Güzel kelimeler söyleyin ki güzel ihtimaller uyansın. İnsanın kaderine müdahalesi buradadır.
MevlanaKendini Gökçe'nin kapısında buldu. Korka korka gidip kapıyı çaldı. Kapı açılmadı. Arabasında oturup kafası allak bullak halde bekledi, gidip komaya girene kadar içmeyi düşünürken Gökçe'nin sokağın başında ellerinde market poşetleriyle yürüyerek eve geldiğini gördü. İçinden sanki kanat tozunda umut zerrecikleri serperek bir beyaz güvercin havalandı...
Arabadan inip efkarla ve tuhaf bir neşeyle kadının alelade güzelliğini seyretti. Deliriyor olduğuna emindi. Gökçe üstünde dümdüz gri bir penye tişört ve eşofman kumaşından kapri pantolon ile makyajsız, saçları tek belik örülü günlük haliyle bile Kenan'a göre ışık saçıyordu.
Gökçe de yaklaşıp adamın tuhaf bakışlarını görünce bir sıkıntısı olduğunu anladı. Karşısına dikilip gözlerine bakınca yutkundu. Her ne olduysa Kenan hiç iyi görünmüyordu, ağlamış ve kapısına gelmişti. Son karşılaşmalarının üzerinden henüz beş gün geçmişti ve Gökçe de kendini daha yeni yeni toparlayabilmişti.
"İyi misin?" diyebildi.
"Değilim."
Gökçe bakışlarını yere eğip düşündü, dudaklarını kemirdi.
"Gel... Çay koymuştum markete gitmeden." deyip bahçeye girdi.Kenan gülümseyerek peşinden gitti. İçinden karmakarışık cümleler halinde özürler, şükürler, keşkeler birbirine karıştı.
Eski evin küçük salonuna geçip tekli koltuklardan birine huzursuzca ilişti. Gökçe, poşetlerin içinden buzdolabına kaldırılacakları seçip yerleştirdi. Kalanlarını poşetler içinde bir köşede bıraktı ve iki çay koydu.
"Şeker?" diye sordu.
"Yok."
Gökçe çayları alıp salona gitti. Kenan sağ ol diye mırıldandı.
Gökçe karşısına oturdu.
"Kimseye bir şey olmadı dimi Kenan?""Yok... Öyle değil... Bana oldu... Çok kötü şeyler oldu. Anlatamam. Anlatırım da! Şimdi değil... Bugün değil... Gökçe azıcık susup otursam şuracıkta olur mu?"
'Yüzüne baksam, çayını içsem, havanı koklasam...' diye iç geçirdi.
Gökçe ağır ağır başını salladı. Adama en azından kadarını borçluydu. Her şey mahvolmadan önce çok yakın arkadaş, sırdaş, dosttular ve insan bazen eski bir dostun yanında öylece susmak isterdi. İçi ezilerek baktı, bakmaya dayanamadı, bakışlarını kaçırdı. Aklı lise anılarına gitti.
Nasıl bu kadar değişmişti her şey? Dalgacı, umursamaz, komik, serseri Kenan nasıl bu hale gelebilmişti? Berbat görünüyordu ve ölesiye suskundu. Tanıdığı Kenan Kılıç'a hiç benzemiyordu. Zaman hangisine daha acımasız davranmıştı? En başından birlikte olsalar her şey daha mı güzel olurdu? İkinci bir şansları var mıydı? İkinci şans, şans mıydı yoksa teselli mi? Gökçe göğüs kafesinde çırpınan kalbinin sesi dışarıdan duyulacak diye endişe ederek sessizce oturup bekledi.
Kenan konuşmadan iki çay içti. Omzuları düşmüş başı önünde gözleri yerdeydi. Gökçe'nin son sözlerinden sonra konuşacak gücü yoktu. Yine de iyi gelmişti Gökçe'yi görmek. Kendini yok etmemek için bir teselli ya da umut olabiliyordu kadının varlığı. Belki de günün birinde ona kavuşmak için duyduğu küçücük bir umut olduğunu bilmek, o gün kendisini vurmasının önüne geçen tek şeydi.
Kenan yarım saat sonra kalktı.
"Teşekkür ederim. Seninle susmak bile... Neyse... Çay iyi geldi! Sağ ol."Gökçe başını salladı, bakışlarını Kenan'ın delici bakışlarından halıya çevirdi. Dudaklarını birbirine bastırıp içinde çağlayan olan cümlelerini mühürledi.
Kenan'ı kapıya kadar geçirdi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geç Kalınmış - Tamamlandı
Roman d'amourKeşke denen sözcüğü lügattan söküp alsalar, her hecesiyle ve harfiyle Onun, göğüs kafesine ekseler; keşkeden daha büyük bir pişmanlık kelimesi yeşertirdi içinden... #keşke etiketinde 1. ⭐️