I-3: Kızılderililer

755 114 22
                                    

KORİDOR

I. Köşe

3. Gün: Kızılderililer


Bugün itibariyle tam iki yıldır bu işi yapıyorum.
Meslekten atıldıktan sonra dedektif olmam, başka herhangi bir hedef veya hayalimin olmamasından mıydı, emin değilim. Ya da polislik günlerimden alıştığım silahlar için mi acaba? Sebep ne olursa olsun, artık başka bir şeyi beceremem gibime geliyor.

Bazılarınızın "Bunu da beceremiyorsun zaten." dediğini duyar gibiyim. Birkaçınızın da, "Zaten başka bir meslek seçeneğin yok." dediğini. Bu kadar kırıcı olmayın.

Batı Atalay ve ben bu kez bir gece kulübündeydik. Evet evet, yine siyahlara bürünmüştü. Sinir bozuculukta bir istikrar abidesi adeta.

Cafcaflı insan kalabalığı yüzünden, içeri girdiğimizden beri onu net göremiyordum bir türlü. Herkes rengarenk giyinmişti, birkaç tane afili görünmeye çalışan deri ceketli zibidi dışında. Kulübün dekorasyonu elbette karanlık tonlardan oluşuyordu ve siyahlar içindeki Batı Atalay'ı keskin dedektif gözlerim bile bulamadı. Uzaktan izleme keyfim sona ermişti.

Ben de istemeye istemeye, inanılmaz büyük bir risk aldım:
Olduğu yerde abuk subuk hareketler yapan kalabalığı yarıp, oturması epey zahmetli bar taburelerinden birine çaktırmadan tırmandım. Şimdi Batı Atalay'ın tam olarak yanındaydım.

Korkmayın, korkmayın. Beni tanıması imkansız. Bugün görüntü itibariyle de bir dedektifim. Sonuçta ikinci yıl dönümümü kutluyorum. Krem rengi bir trençkot, yeşillerimi gizleyen bir şapka, yeşil lens ve hatta numarasız bir gözlük. Kimse, gerçek hayatta bir dedektifin böyle giyinmesini beklemez. Kesinlikle güvendeyim.

Birkaç dakika sonra, "Ne alırsın?" dedi, mesafeli konuşmaktan bihaber olan bir barmen. Gürültü ve çılgın dans ortamından biraz uzaktaydık çok şükür, kulağım patlayacak gibi çınlamayı kesmişti ve normal bir bağırmayı ayırt edebiliyordum.

Umursamaz bir tavırla, "Her zamankinden." dedim.
Ne var? Hep bu cümleyi kurmak istemişimdir.

"Seni bu mekanda ilk defa görüyorum ben."

Bir yandan Candy Crush denen, asla sevemediğim oyunu oynarken, çok rahat bir acımasızlıkla yalanımı açığa çıkarmıştı. Bana gelince tüm esnafların biraz gıcıklığı tutuyor, fark ettiniz mi? Sevimsizce gülümsedim.

"Sen burada yenisin galiba."

Neden bunu dedim ki sanki? Geri adım atsam daha iyiydi aslında. Leyla Bulur'un çenesine anlam vermek çok zor.

"Birini etkilemeye falan mı çalışıyorsun sen, bana mı öyle geliyor?"

Bugüne kadar üçüncü kez duyma şerefine eriştiğim bariton ses kendinden emin bir şekilde benimle dalga geçtiğinde, öfkeyle gözlerimi yumdum. Al işte. Barmen sağ olsun, zorla dikkatini çekmiştik Batı Atalay'ın.

Bu onunla ilk diyalogumuz olacaktı. Gizlice takip ettiğim adamla. Her şey mahvolmuştu.

Normalde bu soruya vereceğim cevap, elbette, "Ne münasebet!" olurdu. Klasik bir Leyla Bulur cevabı. Ama şimdi oyun zamanıydı.

Ona dönmek ve eşgalimi tam sunmak istemedim. Aşk acısından ölüyormuş gibi, ağlamaklı bir havaya büründüm başımı eğerken.

"Evet... Maalesef. Ama olmadı."

Kısık sesle güldüğünü duydum, samimi ve kısa. Nadiren gülen can sıkıcı insanlardan değildi ya da başkalarıyla acımasızca dalga geçerek keyif çatan. Hatta söylediğime gülüşü bile insanı öfkelendirmiyor, bir muhabbet ortamı varmış gibi yakın hissetmenize sebep oluyordu. Sadece, bu hayatta onu güldürecek çok fazla şey yokmuş gibiydi. Gülüşünde titreşen kimsesizliği algıladım.

