıydı, bırakmıyordu.

"Bırak dedim! Canımı yakıyorsun!"

O an el biraz gevşedi. Ve kolu elden kurtulmuştu. Bu sefer de omuzlarından tuttu o eller, ve sahibi, kendi bedenine yaklaştırdı tuttuğu omuzları.

"Ben sana ne demiştim? Neden hala yanımdasın! Git başımdan! Salak salak şeyler yapıp ikimize de ceza yedirteceksin!"

Seongwoo, önünde kendisine binbir türlü şey söyleyen bu sevimli varlığın ağzını, her ne kadar tatlı olsa da, bir o kadar da mızıkçı ve baş ağrıtıcı olduğu için, eliyle kapattı. Karşısındaki susmak zorunda kalırken, bir süre süzdü onu, ve içi kıpırdadı. Bu çocuğu olduğundan çok fazla istiyordu. Bedenen mi, ruhsal olarak mı henüz kendisi de bilmiyordu. Ama olucaktı.

Daniel, ağzındaki eli hırsla çekip okula koşmaya başlamıştı. Seongwoo da arkasından olabildiğince hızlı koşuyordu. Boylarındaki birkaç santim fark Daniel'ı ondan kurtaran tek şeydi. Ondan daha büyük adım atıyordu ve bu, şuan büyük bir avantajdı.

Okuldan çok da uzaklaşmadıkları için hemen gelmişti. Hala koşmaya devam ederken okuldaki kilitlenebilecek odaları arıyordu. 'Lanet olsun!' diye geçirdi içinden ve merdivenleri 3'er 3'er çıkarak tuvalete doğru koşmaya başladı. Tuvaletle girdiğinde tüm kabinlere tıkladı ve en sonuncusunun boş olmasıyla oraya girdi ve kilitledi. Klozetin kapağının pis olup olmadığını umursamayıp oturdu ve sessizce soluklanmaya çalıştı.

--

10 dakika geçti, kabindekiler çıkmış, yerine yenileri gelmişti. 15 dakika geçmiş, herkes gitmişti. Ses yoktu. Zil çaldı, ama hala sesi yoktu. 10 dakika geçti hala sesi yoktu.

Daniel, artık gittiğini, veya oradaysa da hemen kapayıp kilitleyeceği bir şekilde kabinin kapısını dışarısı görünecek şekilde açtı. Aynadan kabinlere baktı. Hepsinin kapısı açık, ve hepsi boştu. Kapı gıcırtıyla açıldığında yine olduğu yerden beklemiş, bir şey çıkmadığında yavaşça kabinden çıkmıştı. Bir an durakladı. Neden ondan korkuyordu? Veya korkuyor muydu? Aynadan kendine baktı, gözlerinin içine. Evet korkuyordu. Ama gerek yoktu ki buna. Gerek yoktu ki bu telaşa. Sadece o yanındayken birden tüm gücünü kaybediyordu. Seongwoo ondan asla güçlü olamazdı, asla! Peki ya neden böyleydi? Onu sevdiği ihtimali hiç yoktu kafasında. Çünkü emindi, onu sevmiyordu. Hoşlanmıyordu. Biliyordu. Başka bir şey vardı ama anlamıyordu işte.

Dersi umursamıyordu şu an, sadece aynada kendine bakmakla meşkuldü. Gittikçe yüzü düşüyordu. Önceki özgüveni yok muydu üzerinde? Vardı. Ama ona karşı kullanamıyordu. Düşündü.. Düşündü.. Ve bir karara vardı. Ve o kararın işe yarayacağına dair umut ederek tuvaletten çıktı, sınıfına doğru ilerledi.

--

"Daniel!"

"Efendim Daehwi?"

"Çok mutluyum!"

"Ahah, noldu? Bana anlat da ben de mutlu olayım"

"Jinyoung'la sevgili olduk!"

"NE!?"

"NE!?"

Daniel, bağırarak başını sıradan kaldırınca hoca da dahil herkes ona bakmıştı. Daniel, özür dileyerek lavabo izni aldı ve zaten dersin yarısında gelmiş olduğu halde yine dersten çıktı. Tuvalete gidip elini yüzünü yıkadı. O sırada zilin çaldığını duydu..

Daehwi, kitaplarını toplayıp dolabına yerleştirdi. Daniel'ın garip olduğunun farkındaydı. Ve bu da onu garip hissettiriyordu. Şimdilik sadece susuyordu. Ama tuvaletten gelince kesinlikle ona soracaktı.

Diğer kitaplarını alıp sırasına oturdu ve telefonunu eline aldı. Mesaj vardı. Bildirimlerden mesaja baktı. Jinyoung'tı. 'Arka bahçeye gelir misin?' yazıyordu. Derin bir nefes aldı. Ona soğuk davranıp onu sevmiyormuş gibi hissettirmeliydi. Her zaman ondan uzak duran Jinyoung'ın şimdi böyle davranması garibine kaçıyordu. Saatine baktı. 8 dakikaları vardı. Sınıftan çıkıp arka bahçeye doğru ilerledi.

Gittiğinde kimseler yoktu. Etrafa bakındı, hiç kimse yoktu. Derin bir nefes verip en yakınındaki banka oturdu. Saatine baktı. 7 dakikaları vardı. Biraz bekledi. Bir zaman sonra duyduğu ayak sesleriyle, sesin geldiği yöne bakıyordu. Rüzgardan dolayı saçları havada süzülüyordu. Elleri cebinde ona doğru yürüyordu. Donup kaldı Daehwi. Ve bir ağrı hissetti sol yanında. Jinyoung ona yaklaşmıştı. Elini kalbine götüremezdi. Gözlerini kapadı ve hissetti. Evet, hızlanmıştı. Kendine küfürler saymaya başlarken Jinyoung onun yanına geldiğinde ellerini cebinden çıkardı ve Daehwi'nin yanına oturdu. Daehwi saatine baktı. 5 dakika. 5 dakika sabretmeliydi sadece. Kısa bir zamandı değil mi?

"Benden önce gelmişsin, şaşırdım"

Daehwi sadece kafa salladı. Onu duysa da onun sesinden çok kalbinin sesi geliyordu kulaklarına. Ve oraya takılmıştı. Olmamalıydı. Jinyoung onun sağına oturduğu için şanslıydı. Onu duymayacaktı.

"Klişelere başvurmayacağım, Daehwi.."

Dedi ve durakladı. Sol kolunu Daehwi'nin omzuna attı ve aynı seviyede olmak için biraz daha kaydı bankta.

"Seni çağırmamın nedeni-"

Sözünü kesen şey, kolundan itibaren tüm vücudunu saran titreşimdi. Yüzü kızarırken Daehwi'ye baktı. Daehwi yere bakıyordu. Onunla ilgilenmiyor gibiydi. Ama kalbi.. Şu an Jinyoung'ın kucağına atlamak için can atıyordu. Kendi kalbinin hızı değişirken hala Daehwi'ye bakmaktaydı. Daehwi, yakınından gelen gümbürtülerle ilk Jinyoung'ın göğsüne, sonra yüzüne doğru çevirdi başını. Onun da yüzü kızarmıştı. Olamazdı değil mi? Jinyoung'ın kalbi onun için atıyor olamazdı değil mi? Yanılıyordu. Yanılmak istiyordu. Ama sağ kulağına doğru gelen ve tüm vücudunda hissettiği o şiddetli gümbürtüyü yok saymak imkansızdı.

İkisi de birbirine baktı bir süre. Hatta zil çalana kadar öyle kaldılar. Yaklaşık 4,5 dakika. Onlar için öyle miydi peki bu 4,5 dakika? Onlar için zaman durmuştu. İkisi de o 4,5 dakikada yüzlerindeki her bir dokuyu ezberleyecek kadar derin ve fazla bakmışlardı birbirlerinin yüzüne. İkisinin de kulaklarında birbirlerinin kalplerinin melodileri yankılanıyordu. O 4,5 dakikada o kadar çok şey olmuştu, o kadar çok şey hissetmişlerdi ki..

Zil çaldıktan sonra kendilerine gelebilmişlerdi. Ve ikisi de aynı hızda okula girip, yolları ayrılınca sınıflarına gitmişlerdi. Daehwi, onu gören ve telaşlanan Daniel'ı umursamamıştı bile. Bunu ilk defa yapıyordu. Bu da Daniel'ı daha da endişelendirirken sadece sırasına oturmuş, ve önünde duran kitaplara bakmıştı tüm gün.

Jinyoung da ondan farksızdı. Sınıfa girdiğinde ona selam veren arkadaşını takmamış, kısa bir süre telefonunu alıp 3-5 bir şey yazmış ve telefonunu kapatıp gözlerini sıradaki dağınık kalemlere kilitlemişti..

~~~~~~~

Huh, ne yazdım ben öyle ya?

Offended-JinhwiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin