Büyüyordum.
İşin garip tarafı, bunu hissediyordum. Büyüdüğümü, geliştiğimi ve geçen her bir zaman zerreciğinde düşüncelerimin sürekli yayıldığını hissediyordum. Artık hiçbir şeye eskisi gibi bakamıyordum; o kırılgan, hasta hallerim yüzüme vurduğunda bir anda üzerimden tonlarca yük kalkmış gibiydi. Bunu nasıl tanımlarım bilmiyorum, sadece... Sanki karanlık bulutlu bir günde taktığım güneş gözlüklerini çıkarmış ve hayatın gerçek renklerini görmüştüm.
Hayat topaç gibi dönerken illa bir yerlere çarpacak, yaralar alacaktık. Bunu önlemek mümkün değildi ve hayata dönme de diyemiyordunuz. Bununla başa çıkmak, gözlerinizi yumup o karanlığa ve o acıya teslim olmaktan daha iyiydi. Kat be kat iyiydi.
Mükemmel değildim. Ama hiç kimse değildi.
Doruk'un gözümün önünde yere düşmesi, kafasını çarpması her şeyi daha kötü yapmalıydı belki de. Ama bir noktada bunun yüzüme çarpması beni bilinçlendirmişti. Hâlâ uyuyamıyordum, henüz bağımlılığı da yenememiştim ancak bununla baş etmeye çalışmak bile benim açımdan güzel bir baş kaldırıydı.
"Gorgon'u bir süre bana alsam iyi olacak." Dedi Demir elektrikli süpürgenin fişini toplamaya çalışırken.
"Neden?"
"Tüyleri Doruk'u rahatsız edebilir. Daha yeni hastaneden çıktı." Bir şey demek için dudaklarımı araladığımda Selin beni böldü.
"Bu salağa sarma sarmak zorunda mıyım? Cidden mi?" Ufak tefek kız, uzun parmaklarını beyaz lahananın içinde unutunca bize sarmalı parmaklarını gösterdi. "Cidden mi?!"
"Ya sen git Afrika'da Maymun falan besle, sarma yapmak senin neyine?" Selin sarmaya dolanmış orta parmağını gösterdi.
"Sende git birinin beynini mıncıkla!"
"Çocuk doktoruyum ben." Evin temizliğini bırakıp ellerimi yıkadım, Selin'in yanına oturdum.
"Bende deneyeceğim." Selin ve Demir birbirine hem çok benzeyen hemde aynı derecede benzemeyen iki kuzendi. Birbirleriyle anlaşamıyorlardı ama onları onlardan başka anlayan da yoktu.
"Bence kaç kurtar kendini, bu sarmalar benim parmaklarımı yedi baksana!" Yağlı parmaklarını gösterdiğinde güldüm ancak haşatını çıkardığı lahanaları elinden alıp kenarıya bıraktım.
"Yapabileceğime inanıyorum." Doruk için her şeyi yapardım.
Elime yaprağı aldım, sehpanın üzerine serdim. Ardından iç harcından bir kaşık kadar koyup yaprağı kenarları içe geçecek şekilde yavaşça doladım. Selin büyülenmiş bir şekilde bana bakarken Demir dalga geçmeye başlamıştı bile.
"Ulan herif senden daha iyi sardı be!"
"Valla ne diyeyim?" Dedi Selin yaka silkerken. "Aşkla yaptı benden güzel yaptı."
Bu sayede Selin'le görev değişikliği yaptık. O Demir'le evi süpürürken bende sarmaları sarmaya devam ettim.
Doruk bir haftanın sonunda hastaneden taburcu olabilmişti, bu süreçte kirlenmiş olan evi ve tam takır kuru bakır olan buzdolabını doldurma işi bize düşmüştü. Bir haftadır okula gidip hastaneye geliyor, evden çok hastanede pinekliyordum. Hastanede olduğum süreçte Yeşim Hanım'la olan randevularımı da aksatmamıştım tabii ki.
Öte yandan aklımı asıl kurcalayan mevzu Betül,Eren ve Kaya'ydı. Hadi Betül okulunu değiştirmişti artık onun adını ağzıma bile almak istemiyordum, Eren zaten o iki salağın dolduruşuna gelmişti ancak Kaya'nın nasıl bir bahaneyle Doruk'a bunu yaptığı hâlâ muammaydı. Demir'de bir şeyleri anlatmak konusunda tam bir cimriydi. Ağzından cımbızla laf almak deyimi kesinlikle Demir için söylenmiş bir özlü sözdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
animosity |boyxboy|
Rastgele[Tamamlandı.] bilinmeyen: senden nefret ediyorum doruk: kulübe hoş geldin |gay kurgu.|