Merhaba bebeğimler 💫
Özlediniz mi beni? Bende sizi çok özledim.
Yksye 6 ay kaldı. Hiç mutlu değilim... Siz bir an önce sınav bitsin ve ben kitaplara geri döneyim istiyorsunuz ama lütfen dualarımıza dikkat edelim çünkü benim konular bitmiyooorrr. Yazar bir an önce sınava girsin duasından yazar mezuna kalmasın duasına yönelelim lütfen 🙏🏻
Geçen bölüm yorumların çok düştüğünü fark ettim. Bu bir miktar kalbimi kırdı.
« 13.Bölüm × Piramit »
Hayatımda daha önce hiç bu kadar korkmamıştım. Yanımda doğa üstü bir adam var, ben ise en az onun kadar doğa üstü olduğumu biliyorum. Açıklamalar yok, nedenler yok, bildiğim hiçbir şey yok. Felaketin bu adam olduğu dışında. Neden diye düşündüm. Her şey bir yana, neden böyle bir virüsü yaratmıştı? Üstelik bu virüsle yetinmemiş, covid 20'yi de elde etmişti. Nasıl... Bilim insanı gibi değildi, bilim konusunda anlaşabilirdik belki ama insan olduğu konusunda anlaşamazdık.
Elini parmaklarım arasından kaydırarak elimi sıkıca kavradığında birkaç saniye boyunca kulaklarımda yankılanan kalp atış seslerimle baş başa kaldım. Uçmaya çalışan bir kuşun kanat çırpışı kadar hızlı, aceleci, panikli ve toydu kalbimin sesi. Kalbime uzanan kulağımı sağır etmeyi bilmekten başka şansım yoktu.
Onunla gitmek zorundaydım. Eylül ile kaldığım her an onunda başını belaya sokacaktım. Üstelik hayatım boyunca kargalara yüklediğim anlamın tesadüf olmadığını söyleyen biri vardı karşımda. Benim gördüklerimi gören, beni anlayan... Her ne kadar ondan hoşlanmasam da kendimle ilgili gizemi çözmeye ihtiyacım vardı.
Bana bak, beni iyi izle. Gözlerime kanatlanan karanlık, gözümü karartıyor, yalnızca o karanlığı görüyorum. Ama bunlar yalnızca benim gözlerim, dünya bu değil. Gözler değişiyor, renkler değişiyor. Bana kalan karanlık oluyor. Benim doğam bu değildi, insanlar ve yapaylıklarına zorlandım.
Buraya girerken kırdığı kapıya doğru yürüdük. Evin dört bir tarafı siyah tüyler, pençe izleri ve dağınıklık halindeyken öylece yürüdüm. Asla kabul etmezdim ama içimdeki merak gitmemi söylüyordu. Gizliden gizliye gitmeyi istiyordum. Kafamdaki soru işaretlerinin aydınlığa ulaşmasından başka bir şey düşünmüyordum. "Seni, senin gibilerin olduğu bir yere götüreceğim."
Birkaç adım önümde yürürken çocuk gibi elimden tutarak beni ilerletiyordu. Apartmandan çıkıp asansörün önüne geldiğimizde "Benim gibilerin olduğu yerde, senin gibilerde var mı bari?" dedim.
"Benim gibiler yok, ben varım. Ve ben, senin gibiler tarafından lanetlenen güç oluyorum." Megalomanlığın haklı olduğu ana hiç denk geldiniz mi? Bu adam bazen denk geldiğimi düşünmeme sebep oluyordu. "Yarattığını iddia ettiğin virüs yüzünden Dünya kırılıyor. Lanetlenmen çokta garip olmasa gerek." Sözlerimi bitirmeden gelen asansöre binmiştik. Devran zemin kata basarak asansörün kapılarını kapatma tuşuna bastı. Ben hala elimi tutan elime bakıyordum. Niye tutuyordu şimdi? Niye yani? Ben o avucunun sıcaklığını hissedip kalp atışlarımla cebelleşmek zorunda mıydım?
"Her şey sandığından çok daha büyük, Meva. Bugün, o büyük resmi uzaktan dahi olsa göreceksin." Gergince dudaklımı kemirirken asansörün katları gösteren ekranına bakarak konuştum. "Nereye gideceğiz?"
"Habitat'a. Ama ondan önce gitmen gereken bir yer var." dedi. Kaşlarımı anlamayarak çatarken gözlerimi ona çevirdiğimde bana bakan kehribarlarıyla göz göze gelmiştim. "Ne?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İTAAT (+18)
FantasyEllerimi göğüslerimin üzerine kapamak, bacaklarımı birbirine geçercesine bastırmak ve kendimi tüm bunlardan sakınmak istiyordum. En çokta ondan... Bir tür bela gibiydi, vebaldi sanki. "Lütfen, lütfen beni rahat bırak." Beni yönetme düşüncesi bile...