Chapter 23

650 65 40
                                    

3 ay önce...

Bazen hayatımızın inişli çıkışları zamanları vardır. Benim hayatım daima inişler üzerine kurulu olmuştu. Batmış olduğum o karanlık kuyudan, bir türlü çıkışımı bulamamıştım. Çırpındıkça dibe battım. Battıkça daha çok çırpındım. Herhangi bir ışık aradım. Çaresizce. Bulamadım. İnanıyordum bir gün benim de hayatım da çıkış noktam olacaktı. Benden bir gün mutlu olacaktım. 

O kuyunun sonunda mutlaka bir ışık olacaktı. Ben bu ışığı belki kendim yaratacaktım ama inanıyordum işte. Kendim bile yaratsam bir ışık bulacaktım ki buldum. Jeon Jeongguk. 

Bütün kötülüklerin arasında benim düştüğüm yerden, inişli olan hayatımın çıkışı olmuştu. Parlayan mavi ışığım olmuştu. Kendimi hapsettiğim o yanardağın içinde, buz kütlem olmuştu. 

***

Suga'nın bana apar topar dönmem gerektiğini söylemesi zerre umurumda değildi. O mutfakta bana bir şeyler fısıldarken, benim gözlerin sevdiğim, inandığım adamın üzerindeydi. Ona söylemek ve söylememek arasında bir ikilemin içine düşmüştüm bile. Emin değildim. Söylemek istiyordum ama üzülmesinden korkuyordum. Söylemesem habersiz gitsem, daha çok üzülmesinden belki kırılmasından korkuyordum. Jeongguk'u tanıdığım zamandan bu yana, sürekli bir ikilem içindeydim. Beynim ve kalbim iki düşman ülke gibi savaşıyordu. En sonunda Jeongguk'un beyaz bayrak açmasıyla, savaş durmuştu içimde. Ona gitmek ve gitmemek arasında çok uğraşmıştım. Savaşı kaybedip ona gittiğim an, içine düştüğüm o ateşin beni cayır cayır yakacağını biliyordum. Bile bile lades demiştim. Var olduğum yüzyıldır, en büyük kumarımı oynamıştım. Belki bencilce gelebilir ama değildi. Aşk bencil bir duygu muydu? Ben aşıktım. 

"Gguk'a söylemem gerekiyor bunu." Anlık aldığım bir karardı. Söyleyecektim ama gitmeyecektim. Onu bırakır mıydım ben? Asla. Yalnızca ondan hiçbir şeyi gizlemek istememiştim. Suga'nın anlamsız bakışı da umurumda değildi. "Jimin'i alıp evden gidin. Yalnız kalmak ve konuşmak istiyorum." Nettim. Öfkeliydim de. 

Suga hiç bir şey demeden yalnızca başını sallayıp gittiği an, bir ağırlık hissettim. Kalbimdeydi bu ağırlık. Yutkunmamı zorlaştıran bir ağırlık, nefesimi kesen. Konuşmaya nasıl başlarım veya ne derim bilmiyordum. Zaten ben Jeongguk'un karşısında hiç bir zaman tam konuşamazdım ki. Bu hep böyle olmuştu, onun karşısında daima ellerim titrer, kalbim sıkışırdı. Beni heyecanlandıran belki de korkutan tek varlık oydu. Saçma dimi? Bir insanoğlunun ölüm meleğini korkutması. Ama korkuyordum. Kaybetmekten. Onsuz kalmaktan. Onsuzluktan. Beni kendinden mahrum etmesinden. Korkuyordum işte. 

Suga ile mutfaktan çıktıktan sonra, Suga Jimin'e göz ucuyla kapıyı işaret etmiş ve gitmeleri gerektiğini hissettirmişti. Kısa süredir birlikte olmalarına rağmen en az bizim kadar birbirlerini tanıyorlardı. Bir bakışla ne demek istediklerini, ne anlatmak istediklerini anlıyorlardı. İlklerde onaylamadığım ilişkileri, zamanla benim de hoşuma gitmeye başlamıştı. Jimin bana kısa bir  bakış attıktan sonra Jeongguk'un omzuna vurarak koltuktan kalkmış ve kapıya doğru adımlarını hızlandırmıştı. Konuyu bilmediği için evden bir an önce çıkmak istiyordu. Bakışları en azından bunu anlatıyordu. Jimin de çıktıktan sonra kapanan kapı sesiyle nefeslerim hızlanmış, adımlarım her ne kadar Jeongguk'a bile gitse, bir yandan geriye doğru gidiyordu. Diyorum ya gerçeklerle yüzleşmekten korkuyordum çünkü ilk defa tepkisini kestiremiyorum. 

"Konuşmamız gereken bir şey mi var?" Kahretsin ki beni çok iyi tanıyordu. Bazen beni bu kadar iyi tanıyor olmasından nefret ediyordum işte. Başımı hafifçe sallayarak, yanına doğru gitmeye başladım. Belki de ecelime. Yanına varıp, koltuğa oturduğum zaman bedenini bana çevirip gözlerime meraklı bir şekilde bakmaya başladı. Haklıydı merakında ama ben konuya nasıl başlayacağımı bilmiyordum. Çaresizdim. Konuya onu kırmadan giriş yapmam gerekiyordu ama nasıl yapacağımı bile bilmiyordum. Söylediklerimin onu kırıp kırmayacagından da şüpheliydim aslında. Belki anlayışla karşılardı dimi? Sonuçta gitmeyecektim ki. Yutkundum. Bütün tükürük bezlerimin kurumasına rağmen yutkundum. Gözlerine baktım önce. Nasıl başlamam gerektiğini bilmediğim için, kendini bana yaklaştırmakta olan bedenini seyrettim öylece. Gözlerim yüzünün her bir bölümünü incelerken, içimde binlerce düşünce geçti. Jeon Jeongguk, benim düşüncelerimin tek sahibiydi. Ondan başka hiçbir şeyi bu kadar düşünmemiştim. Ondan başka hiçkimseyi içimde bu kadar tekrar etmemiştim. 

World Of Gods | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin