Yağız.
Dünya dönüyordu, hızına yetişemiyordum. Zaman akıyordu, onu avcuma alıp akma diyemiyordum. Her şey benim kontrolüm dışında olurken nasıl olur da bir ilişkiye atlardım? Gözlerimin önünden akıp giden onca şeyi sadece izlerken nasıl ona böyle bir umut verirdim?
Çok acımasız birisi olmaya başlamıştım. Bilmeden, emin olmadan birisine karşılık vermek cidden adiceydi. Peki ya cidden bilmiyor muydum? Cidden emin değil miydim ona olan sevgimden?
İçimde onun için atan bir kalp olduğunu gerçekten bilmiyor muydum?
Yeşim Hanım'ın dediği gibi, en başından beri bu yüzden korkuyordum ondan. Onu affetmek yada affetmemek sorun değildi. Ben, o benden özür dilemeden önce bile onu affetmeye bir adım uzaklıkta değil miydim? Onu çok seviyordum ve bunu söylüyordum da.
Onu seviyordum ama ondan korkuyordum. Onun bana hissettirdiklerinden, onun bana yapabileceklerinden, onun benim için göze aldığı şeyden, benim onu sevmemden bile korkuyordum ben.
Onu o kadar çok seviyordum ki, bana layık olmadığını biliyordum. Onun gibi birisi benim gibi birisini sevemezdi, o kendisine benzeyen bir kızı sevmeliydi. Prensesler gibi büyütülmüş bir kıza aşık olmalıydı, onun peşinden koşmalıydı.
Beni seviyor olduğuna inanamıyordum. Hissediyordum ama hâlâ inanamıyordum. Beni öpmesi, bana sarılması, gözlerime hayatında gördüğü en güzel şeymişim gibi bakmasına inanamıyordum. Çünkü ben biliyordum, onun ilk öptüğü kişi ben değildim, ilk sarıldığı kişi ben değildim ve onun çok fazla manzara görmüş gözleri beni beğenemezdi. Benim gibi birisini sevemezdi.
"Aşındı." Abimin alaylı sesini duymamla büyük salonumuzda viledayla oradan oraya gidişine baktım.
"Ne?"
"Diyorum ki, saatlerdir konsolun önünü siliyorsun ve artık konsolumuzun ham halini görmeye başladığını düşüneceğim." Sarı bezi ve küçük kovamı alıp masaya geçtiğimde güldü. Oflayarak silmeye başladığım masanın yanına geldi.
"Tarlan mı yandı köylü?" Kelimeyi uzatmış, saçma bir köy ağzı yapmıştı. Komiklik söz konusu olduğunda Yavuz bir dede gibiydi, esprileri milattan kalma ve bayattı.
"He tarlam yandı he." Gülerek omzuyla omzumu dürttü.
"Şu kızmışsın gibi davrandığın çocuğu mu düşünüyorsun?" Viledayla masanın altını silerken bacağıma vurup çekilmemi ima etti.
"Neydi adı? Doruk?" İsmini duyunca tüylerim diken diken oldu.
"Evet." Sesim titrek çıkıyordu. Genelde çevremde olduğunda zihnimi boşaltmak için başka şeyler düşünüp ondan olabildiğince etkilenmemeye çalışırdım ama bu kez fena yakalanmıştım.
"Bir sorununuz mu var?"
"Yok, ne alaka? Arkadaşız işte." Yavuz bana gözlerini büyüttüğünde kahve ve ela arasında kalmış değişik gözleri ışıldadı.
"Sen kimi yiyorsun lan?" Eli omzuma inip sıkarken inleyerek acı içinde kıvrandım.
"Ya abi..."
"Ne abi ne? Ben senin sopanı eksik ettim diye böyle yalan söylemiyor musun ha?" Elinden kurtulup masayı çepeçevre dolaştım.
"Of tamam sevgiliyiz." Bu konuyu annemle Doruk bana sevdiğini itiraf ettiği gün konuşmuştum. Hatta evine gitmem için beni ikna eden annemdi ama bunları abime söyleyeceğini tahmin etmemiştim.
"Ee?" Vileda kovasını alıp köşeye bıraktıktan sonra konsolun altındaki tabakları çıkarttı.
"Öyle işte." İnci rengindeki tabakları yerleştirmeden önce ipeksi dokusu olan toz pembe örtüyü serdik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
animosity |boyxboy|
Random[Tamamlandı.] bilinmeyen: senden nefret ediyorum doruk: kulübe hoş geldin |gay kurgu.|