32.Zaman

2.4K 328 115
                                    

Bundan sonra 100 yorum gelmeden kitaplara yeni bölüm gelmeyecek. Bezdim vallahi etkileşim yapın demekten. Saçma sapan ve birbirinin kopyası kurgular milyon okunuyor arkadaşlar algoritmada geride kalıyorum, uygulama yeni okurlara göstermiyor, profil yok sayılıyor ve ben gerçekten sıkıldım, yazar arkadaşlarım da aynı dilenciye döndük... Evde kendi kendime yazarım ben etkileşim olmadıktan sonra daha ne diyeyim ki?😢

"Bu gece günceme yazacağım."
"Neyi?"
"Ateşten eli yanan çocuğun ateşi sevdiğini"
Oscar Wilde

Gökçe, okuldaki birkaç veli sorununu, müdürü Tarık Hoca'nın ve okul aile birliği başkanı olan velinin yardımıyla, Deniz'in eski arkadaş grubundan sosyetik dedikoducu kadınların ağzının payını vererek şimdilik kapatmış görünüyordu. Müzik kursu açmıştı ve tüm vaktini öğrencileriyle dolu dolu geçirmek Gökçe'ye en iyi gelen şeydi.

Kenan'a daha önce bahsettiği gibi babasını tedavi ettirmek için Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine yatırmayı denemişlerdi fakat Gökçe'nin annesi, İstanbul'da akrabalarında kalmakta zorlanmıştı ve bu hastanede uzun soluklu yatış imkanı bulunmuyordu. Zaten ablası Ezgi ısrarla Almanya'ya çağırıyordu. Böylece babasını tedavi için Almanya'da özel bir kliniğe yatırmışlardı, Ezgi'nin Münih'te bulduğu klinik çok iyiydi ve bir daha geri dönüşü olmayacaktı. Ölene dek orda bakılacaktı.

Ezgi de kendisine dükkan açmıştı ve annesinin yanına gelip kendisi işteyken çocuklarına bakmasını istiyordu. Tüm aile için en iyi karar buydu ve Gökçe birkaç gün izin alıp haftasonuyla iznini birleştirerek anne babasını Almanya'ya, ablasına teslim etmeye gitmişti.
Döndüğünde ise hem hastalığı ilerlemiş olan babasının hem hayatı heran tehlikede olan annesinin artık emniyette oluşundan içi rahatlamıştı, hem de yalnızlıkla büsbütün yüzleşmesi gerekmişti. Artık Tekirdağ'da yani doğup büyüdüğü şehirde bile kimsesi kalmamıştı.

Kenan, o Almanyadan döndüğünde kendisini ziyarete gelince Gökçe adama sıkıca sarılıp kollarında saatlerce hıçkıra hıçkıra ağlamıştı. O kadar çok ağladı ve Kenan'ın ellerine, kollarına, boynuna sarılıp defalarca,
"İyi ki varsın, iyi ki yeniden buldum seni, sen olmasaydın napardım! Teşekkür ederim!" demişti ki, Kenan da dayanamayıp onunla beraber göz yaşı döktü.

Gökçe hayatının en büyük badirelerinin köşeli virajlarından, çok sert dönüşler yapıp en az hasarla kurtulduğuna sevinsin mi; kaybettiklerine üzülsün mü, yeni bulduklarına tutunup umursamaz biriymiş gibi önüne mi baksın, bilemedi. İşiyle ve öğrencileriyle vaktini doldurup hayatını yeniden yoluna koymaya çalışıyordu. Başarıyor gibiydi. Hayat bazen insanı kalabalıklar içinde yalnız bırakıp sorunları bir çığ gibi büyütüp insana tek başına üstesinden gelemeyeceği kadar zalim davranıyordu. Böyle bir hayatta kimseden yardım almamaya direnmek yersiz hatta hadsizceydi. Kimse sabır taşı değildi. Çatlamak hatta kırılıp paramparça olmaya rağmen yeni gülüşlerle sıvanmak ve ayakta kalmaya devam etmek de şanssızlığın şanındandı.

Gökçe'nin iyileşme sürecinde en büyük destekçisi Kenan ve Gülcandı. Gökçe'yi yalnız bırakmamaya, sürekli arayıp halini sormaya ilgilenmeye çalışıyorlardı. Lise dostları olarak yıllar sonra yeniden kenetlenmiş, birinin vakti olmasa diğerine pas atarak, vaktinde kalbindeki yarasını görmeyip uzaklara savrulan ve o yaban ellerde binbir türlü yaralarla perişan olan Gökçe'yi el birliğiyle iyileştirmeye çalışıyorlardı. Bu süreçte Gökçe'yi okul, kurslar ve okulda samimi olduğu tek arkadaşı Feyza da çok desteklemişti.

Kendisi gibi sorunlu bir evlilikten ve evlendikten sonra eşcinsel olduğu anlaşılan yalancı kocadan kurtulup kendine yalnız bir hayat kuran Feyza, dobra karakteri ve dimdik duruşu ile etrafında pek sevilmese de Gökçe'ye ilaç gibi gelmişti. Çok iyi anlaşıyor ve kuru kalabalıktan ibaret bir ortamda birbirlerine tek ses olarak yetiyorlardı.

Geç Kalınmış - TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin