I-2: Yersiz Mikser

808 117 33
                                    

KORİDOR

I. Köşe

2. Gün: Yersiz Mikser


Yirmi altı yıldır hayattayım. Bu, yaklaşık 9360 gün yapıyor. Tahminlerime göre, en geç haftada bir enteresan şeyler yaşadığım bir hayat oldu bu.
Silahlı çatışmalar arasında kaldım, ilginç suçlularla yüz yüze geldim, birçok kere dayak yedim, hatta bir keresinde vuruldum.

Bütün bunlara rağmen, "garip" ve "tuhaf" kelimeleriyle gerçek anlamda Batı Atalay'dan sonra tanıştığımı söyleyebilirim.

İkinci günümüzde de Batı'nın içinde yaşadığı garaj kapısını uzaktan incelemekle meşguldüm. Bacaklarımı biraz esnetmek amacıyla arabadan çıktığım dakikalarda açıldı kapı. Batı yine aynı kıyafetlerle dışarıya çıktı, bu kez güneş gözlüğü takmamıştı. Sokağın sonuna yürürken ben de arabama binip yavaşça harekete geçirdim. Gözlerimi ondan ayırmıyordum.

Siyah tişört, siyah pantolon. Bir çizgi film karakteri gibi, hep aynı şeyleri mi giyiyordu acaba?

Hareketleri normaldi, onu yavaşça takip eden arabaya dikkat etmeden otobüs durağına gidip bekledi. Yakınlardaki bir alışveriş merkezinde indi otobüsten. Bu neredeyse bir saat sürmüştü, neyse ki umursamaz biriydim. Sıkışık trafikte birini arabayla takip etmek zor ve sıkıcı bir işti.

Alışveriş merkezine silahım ve çakım olmadan girmek zorunda kalmam hoşuma gitmese de takibimi sürdürdüm. Seri yürüyüşüyle fazla oyalanmadan bir kitapçıya girdi iyi ki.

O aksiyon romanlarının olduğu bölümdeyken, önündeki raflara gizlenip onu izledim. Ne aradığımı bilmeden. Aldığım en garip görevdi ama sonunda alacağım miktarla bir daha çalışmama gerek kalmayabilirdi.

Batı Atalay benim bakışlarımın hapsinde olduğundan habersiz, eline aldığı birkaç kitabın kapak yazılarını ve son sayfalarını (spoiler yemekten zevk alanlardandı sanırım) okuyordu. Dün parkta ona baktığımda sağ kaşının üzerinde bir yara izi gördüğüme emin gibiydim ama şimdi öyle bir şey yoktu. Yanlış görmüş olmalıydım. O kadar da dikkatli bakmıştım oysaki.

"Yardımcı olabilir miyim hanımefendi?"

Ses yanımdan geliyordu, benim yaşlarımda bir genç kız gülümsüyordu sevimli bir şekilde.

Kibarca, "Teşekkürler." dedim.

Giysi mağazalarında yeterince çekmiyor muyduk bu tezgahtarlardan? Şimdi de kitapçılarda mı "Sadece bakıcıyım." demek zorunda kalacaktık... İnsanların fakirlere hiç saygısı kalmamıştı.
Hayret bir şey.

Bir-iki dakikalık dikkat dağınıklığından sonra nihayet Batı Atalay'a döndüm ve... Onda...

Çok garip değişiklikler vardı. Bir kere, sol gözünün üzerinde bir korsan bandı takılıydı ve sağ elinde de bir el mikseri tutuyordu. O bandı nereden buldu ve mikser ne alakaydı şimdi?

Nasıl?
Neden?
Ne zaman?

Evden çıkarken elinde hiçbir şey yoktu, bundan emindim. Ama bir kitapçıda olduğumuza göre onları burada bulmasına imkan yoktu. Kasaya ve arkasındaki mağazanın kapısına birkaç metre uzaktaydık, bir anlık boşluğumda hemen alıp gelmiş de olamazdı.

İşin ilginç kısmı, o da benim kadar şaşkın görünüyordu. Neden? Ne olmuş olabilirdi bir dakika içerisinde? Ne kaçırmıştım?

Kimse yoktu rafların arasında. Bizimle birlikte dört kişi vardı dükkanda ve herkes başka bir standdaydı; arka kısımda, çocuk kitaplarının olduğu bölümdeki beni fark etmemişti. Bundan istifade ederek volta atmaya başladı hızlı hızlı. Kendi kendine, "Nasıl? BU imkansız!" diye söylendiğini duydum.

Ne? Neydi imkansız olan? Heyecanlı bir filmin can alıcı noktasını kaçırmış gibiydim. Yanına yaklaşıp, "Ne oldu?" diye sormamak için kendimi zor tutuyordum.

Öylesine bir panik halindeydi ki, onu tüm dikkatiyle izleyen gözlerimi hissetmedi bile. Ya da en azından ben öyle sanmıştım. Dünkü yara izinin şu an tam da aynı yerde olduğunu şaşkınlıkla fark ettiğim sırada, gözlerini bana çevirdi.

Ah, dedim içimden. Yine faka bastım. Tüm hayatım kalemle sardığım bir kasete benziyor...

Ama hayır! Bu kez başarısız olmak istemiyordum. Yani tamam, "başarısız" kelimesini belki de sözlüğe benden sonra eklemiş olabilirlerdi ama... Hiç değilse bu kadar yüklü miktarda para aldığım bir görevi ikinci gününde berbat etmemeliydim.

Röntgenci konumuna düşmüşken artık yapılacak tek bir şey vardı. Bir elimle saçlarımı düzeltirken çekici olmaya çalıştığım bir gülümseme bahşettim ona.

Not: Özel Dedektif Leyla Bulur bu dünyada aklınıza gelen her şey olabilir ama çekici? Asla. Bu repertuarımda yok.

Gri gözleri beni ve gülümsememi önemsemeyerek geçti, tüm dükkanda dolaştı. Sanki gizli bir şey yapmıştı ve birilerinin görüp görmediğini anlamaya çalışıyordu. Onu buraya girdiğinden beri gözetleyen biri olmasam bir şey çaldığını sanardım. Hızlıca yürüyerek mağazayı terk etmesi de bu düşüncemi destekler gibiydi.

Bu kez onu biraz daha geriden izledim, dikkat çekmek istemiyordum. O aptal gülümsememi aklından çıkaramayacağı için değildi tabii.
Kolay unutulur biriyimdir.

Alışveriş merkezinden çıkana dek toplamda dört kez arkasını kolaçan etti. Artık beni fark ettiği kesindi. Alışveriş merkezinin önüne park ettiğim arabama attığı kısık gözlü bakış da bunu kanıtlayınca, bindiği otobüsü takip etmek için arabayı olduğu yerde bırakıp bir taksi çevirdim.

Taksici amca otobüsü takip etmek konusunda pek hevesli değildi. Hem de ederinin on lira fazlasını vereceğimi söylememe rağmen. İş başa düşmüştü.

Üzgün bir nefes aldım, "Amcacım, başıma geleni bir bilsen! Ben... Ben daha üç aylık evliyim ve boyu devrilesice kocam beni aldatıyor..."

Şoför amca bıyıklarının üzerinden şüpheyle elime baktı, "Yüzük yok?"

Amcaya bak. Ne yapacaksın yüzüğü sen? Sanırsın CIA ajanı. Hiddetlendim.

"Sinirlendim çıkardım attım bugün! Az önce ne göreyim? Kızıl bir şırfıntıyla alışveriş merkezinde..."

"Bastın mı o şerefsizi yoksa? Tükürseydin yüzüne!"

Arabayı sürmeye başlamıştı sonunda. Gülümsememi tuttum.

"Basamadım. Yetişirsem fotoğraf çekeceğim! Boşanmıyor benden, ispat edemezsin diyor!"

Şunda bir anlaşalım: Yalancı biri değilim. Sosyopat, hiç. Yalnızca, bir daha görmeyeceğim insanlara küçük sahneler sergilemek hoşuma gidiyor, o kadar. Buna kandırmak bile denemez.

Kimileri yalanın kötü bir şey olduğunu düşünür. Ben düşünmem.

#Batı Atalay hakkındaki fikirleriniz neler? :') #

Koridor (TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin