11.Bugün

2.6K 351 145
                                    


Kimse benimle oyun oynamıyor diye ağlayan çocuk!
Sen büyü hele, bak ne oyunlar oynayacaklar seninle!
Cemal Süreya

Kemirmekten tırnaklarının kenarında et kalmamıştı ve böylece doğal olarak maniküre ihtiyacı yokmuş gibiydi. Tırnaklarının yanındaki etleri dişleriyle koparıp, kanattığı derilerden geriye kalan yamyamca yüzülmüş koyu pembe, açık yaralar yüzünden parmakuçları sızım sızım sızlıyordu fakat hiçbir açık yarası, yüreğinde kapalı koyu karanlık kadar acıtmıyordu.

Arkadaşının mutfak masasında içtiği tek şekerli Türk kahvesinin telvelerine burnunu kırıştırarak hevessizce baktı ve tabağı fincanın ağzına kapatıp, alışkanlık edindiği üzere elinde hafifçe savurarak şöyle bir daire çizip ters çevirdi. Benim falım fallanmış ya neyse, dedi içinden.

Gülcan bebeğini öğlen uykusuna yatırıp 'Hadi mutfakta rahat rahat kahvemizi içelim' dediğinden beri dördüncü kez kalkıp içeriye bebeğine bakmaya gitmişti. İçeriden gelen pış pışş seslerine bakılırsa miniğin uyumaya ya da annesinin memesini bırakmaya niyeti yok gibiydi.

Gökçe arkadaşıyla biraz sohbet edip açılmak ve bir aylık masum meleğin yanında huzur bulmak ümidiyle gelmişti. Huzur ve çokça melake bulduğu doğruydu. Öyle güzeldi ki can arkadaşının oğlu Ayaz. İnsan baktıkça; hayatın bir yanında, birileri için hazır olan çok ışıklı, müzikli, cennet kokulu, taptatlı ve kadife gibi yumuşacık; yani her haliyle beş duyuyu zapteden mucizelerin hala varolduğuna çok şaşırıyordu.

Mucizelere çok uzak, acılara komşuydu epeydir. Kahkaha atmanın ve yürekten sarılmanın bile nasıl bir şey olduğunu unutmuştu. Şuncacık bebeği gelip görmese, kucağına almasa, öpüp koklayıp bağrına basmasa içindeki çocuğun yitip gittiğini düşünürdü. İçindeki çocuktan örnek vermek yersizdi gerçi Gökçe'nin durumunda. Eğer içinde bir çocuk kaldıysa topukları kıçına vura vura koşup kaçmayıp da ne yapsındı? Belki yüreğindeki sevme kapasitesinden dem vurmalıydı, kalbini canlı tutmakla ilgili son bir savaş verirken...

Tekrar yükselen ıngaa sesiyle kendi kendine gülümsedi. Yaktığı sigarayı küllüğün kenarına bırakıp balkondan içeri koşup o tarifsiz güzelliğe tekrar hayretle bakmakla, durup hıçkırmak arasında kararsız kaldı. Ve hıçkırığı ağır bastı. Bebek ağladıkça Gökçe de içini çekerek sessizce ağladı. Keşkeyle iyi ki arasındaki kıldan köprüde gitti geldi yarım aklı... Parmaklarını yine dişlerine götürdü ama derhal geri çekti, dişleyecek deri kalmamıştı! Kalkıp elini yüzünü yıkadı. Balkondan dışarı sarkıp içerideki oksijen tükenmiş de boğuluyormuş gibi hızlı hızlı nefeslendi.

2yıl önce...
İki defa hamile kalıp ikisinde de düşük yapmıştı. İlkinde yaşadığı hayal kırıklığının büyüklüğünü unutamıyordu. Cüneytle herşey yolundayken isteyerek hamile kalmıştı. Adetinin gecikmesinden ve kan tahlili yaptırıp üç haftalık hamile olduğunu öğrenip karı koca havalara uçup bir sürü pembiş maviş hayallere daldıktan bir hafta sonra Gökçe'nin kanaması başlamıştı. Sebebi bilinmeyen ilk düşükten sonra haftalarca ağlamaktan helak olmuş, kendini zor toparlamış ve tekrar denemek için doktor doktor gezmişti.

Cüneyt gezdikleri doktorların hepsinin 'doğal seçilim, annede hiçbir sorun yok' demesinin üzerine Gökçe'yi teselli edip, 'yine olur üzülme karıcım' demişti. İlkinden dört ay sonra ikinciye hamile kaldı ve bu kez hemen doktor kontrolüne başladılar. Düşük önleyici ilaç tedavisi ve serumlar eşliğinde günaşırı tekrarlanan kan tahliliyle Beta- Hcg değerinin yükselişini takip ettiler. Bu kez gebeliği öğrendiğinin üçüncü günü kanamayla beraber düşük başladı. Hastaneye yatırıldı ve yataktan hiç kalkmadan düşük önleyicisi serumlar takıldı ama nafile. Bebek canlanmadan, kalp atışları dahi oluşmadan henüz bir cenin bile sayılmazken kanamayla kaybetti.

Geç Kalınmış - TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin