Jimin ile tanışalı belki on sene belki daha fazla oluyor. Liseye yeni başladığı sıralardı, onu ilk tanıdığım an. Çocuklardan dayak yerken kurtarmış olduğum, hayatı sürekli acı içinde fakat bütün kötü insanlara rağmen asla kalbini bozmamış, daima şeffaf bir saflıkta kalmış bir çocuktu o. Yaşıtlarının hayatı sabit ilerlerken, onun hayatı kasislerle doluydu. Annesi ve babasını kaybetmiş, büyük annesi çok zorluklarla liseye kadar okutabilmiş.
Beni ilk gördüğü an, ki insanlar beni göremezlerken Jimin gördü, içten bir teşekkürü, şuan ki aramızda olan bağın habercisi gibiydi. Kim bilebilirdi ki o zamanlar sürekli yanımdan kovmuş olduğum çocuğun ileride benim en yakın arkadaşım olacağını. İnsanları hiç bir zaman sevmeyen ben, insanoğlu denen ölümlü varlıkları ilk Jimin ile birlikte sevmeye başladım. Sempatik olan suratı, her ne kadar kızsam da bana kendini sevdirdi. Öyle ki hemde çok sevdirdi.
Arkadaş kelimesinin anlamını bana ilk öğreten Jimin olduğu gibi, yanında acı çektiğim ilk insanda Jimin oldu, ilk defa yanında kendim gibi davranıp, ego ve kibir yapmadan akıl aldığım insan da o oldu. Aslında düşününce Jimin benim için bir arkadaştan çok kardeş ve belki de hiç hatırlamadığım ailem oldu.
Bütün bu olanlara rağmen, bütün sitemlerime, hakaretlerime rağmen bir an olsun yanımdan ayrılmadı, her düştüğüm de beni kaldırmaya çalıştı ve bütün savunmasız yanlarımı görmüş olmasına rağmen asla beni o yanlarımdan vurmadı. Düşününce acaba ben mi onun yanında olamadım? İlk defa birine aşık oldum dedi bana ve benim öldürmediğim kaldı, üstelik biz birbirimize muhtaç iki kardeşken.
...
Uzun süre sokakta tek başıma gezdikten sonra, Suga'nın evine gitmeye karar verdim. Sonuçta Jimin her gün onun yanına gidiyordu ve bunu bana yalan söyleyerek yapıyordu, madem öyle birlikte kalmamız daha doğru olabilirdi diye düşündüm. Sonuçta ben, Suga için düşünürsek ona göre daha çok insan gibi yaşayabiliyordum ama o alışkın değildi ve şuanda aynı yerde olmamız, Jimin içinde Jeongguk içinde daha sağlıklı olacaktı. En azından Jimin daha çok mutlu olacaktı ve sırf onun mutluluğunu görmek için bile Suga'yı eve getirmeye değerdi.
Suga'nın kapısına vardığım zaman, her ne kadar arasam bile açmamıştı telefonlarımı. Aslında telefon kullanmaya henüz alışamadığı için, çok normaldi tabi ki. Kapıda bir süre bekledikten sonra, içeri girmiş ve zili çalmıştım ki, karşıma ilk çıkan Hoseok oldu.
"Efendin nerede?" Bir elimle Hoseok'u içeri iterken, salonda gözlerim Suga'yı aramaya başlamıştı. "Hey beni mi özledin?" Sesiyle başımı çevirdiğim zaman, elinde içkisiyle Suga bana doğru geliyordu.
"Benim evimde yaşa." Sözlerim çok netti ve uzatmaya da niyetim yoktu. Bana gelip benimle kalmasını bile emri-vaki teklif etmiştim ki mecburdu.
"Ne demek o? Neden böyle bir şey yapacakmışım? Ben burayı çok sevdim."
"Ha siktir oradan, sevmiş. Kısa ve öz Lucifer, ya gelir benimle yaşarsın yada Jimin'i bir daha göremezsin."
"Beni bir daha Jimin ile tehdit etme!"
"Ne tehdit edeceğim amına koyayım. Göremezsin çünkü yollamam. Hazırlanmak için iki dakikan var kapıda sigara içerken aşağı inmiş ol, yoksa giderim." Ufak bir tebessümün ardından, hiç bir şey demeden kapıdan çıkıp aşağı indim. Sokakta sigaramı yakıp Suga'yı beklemeye başlamıştım. Gelecekti ve bende bundan emindim ama o bir fazla kişiyle geldi.
"Hoseok ne alaka?" Gözlerimle Hoseok'u süzerken, Suga'dan cevap bekliyordum.
"Yalnızca diğer alemde değil burada da yardımcım o ve gelecek benimle. Kabul edersen?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
World Of Gods | Taekook
FanfictionVe sen Jeon Jungkook, bu fani dünyada bütün kötülükler arasında parlayan mavi ışığımsın. ⚪Taekook ⚪ TAMAMLANDI 11.05.2020 ! Yetişkin içerik !