III-3: Döğüş Vakti

557 95 38
                                    


KORİDOR

III. Köşe

3. Gün: Döğüş vakti!


Özel Dedektif Leyla Bulur olmanın birkaç püf noktası:

1. Ne zaman canımı sıkan bir durum olsa, en kötü ihtimalle ölebileceğimi düşünürüm. Sorun şu ki ben ölmeyi sevmem. Yani bu yöntem işe yaramaz.

2. Ne zaman sinirlenecek gibi olsam, birinin ağzını burnunu kırdığımı, hiçbir kuralın olmadığı bir ringe çıktığımızı hayal ederim. Fakat kısmi öfke kontrolü problemim var ve hayatımın en kötü gününden sonra kendimi tutmaya yemin ettim, artık kolay kolay kimseye dalamam.

3. Ne zaman endişeye kapılsam her şeyin hemen yarın yoluna gireceğini düşünürüm. İşin doğrusu, benim hayatımda bu hiçbir zaman yaşanmaz, dolayısıyla külliyen yalan...

Gördüğünüz gibi tüm bu engeller varken, pek huzur verici bir zihin yapısına sahip olabildiğim söylenemez. Buna rağmen, öfke veya üzüntünün hiçbir zaman -o korkunç günün dışında- beni tümüyle ele geçiremediğini fark etmişsinizdir. İşte buna güç denir. Leyla sözlüğünde.

"... Evet, hiç unutmuyorum. İlk defa 18 Mayıs 2010'da oldu. 16 yaşında bir ergendim, kendimi bambaşka bir yerde bulduğumda neye uğradığımı şaşırdım. Diğer Batı'nın hayatını alt üst ettim o gün. Tabii o da benim."

Zuhal'e hayatından bahseden Batı Atalay kahvesini yudumlamaya devam ederken sözü ben aldım.

"Komik. O tarih benim de aklımda kazılı. İstanbul'u ilk gördüğüm gündü. Bir düğün için gelmiştik, annemlerle vapura binmiştik hatta. Şey de çok komikti, vapurda bir adam aşağıya atlamaya kalkmıştı çünkü herkesin içinde sevgilisine şarkı söyleyerek evlenme teklifi etmişti ve..."

"Kız kabul etmedi?"

Şaşkınlıkla durdum.
"Evet çünkü adam zaten evliymiş. Kavga çıktı..."

"Kız tek taşı tuttuğu gibi denize fırlattı, adam da YÜZÜÜÜK YÜZÜÜÜÜK diye feryat edip kriz geçirdi. Millet zor tuttu adamı..."

"Yüzüğe bence de yazık oldu valla... Nasıl yani? Sen orada mıydın?!"

O gün ikimiz de aynı yerde miydik? İlk kez yolculuk yapmasını ben mi sağlamıştım yoksa? Koridor'u ben mi araladım daha kendimi bile bilmezken? Yok, o kadar da değildir. Değil mi?

Bir dakika.

Düşünürken kalakaldım öylece ve soru sormayı bıraktım. O günün hatırası beynimde aktı gitti. On altıncı yaşım ve İstanbul boğazına hayran olduğum dakikalar. Sonra bir çift göz. Gri.

Batı...

Batı Atalay ile göz göze gelmiştim kafamı biraz çevirince. Bir metreden daha yakınımda benim gibi boğazı izlemek için vapurun dışındaydı, ben ona bakınca o da bana bakmıştı. Yine böyle upuzun bir çocuktu, incecik ama kemikli bir yüzü vardı. Gözlerini kısıp beni süzmüştü.

Çelik. Buz gibiydi gözleri. Biraz daha sıcak olmalarını istemiş, bakışlarının keskinliğinden rahatsız olup önüme dönmüştüm. Demek ki ilk kez o sırada çağırmıştım bu evrene Kaju'yu. Onun gözleri erimiş demirdendi.

"Yani sen daha önce burada yaşamıyordun öyle mi? İstanbul'a tam olarak ne zaman yerleştin?" diye sordu Batı doğrularak.

"Liseden mezun olduğumda... 2012'nin Eylül'ünde olması gerek."

"Sen..." dedi ve ayağa fırladı. "Senin yüzünden!"

"Ne?!"

"Ben sekiz yıl öncesine kadar, ilk gidişimden sonra bir daha gitmedim paralel evrene. O günü bir rüya, bir kabus sandım. Meğer senin yüzündenmiş her şey! Sen gelmesen bunların hiçbiri olmayacakmış!"

Koridor (TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin