V-3: Atletli Dayı vs Noel Dayı

605 96 340
                                    


#Şu ana kadar yazdığım en uzun bölümle karşınızdayım! Acayip eğlendiğim bir bölümdü, aslında yazdığım anda yayımlayacak kadar heyecanlanmıştım ama görülme sayısı çok azdı, birazcık daha okunmasını bekledim önceki bölümün. Bunu yaptığım, görünürlük kaygısına düştüğüm için üzgünüm. Yorumlarınızla ben de tekrar tekrar okuyup kıkırdıyorum, en önemlisi bu bence.
Sizi seviyorum, iyi ki varsınız.
-sör karpuz#

KORİDOR

V. Köşe

3. Gün

Bu hayatta canımıza tak diyen anlar vardır. Kulaklıkla müzik dinlerken birinin ısrarla bizimle konuşmaya çalışması, tam yemek yiyecekken evde ekmek olmadığını fark etmek veya kötü adamlar tarafından kaçırılmak gibi. Üstelik bilmediğimiz bir yerde gözlerimizi açışımızın ilk kez yaşanmadığı düşünülürse, Batı Atalay ve ben akıl sağlığı hususunda gayet iyi idare ediyorduk.

"İt. Armut. Kereste."

Korkmayın, Batı tam bir istikrarla Merih'e saydırmaya devam ediyor. Sanki Merih kaçmasa burada olmayacakmışız gibi. Yirmi kişiye karşı hiç şansımız yoktu ve bir Bekçi'ye asla acımazlardı. Tek arkadaşımız kendi canını kurtarmakla iyi etmişti bana kalırsa.

"Yorulmadın mı artık?"

Bekçilerin bizi kaçırdığı gün olduğu gibi, huysuzluğu ve hiperaktifliği üzerindeydi.
"Bu durumlar sana işlemiyor olabilir ama benim onurum pek iyi durumda değil."

Omuz silktim, bence abartıyordu.

En azından bu kez uyuşturucu iğnelerle kaçırılmamıştık ve yerde veya yüz yüze bağlı değildik. Efendi gibi rahat birer sandalyeye bağlamışlardı bizi. Küçük yuvarlak saatimi görebildiğim kadarıyla bizi alalı üç ila dört saat geçmişti. Yolda ağzımız ve gözümüz bantlanınca çareyi uyumakta bulmuştuk ve uyanalı yarım saat oluyordu. O kadar düşünceliydiler ki bantları sökmüşlerdi. Geniş, görkemli ama sade eşyaların bulunduğu bir odanın ortasında olduğumuzu görebiliyorduk. Güneş çoktan doğmuştu, yanımıza kimse uğramamıştı ve bu sıcakta bir pencere bile açık değildi. Yeterli sıcaklıkta olgunlaşmamızı bekliyor olmalıydılar.

"Saat ne alemde?"

"O kadar beceriksiz ki son soruşundan bu yana sadece yedi dakika ilerleyebildi. Yedi yirmi."

Cevabı umursamayıp tekrar konuya döndü: "Şerefsizi gördün mü, nasıl topukladı? Al sana o çok sevdiğin Bekçi."

Merih İldeniz umurumda bile değildi ama bu hakaretleri hak ettiğini de düşünmüyordum. Zira bize yardım etmekle yükümlü değildi. Onun yerinde olsam buralardan kaçıp günümü gün ediyor olurdum çoktan.

"Anamız mı babamız mı, bize bakmak zorunda mı adam?" diye karşı çıktım.

"Aman aman, dikkat et!"

"Ne?"

Yanımdaki sandalyeden hınçla bağırdı: "Ağzının suyu diyorum, halıyı mahvedecek!"

Ne saçmaladığına dair hiçbir fikrim yoktu. Zaten Merih'ten ne diye bu kadar hoşlanmadığına da bir açıklama getiremiyordum. Sürünün lideri olma hırsı gibi bir şey miydi gözlerindeki bu öfkenin kaynağı? Azıcık ihtimal olsa, bana karşı hisleri olduğu için kıskançlığa kapıldığını düşünürdüm. Ama size söylemiştim; bu hayatta her alanda kaybetmek tek yeteneğimdir. Başarılı yalnızlığımdan sonra, ilk kez aşık olduğum adam tarafından sevilmemek nedir ki? Yalnızca çaresiz bir umut taşıdığım bir kulvarda daha ağır yenilgi demek, hepsi bu.

Koridor (TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin