KORİDORII. Köşe
4. Gün: Kestane alarmı
Eskiden, çok eskiden birkaç günlüğüne bulunmuştum bu şehirde. Doğrusu pek sevdiğim söylenemezdi, iş için gelmek zorunda kalmıştım ama en azından şimdiki gibi canımdan endişe etmiyordum. Bir dolandırıcının peşinden Ankara'ya sürüklendiğim o bunaltıcı yaz günlerini özleyeceğim aklıma gelmezdi...
"Birlikte mi kaçacağız şimdi?" diye sordum çaylarımız bitince.
Bundan sonra ne olacaktı?
Trençkotumu bir çöp kutusuna atmış, lenslerimi çıkarmıştım. Batı Atalay'ın da siyah tişörtünü dinlenme tesisinden satın aldığımız siyah bir gömlekle değiştirmiştik. Aman ne kamuflaj. Adam renklere tövbe etmiş."Mecburen." dedi asık suratıyla, "Bir çözüm bulana kadar. Ölmek istemiyorum. Ya da delirmek."
"Ben de bu bencilliğine izin mi vermeliyim?"
Bana şöyle bir baktı. Daha çok dağınık saçlarıma. "Neden olmasın, iyi birine benziyorsun."
"Ve DNA'm senin için var?"
"Eh, o da var."
Sustum. Onun için kılımı bile kıpırdatmazdım, bunu herkes bilir ama kendi sağlığım da söz konusuydu. Allah korusun, çürümek-paslanmak-erimek filan istemiyordum. Paslanmak nedir ayrıca?!
Bir otobüs firmasından İstanbul'a iki bilet aldık. Otobüsümüz yarım saat sonraydı, yıkanmakta olan araçların karşısında beklemeye başladık biz de. Her şey Kral TV'de çıkan bir klip gibiydi: Arkamızdaki dinlenme tesisinden aldığımız leblebinin kavruk kokusu, yanımızdaki bir araçtan yükselen arabesk şarkının sözleri, muavinin elindeki hortumdan sıçrayan suların camlardan yere damlayışı ve uzun bir fırçayla her yerinin silinmesi... İlginç bir terapi.
"Bir şey anladığım yok ama kendime engel olamıyorum." dedi Batı Atalay, düşüncelerimi duymuş gibi. Elbette bunu ona söylemedim.
"Eyvah!" dedi bir dakika geçmeden, "Kestane alarmı!"
"Ne?"
"Kestaneyi çizdireceğiz diyorum!"
Baktığı yöne gözlerimi kaydırdım ama kalabalıktan kimseyi seçemiyordum. Büyük ihtimalle uzun boyunun verdiği avantajla görebildiği birileri vardı. Nedense takım elbiseli birkaç kişi canlanmıştı gözümde. Koşmaya hazırlanır biçimde kıpırdandım olduğum yerde ve kafamdan hesap yaptım.
Otobüsümüzün kalkmasına daha yirmi dakika vardı, terminalin içerisinde çabucak mimlenirdik, tuvaletlerse o kadar kalabalıktı ki girmemiz bile zordu.
"Bursa yolcusu kalmasın! Bursa yolcusu kalmasın!"
Batı Atalay çevik bir hareketle kolumdan tutup bir otobüse bindirdi beni. Az önce bağıran genç muavin de bizim arkamızdan bindi. Şoför harekete geçiyordu.
"Hadi be kardeşim, kaç dakikadır bağırıyoruz!"
"Kusura bakmayın, bilete yanlış bakmışız da." dedi Batı. Hemen ayağına bastım ama cümlesi tamamlanmıştı bile. Ne diye biletten bahsediyorsun be adam! Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmek zorunda mıyız?
Muavin kaşlarını kaldırarak, "Biletinize bakayım." dediğinde dudaklarımı sıktım. Al işte. Şoför gaza basmıştı basmasına ama daha terminalden çıkmamıştık. Şimdi muavinin durumu sorgulaması üzerine durmuştu otobüs.
![](https://img.wattpad.com/cover/192961466-288-k621911.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Koridor (TAMAMLANDI)
Fantezie"Paralel evrenler arasında bir Koridor var. Sizin ortada olduğunuz, herkesin kazanmak istediği, dört köşeli bir satranç gibi düşünün." Hayat, arkadaşlar, karışık bir kuruyemiş tabağıdır. Üstelik kajuları hep başkaları yer. ~Dedektif Sümük ve Kaju Be...