Merhaba! ✨
« 3.Bölüm × Çaresizlik »
Eylül elini koluma koyarak beni içerideki odalarımıza doğru yönlendirdi. "Seni asla yalnız bırakmam, saçmalama. Peki, beraber gidiyoruz. Hemen hazırlanalım, market zaten uzakta, anca gideriz." Başımı sallayarak onu onayladım. Elimizden gelen tüm önlemleri alacaktık. Virüs bulaşsa bile, en azından gençtik. Virüsten ölmesek bile illa ölecek bir şeyler bulurduk bu devirde.
Saçlarımı topladım, kıyafetlerimi değiştirdim ve maskeyle eldiveni taktım. Eylül önünde cam olan garip başlıklardan takmıştı. Onu ne zaman aldığından bile haberim yoktu.
Anahtarı alarak kapının önüne geldiğimde içeri doğru bağırdım. "Hadi! Yirmi dakika daha geçti. Geriye otuz dakikamız kaldı Eylül. Podyuma çıkmıyoruz, erzak almaya çıkıyoruz." Koşarak odasından çıkıp yanıma geldi. "Tamam be, geldik işte. Felaket tellalı gibi başımda..." Ayakkabısını önüne atıp kendi ayakkabımı giymeye başladım.
Ardından asansöre basıp gelmesini beklerken o sırada da Eylül ayakkabısını giyip kapıyı kapatmıştı.
Asansör her katta durup, yoğunluk yarattığı için bir süre beklemiştik. Gelen asansörde dolu olduğu için en sonunda asansör işinden vazgeçip merdivenlere yönelmiştim. İnsanlar kendini sokağa atmıştı resmen. Asansöre bile binememiştik bu yüzden. Altı katı hızlı adımlarla inerken dinlenmeye zaman bırakmadım. Uzun zamandır hareketsizlikten uyuşan bacaklarım bir şok yaşamıştı.
"Arkada kalıyorsun, hadi! Bir kat kaldı." Hızlı adımlarla merdiveni bitirip dışarı çıktığımda Eylül'de arkamdan çıkmıştı.
Odamın camından baktığım gökyüzüne uzun zaman sonra dışarıdan bakıyordum. Tenime doğrudan temas eden rüzgâr, bana garip hissettirmişti. Oysa bir zamanlar çok sıradandı.
Yolda ilerlerken, gerginlikle etrafı kolaçan ettim.
Merdivenleri inerken ve asansörü beklerken, on dakika gitmişti.
Geriye yirmi dakikamız kaldı.
Market bana hiç bu kadar uzak gelmemişti. Evet, yakın değildi. Ama asla uzakta demezdim, bugüne kadar. Koşar adımlarla sokaklarda ilerledikçe kaybettiğimiz dakikalar beni daha fazla geriyordu. Saniyesi geçtiği anda öldürürler miydi acaba? Hayır, o kadar geç kalmazdık. Saçmalıyordum, market görünmüştü bile. İhtiyaçlarımızı alacak, güvenle eve geri dönecektik.
Sokaklar kalabalıktı, herkes bunu yapmak istiyordu fakat herkes bir şey yapmak isterse sonuçta kimse hiçbir şey yapamazdı.
"Millet sıraya girmiş..." dedi Eylül, ilerdeki bakkalın önündeki sigara kuyruğunu göstererek. Yüzümü buruşturdum, insanlar ciddi miydi gerçekten? Şu anda düşündükleri şey sigara mıydı? Umarım herkes sigara için falan sıraya girecek kadar aptaldır da market bize kalır diye düşünmedim değil. Virüsten kaçıp, sigarayla ölmekte onların tercihiydi sonuçta.
Hızlı adımlarla ilerlemeye devam ederken bir yandan bileğimdeki ince kayışlı saatimi kontrol ediyordum. Zaman geçiyordu, yeterince hızlı değildik. "Zamanımız azalıyor, koşalım." Gözlerini irice açarak bana baktı. "Ne?" Yüzüne bile bakmadan adımlarımı hızlandırdım. "Duydun. Koşmamız lazım." fakat o arkamda kalıyordu, ben önden önden koşar adımlarla ilerliyordum. Neyi vardı bu kızın? Ölmek mi istiyordu?
Eylül kaşlarını çatarak hayatının en rezil şeyiyle karşı karşıyaymış gibi baktı. "Bu yaştan sonra beni at gibi koşturacak mısın yani? Bu günleri de mi görecektim. Ben hiç koşmam. Benimde bir havam var nihayetinde." Kendini seksen yaşında teyzeye çevirmesine gözlerimi devirdim. Aynı anda kendini havalı sayışı ayrı olaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İTAAT (+18)
FantasíaEllerimi göğüslerimin üzerine kapamak, bacaklarımı birbirine geçercesine bastırmak ve kendimi tüm bunlardan sakınmak istiyordum. En çokta ondan... Bir tür bela gibiydi, vebaldi sanki. "Lütfen, lütfen beni rahat bırak." Beni yönetme düşüncesi bile...