Kim Taehyung gideli, yada beni terk edeli desek daha doğru olur, yaklaşık üç ay kadar oldu. Koskocaman üç ay, yalnızca takvimler de atan yapraklar, gündüz ve gece, mevsim sonbahar kalbim de sızısı hala aynı. Bir gün bile eksilmedi acısı, sızısı aynı.
Özlemi her gün daha da katlanıp dayanılmaz hal almaya başladı. Ciğerim sökülüyor gibi hissediyordum, içimde görünmez eller kalbimi sıkıyordu. Nefes almam zorlaşıyor, aldıkça kendi nefesim bana zarar veriyordu. Hani insanlar nefes almasa ölürler ya, o işler öyle değil işte. Ben nefes aldığım için ölüyorum desem kaçınız inanır? Hiç biriniz dimi? Öyle düşündüm. Durum bu, nefes aldığım için ölüyorum. Acımı geçirecek tek bir şey bile yoktu, tek bir yol yoktu. Önceler de hissettiğim öfke, yerini özlemeye bırakınca artık tükenmiştim işte. Çok özlemiştim ki ben.
Taehyung gittiği günden beri beraber uyuduğumuz o lanet yatağın içine bile girmemiştim. İlkler de odadan çıkmazdım mesela, her bir yere, zeminin en ince ayrıntısına kadar kokusunu bıraktığını düşünürdüm. Dolabında belki de bir kere bile giymediği kıyafetler de kokusunu arardım. Duvarlara dokunuyordum mesela, o dokundu çünkü bir iz vardır diye. Yastığı bile değiştirmedim biliyor musunuz? O ellerimin kaybolduğu saçlarının kokusu sindi diye. Yorgan da aynı şekilde, en son seviştiğimiz dağınıklığıyla duruyordu mesela, özeldi. Belki de güzeldi. En son orada biz olmuştuk çünkü, en son o yorganın üstünde dokunmuştum ona. En son orada hissetmiştim ben onu, ilk değildi ama sondu işte.
Eğer bilseydim ki ona son kez dokunuyorum, onu son kez öpüyorum en önemlisi onun kokusunu son kez içime çekiyorum, daha fazla içime çekmez miydim ben o kokusunu? Bütün ciğerlerimi onun kokusuyla doldurmaz mıydım ben? Vücudunun her bir yerine milim milim dokunup, hissetmez miydim? Yapardım. Son olacağı bilseydim bırakmazdım mesela. Sımsıkı sarılırdım, onun bağlı olduğu tanrısı canımı almadan bırakmazdım onu. Neden almadı ki canımı? Yoksa Taehyung mu istedi yaşamamı? Ben böyle yaşamıyordum ki. Tanrı görüyorsa eğer ki, şu anda canımı almadığı için utanıyordu, biliyordum. Benim ki yaşamak değildi ki. Taehyung olmadan nefes alamıyordum ben. Yalnızca nefes aldığımı sanıyordum, eğer ki yaşamak buysa.
Bir inanışa göre, tanrı melekleri insan bedeninde dünyaya, insanoğlunu koruması için yollarmış. Benim koruyucu meleğim Kim Taehyung'tu işte. Peki şimdi neredeydi? Beni koruması gerekmiyor muydu? Neden acı çekiyorum ben? Neden benim kalbim acıyor?
Düşününce bir seneye yakındır her gün, her anımda yanımda olmuştu. Şimdi yoktu, üstelik ondan tek bir iz bile yoktu. Bir tane fotoğrafımız bile yoktu mesela. Çok öncelerde Jimin'in lise zamanlarında Jimin ile birlikte çekilmiş olduğu tek bir fotoğraf vardı elimde, ondan geriye kalan oydu. Sahiden neden hiç fotoğraf çekinmedik biz? Neden hiç bir anımızı kayıt etmedim ben? Jimin'in bana verdiği fotoğraftan Jimin'i kesmiş, yalnızca hasreti kalbimi delecek kadar acı veren adamı bırakmıştım. Bütün gün ona bakıyordum. Hiç değişmemiş, yıllar önce nasılsa şimdi de aynı şekilde yakışıklıydı. Peki neredeydi?
Nesine bağlanmıştım bu kadar? Nesine aşık olmuştum? Beni sahipleniyor olmasına mı, yoksa yakışıklı yüzüne mi? Hayır hayır. Gücüne mi? Sevgisine? Fiziğine? Belki de kalbine? Her bir zerresine aşıktım. Her bir zerremle, o bencil ölüm meleğinin her bir zerresine aşıktım. Kusurlarıyla güzeldi, her gece uyumadan tek göz kapağından öperdim mesela. Hoşuna giderdi. Kolunun üzerinde yatıp, teninin kokusuyla uykuya dalardım. Şimdi uyuyamıyorum mesela? Uyumuyorum. Uyursam eğer ki onu görememekten korkuyorum. Bazen düşünüyorum, yaşadıklarımızı, sevişmelerimizi, dokunuşlarını, her bir anımızı. Gözlerimi kapatıyorum o an, yüzü gözümün önüne gelmezse, ağlıyorum. Bir gün yüzünü unutmaktan korkuyorum. Ondan bana tek kalan şey, taptığım yüzüyken, hayalini bile görememekten korkuyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
World Of Gods | Taekook
FanfictionVe sen Jeon Jungkook, bu fani dünyada bütün kötülükler arasında parlayan mavi ışığımsın. ⚪Taekook ⚪ TAMAMLANDI 11.05.2020 ! Yetişkin içerik !