Gözümün ucuyla baktım, yüzünde yara izi yoktu yine. Bu tuhaflığın, gözlerime ait bir algı yanılgısı olduğuna çoktan karar vermiştim. Bugüne kadar böyle bir yanılgıya hiç kapılmamış olsam da.

"Aşık mısın?"

İçtenlikle sorduğu, neredeyse abilik kokan sorusuna utangaç bir edayla kafamı sallamakla yetindim. Kucağıma koyduğum ellerimle oynuyordum bilerek. Vücut dili üzerine eğitim almış bir dedektif olarak, insanların neyi neden düşündüğüne çok iyi hakimdim.

Birkaç dakika daha önüne bakmayı sürdürdü. Barmen diğer müşterilerle ilgileniyordu. Batı'nın onunla ya da başka insanlarla tanışmadığına dikkat etmiştim. Bir şey içtiği de yoktu.
Bu gürültülü seslerin içinde, yapayalnız otururken, ilginç bir şekilde halinden memnun görünüyordu.

Yalnızlığı bir evcil hayvan gibi sahiplenmiş bir hayatı vardı.

İçtiği suyun ücretini bırakarak kalktı sonra. Hemen arkasından ben de, tabii. Takip mesafesi bırakmaya çalışsam da gözden kaybolmasına fırsat veremezdim. Herkesten korumam gereken birinden söz ediyorduk.

Küçük ama işlek kulüpten dışarıya çıkınca sola sapıp bir ara sokağa girdi. Buralar pek tekin meskenler sayılmazdı, başına bir şey gelmesinden endişe ederek ben de peşinden yürüdüm mecburen. Karanlık ve ıssız sokakta ikimizden başka kimse yoktu.

Büyük siyah çöp poşetlerinin yanından geçerken, birden durup hızla bana döndü. Reflekslerim bu hız karşısında bir anlığına donmuştu, öylece bakıyordum.

"Ne var?"

Bu kaba soruya karşılık gözlerimi kırpıştırdım. Az önceki masum genç kız rolüme devam etmeliydim. Başka bir ihtimal görünmüyordu.

"E-ef-efendim?"

"Ne istiyorsun?" diye üsteledi.
Sesi bu kadar güzelken, böyle ters cümleler kurması büyük bir hayal kırıklığı doğrusu. Az önce arkadaşça yaklaşan adam gitmiş, insanları kendinden uzaklaştırmaya çalışan yabani biri gelmişti. Bu ılık akşamda onunla biraz yürümeyi teklif etsem koşarak kaçacaktı sanki.

Daha da ilginç olan şuydu ki, parkta takip ettiğim Batı Atalay'ın neşesiyle bu gördüğüm Batı Atalay gerginliği de hiç uyuşmuyordu. O daha kaygısızdı ve adeta buraya ait görünüyordu. Bu Batı Atalay ise emanet gibi.

Tam ağzımı açmıştım ki, Batı Atalay yüzünü buruşturarak boynuna götürdü elini.

"Hass..."

Gözleri, kapalı çarşı dükkanlarının otomatik kepenkleri gibi ağır ağır kapandı. Korumak zorunda olduğum adamın! Gözümün önünde bana verilen avansın geri ödeme planı uçuşurken, uzun boyunun yavaşça yere devrilişini izledim.

Keşke dün takside adamcağızın gıyabında 'boyu devrilesice' demeseydim...

Yanına koşup ne olduğuna bakmak için harekete geçtim. Sorunu tespit etmeli, çabucak Selim Bey'e bildirmeli ve problemi derhal çözmeliydim. Batı Atalay'a hiçbir zarar gelmemeliydi. En azından benim gözetimim altındayken.

Derken boynumda bir sinek ısırığı gibi ince bir sızı hissedince ben de yüzümü buruşturdum.

Bana ha? Özel Dedektif Leyla Bulur'a?

"Kızılderili misiniz kardeşim, eter koklatsaydınız ya!" şeklinde, hiç tanımadığım ve göremediğim birilerine adam kaçırma taktikleri verirken, ayaklarım uyuşmuştu bile.

Kimileri Kızılderililerin saygılı insanlar olduklarını sanır. Ben sanmam.

Koridor (TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin