Neyse ki yarın var. Umutların en sevdiği gün.
Sezai KarakoçGökçe, her zaman böyle mutsuz ve depresif değildi. Babasının çalıştığı fabrikanın dolandırılıp, hapse girmesiyle buhran yaşayan ailesine rağmen, İstanbul'da tek başına güçlü kalmayı başarmıştı. İş bulup para biriktirerek annesine destek olmak için okulunu dondurması gerekmişti ama nihayet mezun olmaya bir senesi kalmıştı ve iki işte birden çalışarak kendine bakmayı başardı.
Gündüzleri ünlü bir Avrupalı giyim markası zincirinin Şişli'de Cevahir Avm'deki mağazasında tezgahtar olarak işe başladı. Okula ait cüzi ücreti olan bir öğrenci yurdunda kaldığı için fazla masrafı yoktu. Geceleri de çalışmak için Taksim'de bir barda iş bulunca tezgahtar maaşının hepsini annesine yollamaya başladı, bardan kazandığını ise kendine harçlık yaptı. Okulunda devam zorunluluğu olmadığı için sadece sınavlara giriyordu, zorunlu stajını da gelecek yıla ertelemişti. Tek sorunu haftada üç gece barda sahneye çıktığı için gece yarısı yurda girememekti. Bu sorunu da, sınıftan en yakın arkadaşı Ebru'nun evine misafir olmakla çözdü.
Ebru diğer ev arkadaşı ile sorun yaşayınca, diğer kızı evden attılar ve Gökçe, Ebru'nun kirasına ortak olarak yurttan ayrıldı, eski püskü ve küçücük 1+1 daireye iki yakın arkadaş sıkışıp, kavgasız gürültüsüz geçindiler. Ebru okula devam etti, Gökçe iki işine birden... İstanbul ne kadar zorlu ve pahalı olsa da azimli öğrenciler için bir part time iş cennetiydi zaten, yeter ki çalışmak iste...
Bir gece, arkasında çalan kendisi gibi üniversite öğrencisi bas gitaristlerinden birinin, müşterilerden biriyle kız kavgası yüzünden sahneye taşan, taşlı sopalı feci kavgasıyla pamuk ipliğine bağlı huzuru kaçtı. 30-40 kişinin feci halde birbirine girdiği kavgada Gökçe bir anda kendini sahneden yere inmiş, dövüşen erkeklerin arasında itilip kakılırken buldu. İstiklal Caddesinde nöbette olan Motorize Polislerinden iki ekip, dört zıpkın gibi genç polis, kavga iyice kızışmışken bara girdi, kalabalığın ortasına tekme tokat dalıp dövüşenleri ayırdı ve Gökçe kavga edenlerin arasında sürüklenmekten kurtulup kendini korkuyla barın çıkışındaki dar sokağa attı.
Yunus polislerinin hızlıca dağıttığı kavgada kaçan kaçtı, kaçamayan yaralı birkaç kişi ve kavgayı başlatan sarhoş müşteri, gitarist ve kavgaya sebep olan Ferda isimli dövmeci kız, gelen diğer polis ekiplerinin aracına bindirilip karakola götürüldü. Gökçe kavganın ortasında kalıp ordan oraya iteklenirken kollarının birkaç yerinde oluşan morlukları fark henüz fark etmemişti. Kavgadan geriye kalan diğer orkestra elemanları ve bar sahibiyle ayaküstü konuşurlarken o geldi.
Ne havalı şeydi! Bardaki otuz kişinin ortasına nerdeyse tepelerine yıldırım gibi çöküp Allah yarattı demeden bam güm girişen yunus polislerinden biriydi.
"Şikayetçi olacak var mı?" diye soran ekip lideriydi.
Bar sahibi içeride kırılan dökülene hayıflanarak
"Mekanı dağıttı itler! Benim zararım nolacak?""Bir şey çıkmaz abi ama merkeze git istiyosan? Bu kellelerden zararını mahkeme yoluyla zor tazmin edersin, git bi uzlaşmayı dene? Hanfendi sen yaralı mısın?"
Gökçe bar sahibinin yanında dikilmiş moraran kollarını ovuşturup duruyordu.
"Hıı" dedi. "Önemli değil, iteklediler sadece.""Şikayetçi ol istiyosan?"
"Yok, uğraşamam."
Genç ve havalı polis, ukala bir tavırla kızı baştan aşağı şöyle bir süzerek güldü.
"Alışıksın galiba?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geç Kalınmış - Tamamlandı
RomanceKeşke denen sözcüğü lügattan söküp alsalar, her hecesiyle ve harfiyle Onun, göğüs kafesine ekseler; keşkeden daha büyük bir pişmanlık kelimesi yeşertirdi içinden... #keşke etiketinde 1. ⭐️