Ve sordular,
- Neresi daha karanlık bu alemin?
Ve ben cevap verdim,
- Sevginin olmadığı her yer.
Farid FarjadGökçe ve Kenan kendilerini sevginin iyileştirici gücüne bırakalı, hayatlarında sorun addettikleri her şey birer birer sorun olmaktan çıkıyordu. Geçtikleri mutsuz zamanlardan sonra ya birbirlerinde yeniden buldukları mutluluk gözlerindeki perdeleri kaldırmıştı; ya aşk, mucizesiyle gelip sihirli bir değnek misali hayatlarına dokunup aksilikleri güzelliklere çevirmişti... Ya da hepsi birden...
İyileştikleri muhakkaktı. 18 yaşından beri kendi seçimlerinin önüne aileleri tarafından setler konulmuş ve -doğrusu bu, senin iyiliğin için, denilerek sürekli önlerine bir şeyler dayatılmıştı. Sonuçta 30 yaşına gelmiş ve gençliklerinin en güzel yıllarında, mutsuz evlilikler ve sonucunda sancılı boşanmalarla örselenmişlerdi. Artık eğriyi doğruyu anlama ve kendi mutluluğunu inşa etme vaktiydi.
İnsan, kendi yaptığı hatalardan kendini çoğu zaman aklayıp affedebilme becerisine sahipti. Öyle olmak zihnin kendilik algısını sağlıklı tutabilmek için kullandığı bir hava yastığıydı belki de... Ancak aile ve diğer insanların verdiği zararı kabullenmek veya affetmek biraz zaman alıyordu. İnsanların kendisine niye zarar verdiğini, buna kendisinin mi, neyin sebep olduğunu önce anlamak gerekiyordu. Sonrasında işe koyulmak ve gerektiği ölçüde mesafe koymak geliyordu.
Ve bazen de, şimdi Gökçe'nin yaptığı gibi yaşanmış herkesi ve her şeyi olduğu yerde bırakıp, acı tatlı tüm anıları birer tecrübe olarak heybesine atıp önüne bakmak yeterliydi, devam etmek için. Devamında mutluluk, bolluk, refah, huzur olup olmayacağını da umursamayacaktı. Zaten garantici düşünmekle iyilikler garanti olmuyordu. Akışına bırakırsan, evren de seni, kendi hayat mekiğinin şoför koltuğuna oturtuyordu. Zihnini kemiren hırslardan, kinden, nefretten ve korkulardan sıyrılmayı başarırsan, işte o zaman tatlı, sevimli mucizeler ılık bir yaz yağmuru gibi üzerine yağıyordu.
...Kenan bir gece, hararetli bir sevişmenin ardından birbirlerine dolanmış, yatakta uzanırlarken Gökçe'ye ansızın,
"Evlenelim!" dedi.Gökçe başını uyukladığı yastıktan kaldırmadan gözlerini araladı, önce şaşkınca baktı, dudakları bir şey söylemek için aralandı, konuşamadı. Kenan onu konuşturmadan yüzüne eğilip öptü kadını. Saçlarını okşayarak fısıldadı,
"Ahh Gökçem bunca yıl ayrı kaldığımıza inanamıyorum. Bayılıyorum sana. Çok aşığım, tapıyorum sana.""Ben de sana aşkım."
"Hemen evlenelim Gökçem?"
Gökçe bu teklifi ciddiye almadı. Yerinden ve zamanından mı, aceleye gerek duymadığından mı bilinmez. Kollarını Kenan'ın boynuna dolayıp sussun diye göğsüne yatırdı. Derin bir nefes aldı,
"Üff Kenan, ne güzel uyuyacaktım beni sinir etme!""Uyuma, uyumayalım? Sabah gidip yıldırım nikahıyla evlenelim."
Gökçe güldü, baktı, bir daha baktı, Kenan gayet kararlı gözüküyordu. Gökçe'nin yüzüne, gözüne usul usul öpücükler kondururken tekrar tekrar fısıldadı,
"Evlen benimle? Evlen? Evlen? Hemen! Yarın!""Yarını beklemeyelim aşkım, bakiyim saat kaç? 01:30! Harika, hadi gidip nöbetçi nikah memuru bulup şu an evlenelim!" diyerek alay etti Gökçe.
Kenan ona güldü fakat alındı. Yüzünü kadının koklamaya doyamadığı saçlarının arasına gömdü, omzuna sıcak bir öpücük kondurdu.
"Ben seni niye 10 yıldır ikna edemiyorum söylesene?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geç Kalınmış - Tamamlandı
Lãng mạnKeşke denen sözcüğü lügattan söküp alsalar, her hecesiyle ve harfiyle Onun, göğüs kafesine ekseler; keşkeden daha büyük bir pişmanlık kelimesi yeşertirdi içinden... #keşke etiketinde 1. ⭐️