« 5.Bölüm × Buraya Gel »

70.7K 2.4K 1K
                                    

Merhaba

Güzel okumalar...



« 5.Bölüm × Buraya Gel »

Dudaklarım arasından kopan çığlığı saklayamadım, saklamaya da çalışmadım. Şokla göğsünden vurularak yere düşen adama bakıyordum. Bebeği... bebeği vardı! Ölmüştü! Ölmüş müydü? Ölecekti.

Gözlerim önünde, gözünü bile kırpmadan birini öldürmüştü. Üstelik adam bebeği olduğunu söylemişti. Ona bu kadar acımasız olan biri, bize hiç merhamet etmezdi.

"Tanıştığıma memnun oldum." Dudakları ölümden haber verdi, bana gülümsedi.

Elini zarif bir beyefendi gibi bana uzattı. "Buraya gel, Pandora." Bana neden Pandora deyip durduğunu anlamıyordum, tamamen bu adamı anlamıyordum. Deli gibi korkuyor, başıma geleceklerden kaçacak yer arıyordum.

Şokla hızlanan kalp atışlarım kulaklarımda yankılanıyordu.

"Hadi ama... sana söylüyorum." diye kendini tekrar etti. Ben yerimden kıpırdamayıp kirpiklerimin arasından korkuyla ona bakmaya devam edince yüzündeki gülümsemeyi aniden kesti. "Ah, benim gelmemi mi istersin yoksa?" başımı olumsuz anlamda salladım.

"Değil mi? Değil mi? İstemezsin." gözleri çevreme konan kargalara kaydı. Dudakları tekrar kıvrıldı. O kıvrım gerçekleşir gerçekleşmez karnıma bir bıçak saplandı sanki. Ardından başımın içinde dayanılmaz bir ağrı hissettim.

Buraya gel, Pandora dedi kafamın içindeki sesi. O an şoktan zihnimin yaşattığı bir yanılsama olduğunu düşündüm. Korkuyla ona bakarken kaçacak yerim olmadığının farkındalığıyla titreyen bacaklarımın üzerinde doğruldum. Dizlerim titriyor, her adımımım sağlıksızca asfaltı buluyordu.

"İşte böyle." hala havada duran elini tutmam için uzattığında korkuyla ona baktım.

Elimi tut. Kaşlarımı çattım. Bu da neydi böyle? İkinci kez bunu duymak ilkinden daha ürkütücüydü. Zihnimde onun sesini duyuyordum. Kabul edemedim, yanılsama olduğuna inanmaktan başka çarem yoktu.

Eylül'ün sesi çıkmıyordu. Kimsenin sesi çıkmıyordu. Sadece o ve ben vardık sanki.

Titreyen elim benden bağımsız avuçlarına kaydı. Beni beraberinde adamın yanına götürdüğünde artık sessizce ağlamaya başlamıştım. Dilim lal olmuş, sesim çıkmıyordu.

Bana ne yapacaktı? Beni de o adam gibi öldürürse en azından Eylül'ün kurtulması için dua ettim. Her şey buraya kadardı, dünyanın sonuna yaklaşamadan benim sonum gelmişti.

Adamı görmemek için gözlerimi sıkıca yumdum. Sadece onun yönlendirmesiyle yürüyordum. Beni durdurdu. Elimi bıraktı ve tam arkamda durdu. Nefesi doğrudan boynuma vururken "Gözlerini aç." diye emretti. Başımı olumsuz anlamda salladım, yapamazdım.

"Sana gözlerini aç dedim." Rüzgârın yüzüme ittiği siyah saçlarım rüzgârın yön değiştirmesiyle arkaya doğru gelmişti. Artık yüzüm tüm açıklığıyla ortadaydı. Nefesi tenimi yaktı. Sırtımda göğsünü hissettim. Boyu o kadar uzundu ki normalde uzun boylu bir kız olmama rağmen yanında kısaydım. Çenesi tam başımın üstüne geliyordu. Üzerime doğru eğildi, sırtımda baskısını sürdüren göğsü heybetlendi.

Dudaklarını kulağıma sürterek fısıldadı. "Gözlerini aç ve adama bak."

Zihnimde fısıltılar yükseldi. Gözlerini aç, gözlerini aç, gözlerini aç, gözlerini aç, gözlerini aç. Başımda büyük bir ağrı vardı. Zihnimde yankılanan fısıltısı titreyen göz kapaklarımı aralamamla son buldu.

Gökyüzünde, bizim başımızda dönüp duran karganın sesi yankılandı.

