Merhaba✨
« 4.Bölüm (Part 1) × Sessiz Ol »
Bağırışımla insanların bakışları kısa bir anlığına bana döndü. Diğer insanlar sakindi, evleri yakın olmalıydı. Geçen her saniye insanlar marketi boşaltıyordu.
"Bitti, her şey bitti." diye mırıldandım. Omuzlarım düşmüş, umutsuzlukla tüm çabam sona ermişti. Biz, her türlü sokakta kalacaktık. Tüm çabalarımız boşaydı, işin kötü yanı, başımıza ne geleceği bile belli değildi.
"Meva!" duyduğum sesle hızla başımı kaldırarak sesin geldiği yöne baktım. "Eylül!" Elinde poşetlerle bana doğru geliyordu. "Allah kahretsin neredeydin sen?"
"Durma, kasaya. Hala yetişebiliriz!" Hızla başımı sallayarak titreyen ellerimle eşyaları daha sıkı kavradım. Eylül'ün bana verdiği cesaretle bulunduğum kasadan ayrılarak farklı bir sıraya girdim. Kasiyerler hızla yiyecekleri kasadan geçirirken marketin eski kalabalığından yeller esiyordu.
Eylül'de benimle birlikte sırada yanıma geldiğinde göğsü aldığı nefeslerle şişip iniyordu.
"Neredeydin, ne kadar korktuğumdan haberin var mı senin?" dedim korkumu dillendirerek. Az önce korkudan ne yapacağımı şaşırmıştım, hala şoku atlattığım söylenemezdi.
Eylül, çakmak çakmak olmuş gözlerini bana çevirdi. "Bir sorunla karşılaştım. Oldukça korkunç bir sorundu. Bunları sonra konuşalım tamam mı? Şimdi sağ salim eve gitmek istiyorum. Umutsuz olma, koşarsak yetişebileceğimizi biliyorsun." Doğrusu bilmiyordum. Son zamanlarda hiçbir şey olası ve tahmin edilebilir ilerlemiyordu.
Şu anki korku bile çok yabancıydı. 2024 yılındaydık, eskiden insanların bu yıllarda robotların sokaklarda gezeceğini düşündüğü yıllar yani. Halbuki ne dünya o kadar gelişti ne de biz eskisi kadar mutlu olabildik. Eskiye duyduğumuz özlem her geçen gün artıyordu. 2000'lerin başını çok özlüyordum. Dün bugünümüzden daha iyiydi ve yarın bugünden daha kötü olacaktı.
Aniden gelen yasaklar, tehditler derken mantıklı düşünemiyordum. Düşmeye fırsatım bile olmamıştı.
"Eşyaları bırakıp gidelim, yetişemeyeceğiz. Hemen şu anda gitsek bile yetişemeyebiliriz."
"Hayır, yetişeceğiz. Boşuna çıkmadık biz evden. Suyu at, ağırlık yapar bize. Cidden, neden su aldın sen, hiç yoksa çeşmeden içerdik?" Elimdeki şişeyi rasgele raflardan birine bıraktım. Hakikaten aklım yerinde miydi benim? "Aklım yerinde mi benim şu anda? Lazım olur diye düşündüm." Birkaç saniye duraksayıp evlerine dönen insanalar baktım. Biz neden hala buradaydık?
Sertçe yutkunarak gergince "Gidelim Eylül, aldıklarımızın öldükten sonra bize hiçbir faydası olmaz." dedim.
Eylül cevap vermeden bir adam yüksek sesle bağırdı. "Marketi yavaş yavaş boşaltalım! Sırada olmayanlar dışarı çıksın!"
Önümüzdeki kadın eşyalarını alıp çıktığında sıra bize gelmişti. "Bak, sıra bize geldi. Aldıklarımızı koyup gidelim buradan. Zaten sıra bize gelmiş, şu anda gitsek bile evde yiyeceğimiz olmaz. Acele edersek, başarabiliriz." Çaresizce ona uydum. Hızla aldıklarımızı kasaya koyduk.
Altı dakika kaldı.
Hiç şansımız yoktu. Hiçbir şey söylemedim, sadece öleceğimi düşünmeye başladım. Aldıklarımızı poşete koyarken titreyen ellerim birbirine dolanıyordu. Evet, geç kalacaktık bu kesindi. Lakin kimseye görünmeden eve ulaşma şansımız vardı. Tutunduğum tek umudum buydu.
Ben tüm poşetleri alırken Eylül ücreti ödedi. Virüs getirisiyle ekonomi de epey zarar görmüştü. Öyle ki aldığımız üç beş şeye dört yüzlük, beş yüzlük para ödüyorduk. Kasadan ayrılmamızla beraber koşar adımlarla marketten çıktık. Buraya girerken gördüğümüz kalabalık artık yoktu.
Elimdeki poşetlerin yarsını kendine aldıktan sonra Eylül "Koş." diye seslendi. Elimizdeki poşetlerin ağrılıyla zar zor koşmaya başladık. "Yetişeceğiz, Meva. Umutsuzluğa kapılıp susma böyle. Hiçbir şey olmayacak. Gerçekten bizi öldürecek değiller ya?"
Ne yapacaklarının garantisi yoktu. Asıl şüphe adaletin bu kadar geri planda kalıp suçluların ön planda olmasıydı. Git gide mafya ülkesine dönüyorduk.
Onu onayladım. "Biz ölmeyeceğiz, öldürmeyecekler." Fakat buna inanamadım.
Bacaklarımı yırtılacak kadar büyük adımlarla açıyor, aynı zamanda sürekli adımlarımı yenileyerek hızlanmaya çalışıyordum. Kollarım kopmak üzereydi, parmaklarıma baskı yapan poşet artık bir bıçak görevi görüyordu.
Kolumu kaldırıp saate bakmayacak kadar yorgundum. Gerçi şu andan sonra saatinde pek önemi kalmamıştı. Her türlü bitmiştik biz.
Yolun nerdeyse yarısını koşarak geldiğimizde artık sokaklarda kimse yoktu. Nefes nefese kalmaktan konuşmaya bile zaman bulamaz haldeydik.
Boğazımın yandığını ve karnımda ufak bir ağrının sızlandığını hissediyordum. Bacaklarım nerdeyse beni taşıyamayacak haldeydiler. Zaten uzun zamandır evde oturmaktan hareketsizdik, birde böylesine aniden koşmak, fazlasıyla acı vericiydi.
Bizim adım seslerimiz dışında bir ses duydum. Ben çok üzerinde durmamış, hatta yanlış duyduğumu düşünüyordum ki yaklaşan adım sesleri tüm çıplaklığıyla önüme çıktı. Anında adımlarımız kesilirken Eylül beni hızla çöp konteynerinin arkasına çekmişti. "Sessiz ol." dedi, ben daha ne olduğunu dahi anlayamamıştım.
× bölüm sonu ×
❤️❤️
Instagram: lefazen
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İTAAT (+18)
FantasíaEllerimi göğüslerimin üzerine kapamak, bacaklarımı birbirine geçercesine bastırmak ve kendimi tüm bunlardan sakınmak istiyordum. En çokta ondan... Bir tür bela gibiydi, vebaldi sanki. "Lütfen, lütfen beni rahat bırak." Beni yönetme düşüncesi bile...