Dudaklarını çekmedi, elini belimden uzatarak karnımın biraz üzerine getirdi. Yakınlığının verdiği hisle titredim. Kalp atışlarım ağzımda atıyordu.

Elini sertçe tenime bastırarak beni kendine çektiğinde vücudunun tüm kıvrımlarını vücudumda hissettim. Nefes almak zorlaştı, gözlerim doldu, doluyken irice açıldı. Göğsüm aldığım hızlı nefeslerle körük gibi kalık iniyordu. Deli gibi kaçmak isterken ayaklarım eriyerek yere yapışmış gibiydi.

Bu kez boğukça konuştu. "Aferin. Şimdi adama bak."

Titreyen alt dudağımı dişlerimin arasına sıkıştırarak ellerimi sıkı sıkı yumruklar haline getirdim. Tüm gücümü toplamaya çalışırken bile korkaklığım her halimden belliydi. Deli gibi korkuyordum.

Kaçığın tekinin ellerine düşmüştüm, yarınımın hiçbir garantisi yoktu.

Gözlerimi yere doğru indirmeye başladım. Göreceğim cesede kendimi hazırlarken bana bakan, canlı kanlı bir adam beklemiyordum.

Az önce öldüğünü düşündüğüm en az benim kadar canlıydı.

Gözlerimi kırpıştırdım, hala nefesini boynumda hissettiğim Devran, halimden oldukça eğleniyor olmalıydı. Kimse konuşmadı, hiç kimse hiçbir şey açıklamadı. Ben defalarca kez aynı adamı kontrol ettim. Diğer maskeli adamlarsa öylece bana bakıyordu.

"Ne?" dedim şokla. "Ne? Bu, bu nasıl olur?" Adam bana umursamazca bakmaya devam etti. Az önce bebeğinden bahseden o değilmiş gibi.

Başımı çevirerek Devran'a dönmeye çalıştım. "Nesiniz siz? Siz... siz ne yapıyorsunuz?" yüzlerimiz oldukça yakınken bakışları kısa bir an dudaklarıma kaydı. Anında başımı çevirerek kollarından kurtulmaya çalıştım. İzin vermeyerek beni daha fazla kendine çekti.

İstemsizce düşünüyorum, bu adamlar bizden ne istiyordu? Son zamanlarda artan taciz oranları aklıma geliyordu. Nasıl bu ihtimali düşünmezdim? Git gide kirlenen toplum ve kendini kaybeden Dünya'nın haline bakıp ne bekleyebilirdim?

Arkamızdan gelen bağırtılar adım seslerine eşlik etti, başımı çevirerek o tarafa baktığımda Eylül'ü de yakaladıklarını fark ettim.

"Yelek deniyor buna. Ateş edildiğinde kişi hayatta kalabiliyor." Bunları az önce öldüğünü sandığım adam söylemişti. O an yere ve adamın göğsüne baktım. Kan yoktu.

Onun öldüğünü düşündüğümde yaşadığım şoktan ona bakamamıştım bile. Beynim orada bir ceset olduğundan o kadar emindi ki sorgulamamıştı.

Devran'ın sırtımdaki göğsü hareketlendi, gülmeye başladı. "Gerçekten sizi fark etmediğimizi mi sandın? Resul benim adamım. Size minik bir tiyatro oynayalım dedik."

Korkuyla öfke arasında kaldığım dakikalarda sesimi çıkmadı. Bağırsam, konuşsam, koşsam; ne yapsam da hiçbir şeyi değiştiremeyecektim.

"Öyle değil mi Resul?" demesiyle tıpkı bir ateş gibi parlak gözleri Resul'ü buldu.

Adam kekeleyerek cevap vermişti. "E-Evet." Gözlerim hala onu bir ölü gibi görüyordu. Az önce ölüp, şimdi tekrar dirilmişe benziyordu.

Arkamızdan gelen adım sesleri çok geçmeden yanımıza ulaşmıştı. Farklı bir adam, kolundan tuttuğu Eylül'ü tam yanımıza getirmişti. Arkadan gelen diğer adamsa elinde poşetlerimizi tutuyordu.

"Bu tiyatronun bir çeşit fragman olduğunu düşünebiliriz. Sokağa çıkma yasağına uymayıp dışarı çıkarsak başımıza ne gelir?" bana baktı.

"Ne gelirmiş?" duraksadı. "Hatta şöyle sorayım. Ne gelecek, Pandora?"


× bölüm sonu ×


Ne gelecek? :)

Instagram: lefazen

İTAAT (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin